40. İKSV ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ
ULUSAL YARIŞMA 3
“Bir Nefes Daha”
Esra Saydam ile birlikte yönettiği ilk filmi “Deniz Seviyesi” ile Türkiye, ABD ve İtalya’dan ödüller alan Nisan Dağ’ın ikinci, tek başına yazıp yönettiği ilk uzun metraj filmi “Bir Nefes Daha”, İstanbul’un varoşlarında yaşayan genç bir rapçının, müzik hayallerine koşarken bir yandan da bonzai bağımlılığıyla mücadelesi anlatıyor.
2020’de Estonya’nın başkentinde düzenlenen 24. Tallinn Black Nights Film Festivali’nin ana yarışmasına seçilen 26 film arasında yer alan, dünya prömiyerini 21 Kasım’da bu festivalin kapsamında yapmış olan “Bir Nefes Daha”, Talinn’de En İyi Yönetmen, 2021 Uluslararası Santa Barbara Film Festivali’nde En İyi Uluslararası Film Ödüllerini almış. Rap olayı filmde çok önemli bir yer tuttuğundan öncelikle hip-hop”tan söz etmek isterim. Hip-hop, sadece bir müzik türü değil, Rap müziğinin, Graffiti sanatının, Breakdansın ve DJ’liğin iç içe geçtiği karmaşık bir alt kültürdür.
1970’lerde, Amerikan varoşlarında kötü koşullarda yaşayan siyahilerin ve hispanik melezlerin geliştirdiği hip-hop, bu insanların sadece zorlu gündemlerinden uzaklaşmak ve eğlenmek için değil, kendilerini ve içlerinde kabaran isyanı da ifade ettikleri bir yaşam tarzı olmuştur. Bu kültür Amerika’da doğmuş da olsa, dünyanın her yerinde, varlıklı yaşamların sürdüğü kentleri çevreleyen fukara varoşlarda yansımasını bulmuştur. 1986 İstanbul doğumlu, Nisan Dağ, MTV’nin “Rebel Music / Başkaldırma Müziği” adlı belgesel dizisinin ikinci sezonunun ilk bölümü olan “Turkey: Flowers of Gezi Park / Türkiye: Gezi Park Çiçekleri” filmini çekerken İstanbul’un yoksul kenar mahallelerinde gelişmiş olan hip hop yeraltı kültürünü keşfeder. İkinci kurmaca çalışmasının odağına oturan, yetenekli bir müzisyenin uyuşturucu yüzünden yoldan çıkışı gibi bildik bir konuyu, rapçi gençlerin dünyasına ustalıkla uyarlamış olmasının getirdiği taptaze soluk, dünyanın bir ucunda Kaliforniya’daki bir festivalin katılımcılarını etkileyerek büyük ödüle ulaşır.
“Bir Nefes Daha” İstanbul’da, zor yaşam şartlarının sürdüğü, ekmeğin aslanın ağzında olduğu Karaçam mahallesinde yaşayan 19 yaşındaki Fehmi’nin (Oktay Çubuk) öyküsüdür. Fehmi, yaşmın ürkünç koşullarıyla savaşmak için iki yol bulmuştur. Birincisi yakın arkadaşı Yunus (Eren Çiğdem) ile oluşturduğu, gerçekten de başarılı Rap grubu, diğeriyse tahammül sınırları zorlandığında kendisine kaçış yolunu açan Bonzai. Fehmi’nin yolu, şehrin varlıklı kesiminden gelmiş, techno müzikçi eski DJ Devin (Hayal Köseoğlu) ile kesişince, bu zıt ikilinin hızla alevlenen aşkı hem ilham verici hem de yaralayıcı bir serüvene dönüşür. Aşk, mutsuz yaşamına mutlu ve umutlu bir ışık getirse de Fehmi’yi bağımlılığından kurtarmada yetersiz kalır. Fehmi giderek kontrolden çıkmaya başlayan bağımlılığını hem Yunus’tan, hem Devin’den, hem de ailesinden saklar. Nisan Dağ, “Zombi madde” Bonzai tutkusunun “triplerini” Sabina Kim ile Nils Andersen’in canlandırmalarıyla yansıtır. Her biri ürkünç bir karabasan olan bu animasyonlar, bir zamanlar huzurlu bir cennete kaçış getiren bağımlılığın giderek nasıl dehşetengiz bir cehennem azabına dönüştüğünü başarıyla yansıtırken, Fehmi’nin ruhsal ve düşünsel dengesinin de iyice bozulmaya başladığını ustalıkla hissettirir.
Bir kadın hikâyesi anlatmaya kalkışan iki erkek “Av”da bunun altından kalkamazken, Nisan Dağ, erkekler dünyasında geçen bu erkek öyküsünü büyük bir inandırıcılıkla aksettirir. Fehmi’nin sadece babası ile abisi vardır. Anne figürü filmin hiçbir yerinde karşımıza çıkmaz. Aileyi ayakta tutan, her başları sıkıştığında destek vermeye çalışan, kardeşinin başı belaya girdiğinde, kendisi sorun yaşasa bile, her zaman yanında olan, Fehmi’nin abisi Erdem’dir (Ushan Çakır). Devin’in kim olduğu, nereden geldiği pek belli değildir. Hakkında tek bildiğimiz sevdiği bir insanı geçmişte uyuşturucuya kurban verdiğidir.
