Ballerina / Balerin
Yönetmen Wiseman, John Wick serisinin başarı dalgası üzerinde ‘sörf yapmaya’ çalışan, hikayesinin omurgasına pek önem vermeden, bol dövüşlü (ki buradaki başarılı koreografilerin hakkını verelim), dur durak bilmeyen bir tempoyla ilerleyen bir pop-corn filmi çekmiş. Aksiyon seven seyircileri tatmin edecek olsa da John Wick’in varisinden çok daha fazlasını bekliyorduk herhalde!
OrtaKoltuk Puanı:
JOHN WİCK’İN ASALETİNDEN ESER YOK!
Başta 2024’te vizyona girmesi beklenen ama ‘tekrar çekimlerden’ dolayı vizyon tarihi sürekli ertelenen ‘Ballerina’ nihayet bu hafta sinema salonlarımıza ulaşıyor. ‘Ballerina’ bilindiği üzere başkarakterini değiştirse de ‘sırtını’ Keanu Reeves’in 2016’da başlattığı ardından da üç bölüm daha eklediği bir saga’ya dayayan serinin son halkası…
Aslında ‘son halka’ demek ne kadar doğru olur bilmiyoruz çünkü ‘Ballerina’, Jonn Wick : Chapter 4’ten sonrasını anlatan veya ilk filmin ‘remake’i olan bir yapım değil! ‘Ballerina’nın hikayesi kendisini, çok ufak bir şekilde ‘John Wick : Parabellum’(2019) ile ‘John Wick : Chapter 4’ (2023) filmleri arasında şöyle bir göstermişti. Dolasıyla bu filmin bir ‘sequel’ (devam) veya bir remake değil bir ‘spin off’! (ilkiyle yan yana duran bir devam filmi) olduğunu söyleyebiliriz.
İlerleyen yaşına rağmen formundan hiçbir şey kaybetmeyen Keanu Reeves aslında dördüncü filmde ‘finalini yapmış’ ve bir daha dönmemek üzere sagayı sonlandırmıştı. Ama öyle görünüyor ki önceki filmlerin gişe başarısı yapımcıları o kadar heveslendirmiş ki bir kez daha şanslarını deneyip, bu sefer birçok defa yaptıkları gibi merkez karakteri bir erkekten kadına çevirerek sagaya yeni nefes katmaya veya modernize etmeye çalışıyorlar. Ancak bu gayret bizce ters tepiyor çünkü kendileri de seleflerinin düştüğü tuzağa düşüyorlar : baş kahraman(lar)ın sadece cinsiyetini değiştirmek aynı hikayeyi sunduğun takdirde bir yenilik değil bir tekrarlama hissiyatı yaratır. Ve eğer başkarakterin tepkileri yaşadığı olaylar karşısında bir farklılık göstermiyorsa, bu cinsiyet değişiminin hikayeye hiçbir katkısı olmaz.
Kısaca ‘Ballerina’ sadece bir ‘tekrar ısıtılıp’ sunulma hissiyatı yaratmakla kalmıyor aynı zamanda nerdeyse organik bir biçimde bağlantılı olduğu ‘John Wick’i basit bir intikam öyküsünden ayrıştıran nüansları da adeta süpürüp ruhsuz, sıradan ve dövüş sahneleri sıralamaktan başka hiçbir işe yaramayan vasat bir yapım haline geliyor.
Hikayeden bahsedecek olursak : Eva Macarrro (sagayı izlemiş olanlar için ‘John Wick: Parabellum’ döneminde) biraz ‘izole’ bir adada babasıyla tek başına yaşayan küçük bir kızdır. Bir gece babasının eskiden bağlantılı olduğu (ve sonrasında babasının terk ettiği) bir karanlık örgüt evi basar ve babasını öldürür. Babasının büyük çabalarıyla önce saklanıp sonrasında da evden kaçmayı başaran Eve, (yine John Wick’i izleyenlerin aşina olduğu) ünlü Continental otelinin müdürü tarafından Ruska Roma adında bir yere emanet edilir. Eve, burada hem usta bir suikastçı olmayı öğrenecek hem de babasının ölümünden sorumlu olan örgütün izini sürmeye başlayacaktır.
