Beyaz Karga
Bedeniyle şiir yazan bir insan Rudolf Nureyev!
Bir tren yolculuğunda hayat öyküsüne başlayan, soğuk iklimin soğuk gecelerinde annesi ve üç kız kardeşiyle çocukluğunu geçiren, dansla kendini bulan,vücuduyla şiir yazan, dansın Donkişot’u unvanını alan; balet denildiği zaman ilk akla gelen isim olan Rudolf Nureyev’den söz ediyoruz. Çocukluk lakabıyla Beyaz Karga!..
Evet film başlıyor; nefeslerinizi tutun, görsel şölene ve maceraya hazır olun.
1938 yılının Mart ayının ortasına ışınlanıyorsunuz!
Islığını çala çala giden kara trenin düdüğüne karışan bir bebeğin çığlıkları Sibirya topraklarına dansın yeni bir tohumunu ektiğini, o soğuk iklimi ruhunun ateşiyle yakıp, denizlere açıldığını ve denizlerde gemileri yaktığını henüz kimse bilmiyor…
Hop zaman sıçramaları, tıpkı sıçramalarıyla dansta devrim yaratan bir balet gibi, yerdeki adımlardan yukarı sıçrıyorsunuz, ulaşabildiğiniz en yüksek yere… Gökyüzüne!
12 Mayıs 1961 göklerden inmeyecek, düşsel bir kentin; sanatın, renklerin cıvıl cıvıl olduğu, kapitalizmin en ihtişamlı halinin yaşandığı Paris’in görkemli meydanlarına; daha da yükselmek için parmaklarınızın ucuna düşeceksiniz, başka bir sıçrayış figürü için…
Çocukluğuna her inişi zıplamalarını daha da yükseltecek bir balet gibi, Nureyev gibi…
Çocukluğunda hiç oyuncağı olmamış bir gencin hırsıyla deli gibi, en büyük oyuncağı olacak bale ayakkabılarının üstünde istediği oyunu oynamakta hiç tereddüt etmeyecektir…
Çok büyük sanatçıları; Çaykovski, Tolstoy, Dosteyevski, Çehov, Puşkin, Gorki’yi ve daha nicelerini dünyaya kazandırmış bir ülkenin Sovyetlerin; yoksul bir köy çocuğu iken kendisini de Leningrad Koreografi okulunda yetiştirmiş bir sistemin disiplinine her bakımdan, (cinsellik de dahil )özgürlüğünü yaşamak isteyen birinin karşı çıkması kaçınılmaz olacaktı…
Bütün sanat dallarında olduğu gibi, dansta da anlatacak bir hikaye olmalı; anlatacak bir hikayeniz yoksa boşuna kürek çekiyorsunuz demektir. Tıpkı Rudolf’un hocasının kendisine söylediği gibi: Anlatacak bir hikayen yoksa dans etmenin de bir manası yoktur…” Nureyev’in ise hikayesi zengindir; Sibirya’nın uçsuz bucaksız beyaz, soğuk ve büyülü coğrafyasının ruhunda yarattığı dekorun üstüne inşa ediyor hikayesini; Kızıl Orduda disiplinli, sevgisini pek göstermeyen, çoğu zaman evin uzağında olan, oğlunun tam bir erkek olmasını isteyen; bunun için onu ormanda tek başına bırakacak kadar ileri giden; Tatar müslüman asker bir baba; babanın tam zıddı yoksulluk ve dört çocukla hayat mücadelesi veren sevecen bir anne hikayenin giriş kısmını oluşturuyor; hayaller, hırs, ego, biseksüellik, özgürlük tutkusu ve Ufalı bir köylü olmanın getirdiği aşağılık kompleksi ve en önemlisi ruhunu yakan ateş hikayenin gelişme bölümünü ve dans da dahil bütün kuralları yerle bir edip hikayeyi şiirle bitiren bir sonuç…
Ve nesneler baştan çıkarıcı aracılar! avize; başka bir dünyanın hayalini kurdururken, tren bu yolculuğu yaptıracak en önemli araç oluyor. Öyle ki sizi çocukluğunuza götürecek bu trenin oyuncağı bile hayati önem taşıyor; koskoca Paris’te o Leningrad trenini bulmak için aramadığınız mağaza kalmıyor!…
Dansa tutkun olduğu kadar sanatın diğer dallarından resim ve heykele de tutkun olan balet bu eserlerin her ayrıntısını inceleyerek kendi hayatıyla eser arasında bir bağ kuruyor. Müzik ise dansı gereği hayatının ayrılmaz parçası. Çaykovski’nin Kuğu Gölü ile tıpkı Siyah Kuğu (müthiş bir filmdir)filmindeki oyuncu gibi adeta kuğuya dönüşüyor. Kısaca belirtmek gerekirse Kuğu Gölü’nün kadın balerin olan siyah kuğusu, erkek olarak Beyaz Karga’ya dönüşüyor ve Nureyev sahnede karşımıza çıkıyor. Beyaz Karga Rusçada özel bir deyimmiş, yetenekli, farklı, dikkat çeken insanlar için olumlu anlamıyla kullanılırmış. Çocukluğunda Nureyev’e takılan bu lakap boşuna değilmiş, filmin adı da tesadüf değil tabii.
Nureyev’in hayatının yönünü değiştiren Şilili zengin bir ailenin kızı olan Clara (Adele Exarchopoulos) ise ilginç bir rastlantıyla; “İnsanlık Durumu” adlı o şahane eseri yazan Andre Malraux’nun trafik kazasında kaybettiği oğlunun sevgilisi olduğunu öğreniyorsunuz. Nureyev’in onu aşağılamalarına ve incitmesine rağmen; genç kız hep onun yanında olur ve Fransa’ya iltica etmesinde en önemli sac ayağını oluşturur…
Vee sayın seyirciler, filmin ana teması olan en heyecan verici bölümü; Rudolf Nureyev’in Paris havalimanında Fransa’ya iltica ettiği sahneler… Anlatmayacağım tabii, büyüsü bozulur…
İyi seyirler…
Yönetmen : Ralph Fiennes
Görüntü Yönetmeni : Mike Eley
Müzik : Ilan Eshkeri
Oyuncular : Oleg Ivenko, Adele Exarchopoulos,Ralph Fiennes, Louis Hofmann, Sergei Polunin, Alexey Morozov
İngiltere-Fransa ortak yapımı / Biyografi-Dram / 122 Dk.