Gerçekler ortaya çıktıkça, aşırı iyi niyetli erkek egemen etrafının affetmeye yatkın desteğine ve her an bırakmaya, düzelmeye karar veren her defasında sözler veren Fehmi’nin devamlı yeniden yoldan çıkacağının bilincinde olan Devin’in yine de onu bırakıp gitmemesine karşın, genç adam batağın en dibine doğru yol almayı sürdürür. Dağ, her şeye rağmen finale umutla girse de, seyirci aklının bir köşesinde kocaman bir “acaba” ile ayrılır. Öncelikle filmi teknik düzeyde çok başarılı bulduğumu belirtmek isterim, Sadece deneyimli görüntü yönetmeni John Wakayama Carey’in akıcı kamerasının etkileyici görselliği değil, filmin ses bandı da çok iyi. En önemli öğelerinden olan müzik, seyirciye etkileyici şekilde ulaşıyor. Sinemamızda görsellik ustalıklı bir düzeye gelmiş olmasına karşın, filmlerimizde insan sesi, müzik ve ortam sesi dengesi hâlâ doğru dürüst kurulabilmiş değildir.
Özellikle diksiyon sorunlarının da etkisiyle konuşmalar zor anlaşılır. O kadar ki, şahsen filmlerimizi İngilizce altyazılı olarak gösterildikleri Ulusal Yarışmalarda izlemeyi yeğlerim ki, bunda yalnız da değilim. “Bir Nefes Daha”yı, diyalogların %90’ının anlaşılması, hele rap söylenirken sözcüklerin bir tekinin bile kaçmamasıyla müthiş keyifli bir şaşkınlıkla izledim. Demek ki yapılabiliyormuş. Oyunculuklara gelince tüm ekip dört dörtlük bir iş çıkarıyor. Kimyaları çok uyuşan Hayal Köseoğlu ile Oktay Çubuk sağlam oyunculuklarının da desteğiyle müthiş bir çift olmuşlar. 1996 sonlarında İzmir’de doğan Oktay Çubuk beni kişiliğiyle de etkiledi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümüne fakülte birincisi ve tam burslu girmiş. İki dizide oynamış, “Bir Nefes Daha” ilk sinema filmi.
Gerek geldiği ve yetiştiği çevre, gerekse aldığı eğitimle taban tabana zıt bir çevreden gelen Fehmi karakterine, üç aylık prova ve hazırlık sürecinde, benim gençliğimin efsaneleri, Brando, De Niro ya da Hoffman’ın bir zamanlar yapmış oldukları gibi çalışmış. Bu süreçte karakterin yürüyüşünden uyuyuşuna kadar her detayı araştırmış, diyetisyen eşliğinde 12 kilo vermiş, karakterininkine benzer bir hayat tarzı benimsemiş, sadece toplu taşıma kullanmış, filmin çekildiği Zeyrek’te yerli esnaf ve önemli abiler ile uzunca vakit geçirmiş. Sonuç gerçekten de çok başarılı. Hem oyunculuğu ve beden diliyle çok inandırıcı bir Fehmi olmuş, hem de Eren Çiğdem ile olağanüstü bir rap ikilisi oluşturmuş.
Filmde sokağın yaşamını, varoş gençliğinin umutlarını, beklentilerini ve hayal kırıklıklarını yansıtan Rap’ın çok önemli bir yeri var. Rap şarkılarının yaratılma sürecinde Hayki ile yer alan Çubuk, belli ki Rap’ın özünü kavramış ve Fehmi’nin iç dünyasını açığa çıkaran bir Rap tarzı oluşturmayı başarmış. Müzikle bu sımsıkı bağlantısını film çekimleri bittikten sonra da sürdürdüğünü ve kurucularından olduğu S14 adlı gurupta RnB ve HipHop DJ’liği yaptığını belirteyim. İzlence sonrasında, nihayet çok sevdiğimiz bir çalışmayla karşılaşmış olmanın keyfiyle film hakkında epey sohbet de ettik. Bir arkadaşımız cinsel kimliği hakkında verilen ipuçlarıyla Erdem’in olası eşcinselliğinden söz edilmesinin filmde hiç yeri olmadığını söyledi. Kişisel olarak bu bakışa katılmadığımı, Dağ’ın Erdem’in cinsel yöneliminden üstü kapalı şekilde bahsederek, bir yandan müthiş bir zarafetle, insanların özeline ve mahremine girmemek gerektiğinin altını çizdiğini, diğer yandan da, filmin en olumlu karakterinin olası eşcinselliği üzerinden her türlü ayırımcılığa ve ötekileştirmeye karşı tavrını açıkladığını belirttim. Bu vesileyle 2010’da genç bir tiyatrocu olarak tanıdığım, o günden beri hem tiyatroda hem televizyonda hem sinemada çok başarılı bir kariyer sürdürmekte olan Ushan Çakır’ın incelikli Erdem’ini çok beğendiğimi de eklemek isterim.
Sonuç olarak, bir uyuşturucu bağımlılığı öyküsünü varoşlara taşıyarak toplumsal boyutunu ustalıkla eleştiren, hikâyesini ve mesajlarını Rap müziğiyle başarıyla harmanlayan çok sağlam bir çalışma. Festivalde Oktay Çubuk’a En İyi Erkek Oyuncu, Ushan Çakır ya da Eren Çiğdem’e En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülleri getirmesi sürpriz olmaz. Film yakında Başka Sinema kapsamında gösterime girecek. Vizyona girdiğinde kaçırmayın derim.
Yönetmen / Senaryo : Nisan Dağ
Görüntü Yönetmeni : John Wakayama Carey
Kurgu : Kristen Swanbeck, Özcan Vardar
Müzik : Angus MacRae
Oyuncular : Oktay Çubuk, Hayal Köseoğlu, Eren Çiğdem, Ushan Çakır, Müfit Kayacan, Ayris Alptekin, Kürşat Alnıaçık, Görkem Kasal