UYUYAN DEVİ UYANDIRMAK!
Hatırlanacağı üzere, özellikle ilk filmde ‘John Wick’, yaşadığı kayıptan sonra depresif, içine kapanık, oldukça yalnız ama bütün bunların yanında da karanlık geçmişine ‘sünger çekmiş’ ve sıradan bir yaşamı tercih etmiş bir karakterdi. Ancak bazen ‘belasını arayan’ mafya üyeleri bazen ise ayrılmasını daha doğrusu emekli olmasını istemeyen eski örgüt üyeleri onu tehdit etmiş hatta öldürmeye çalışmış ve adeta ‘uyuyan devi’ uyandırmışlardı!
Böylece bir nevi ‘kış uykusunda’ olan John Wick’i tekrar ortama salmak ‘ona rağmen’ gerçekleşmişti Başka bir deyişle Wick, James Bond veya Ethan Hunt gibi bir görev aşkıyla veya ülkesine hizmet etmek için harekete geçmedi. Onun bu ‘hesap sormada’ kişisel nedenleri vardı. Kendisi de bunu ikinci bölümde şu sözlerle dile getirmişti : ‘Geri dönmemi istediniz… İşte döndüm!’
Eve karakteri ise bu belalı dünyaya Wick gibi dönmüyor, adeta bu dünyanın ‘içinde’ doğuyor. Babası eskiden karanlık bir örgütte çalışmış, annesi uzun zaman önce ölmüş, hiç haber almadığı (hatta muhtemelen ölmüş olan) bir kız kardeşi var ve babasıyla bir başına, dış dünyadan kopuk bir adada yaşıyor. Tabii babasının ölümüyle sonuçlanan baskın ve trajediye kadar…
Sonrasında izlediğimiz Ruska Roma dönemi ise özgün olmaktan çok uzak… Bu kurum tarafından evlat edinilen Eve’in yaşadığı ‘yatılı hayatı’ ve bu sırada zamanla aldığı silahla çarpışma, uzak doğu savaş sanatı dersleri ve bu süreçte yaşadığı zorlukları izliyoruz. Ama sonuçta profesyonel bir suikastçı olmak için eğitim alan kadınları daha önce sinemada çok gördük! Hatta bunun ilk ve en parlak örneği olarak Fransız yönetmen Luc Besson’un ‘Nikita’(1990) filmini sayabiliriz.
KAPTAN DEĞİŞİMİ!
Bu bölümde John Wick’in yaratıcısı Chad Stanhelski yerine yönetmenlik koltuğuna geçen Len Wiseman’ın, ‘Die Hard 4’ dışında pek gönlümüze göre olan yapımlar (‘Underworld’ serisi, ‘Total Recall’ filminin remake’i vb.) çıkarmamış olsa da, aksiyon sinemasında deneyimsiz bir isim olduğunu söyleyemeyiz. Dolayısıyla Wiseman fazla zaman kaybetmeden filmin dövüş ve silahlı çarpışma sekanslarına ağırlığını koyuyor. Eve karakterinin ‘babasının öcünü alma’ sebebinin Jonh Wick’in ‘geri dönüşü’ yoğunluğunda olmadığının farkında olan yönetmen ‘çıkış’ noktasının zayıflığını ve senaryosunun tekdüzeliğini aşırı bir tempo kullanarak kapatmaya çalışıyor.
Bir de şunu belirtmekte yarar var : John Wick her ne kadar duygularını dışarıya pek yansıtmasa da inanılmaz becerisi ve gücü yanında kırılgan bir yön de taşıyordu. Yüzündeki küskün ve bezgin ifade büyük bir şiddet ve mücadele öğeleriyle birleşince karaktere bir asalet hatta bir nevi bir ‘klas’ katıyordu. Üstündeki takım elbiseyi asla çıkarmıyor ve hem kaldığı Continental oteli hem de silah tedarik ettiği dükkanlar, lüks bir yaşam biçimi şeklinden daha çok bir ‘işleri usulüne göre yapmaya’ işaret ediyordu. Burada ise Continental oteli ve (seriyi izleyenler bilir) kuralları hızlı bir şekilde geçiştiriliyor, silah alımı sekansı ise sert bir saldırıyla yarıda kalıyor. Sanki yönetmen film boyunca: ‘Buralarda fazla zaman kaybetmeyelim!’ tavrını takınıyor.
Bu arada duyduğumuza göre film çekimi sırasınca yaşanan zorluklar (uzayan çekim süreci, faciayla sonuçlanan test gösterimleri, tekrar çekim gerektiren sahneler) sonrasında bir ara yardımcı olması için Chad Stanhelski tekrar göreve çağrılmış ve kendisi dövüş sahnelerindeki koreografiler dahil olmak üzere birçok konuda filme katkıda bulunmuş…
Yazının sonrası sürprizi açık etmektedir!
Son olarak bir konuya açıklık getirmekte de fayda var : bu bölümde seriyle özdeşleşmiş bir erkek oyuncuyu bir kadın oyuncuyla değiştirmenin nedenlerinden biri de tabii ki feminist bir bakış açısını eklemek olabilir. Ama ilk bakışta bir kadınla erkek karakteri eşit seviyede tutmak ve ikisine de aynı önemi vermek için yapılan bu tercih iki sekansta çok ciddi aksıyor hatta tam tersi bir etki yaratıyor : ilk sekans Eve’in Ruska Roma’da yakın dövüş eğitimi alırken oldukça güçlü ve iri erkek rakibini bir türlü alt edemediğinde yer alıyor. Eve, rakibine sürekli yenilince akıl hocası ve patronu olan kadına ne yapması gerektiğini soruyor. Onun cevabı ise ‘Onun gibi değil, kadın gibi dövüş!’ tarzında bir şey oluyor. Sonrasında görüyoruz ki bahsettikleri bu ‘kadın gibi dövüş’, kaçamak, birçok kural dışı hareketin yapıldığı hatta yerde yatan rakibine tekme vurmaya kadar giden ‘pis’ bir dövüş şekli!
İkinci sekans ise daha masumene dursa da aynı şekilde kadın başkarakterin güçsüzlüğüne işaret ediyor: o zamana kadar bütün düşmanlarını adeta ‘dağıtan’, en sert darbelere daha da sertleriyle cevap veren, durdurulamaz Eve en son (düşmanlarının çağrısıyla) Baba Yaga ile yani John Wick ile karşı karşıya geliyor. Ve o zamana kadar önüne geleni deviren Eve, Wick tarafından üst üste yeniliyor. Bu, belki asıl kahramana bir saygı olarak görülebilir ama filme adeta ‘konuk oyuncu’ gibi katılan Reeves’in bu kadın kahramanı çok da zorlanmadan alt etmesi yine de kafa karıştırıcı!
Sonuçta Wiseman John Wick serisinin başarı dalgası üzerinde ‘sörf yapmaya’ çalışan, hikayesinin omurgasına pek önem vermeden, bol dövüşlü (ki buradaki başarılı koreografilerin hakkını verelim), dur durak bilmeyen bir tempoyla ilerleyen bir pop-corn filmi çekmiş. Aksiyon seven seyircileri tatmin edecek olsa da John Wick’in varisinden çok daha fazlasını bekliyorduk herhalde!
Yönetmen : Len Wiseman
Senaryo : Emerald Fennell
Görüntü Yönetmeni : Romain Lacourbas
Kurgu : Jason Ballantine
Müzik : Tyler Bates, Joel J. Richard
Oyuncular : Ana de Armas, Keanu Reeves, Ian McShane, Lance Reddick, Norman Reedus, Anielia Huston, Catalina Sandino, Gabriel Byrne, David Castañeda, Sharon Duncan-Brewster
ABD / Aksiyon-Gerilim / 127 Dk.