Bizim İçin Şampiyon
Şampiyon olan, kaybedeceğini bilse de koşar..
Atları severim; özgür ruhlu ve duygusal canlılardır. İnsan tarafından ehlileştirilmeleri ve iyi ya da kötü koşullarda kullanılmalarına da hep üzülmüşümdür. Koşmayı severler elbette, ama yarıştırılmaları ve üstlerinden para kazanılmalarına ne kadar razıyım? Yük atı olmalarından iyidir, para kazandıkları sürece de sahipleri onları çok el üstünde tutar diyelim. Şampiyon filmini bir atın hikayesi olduğu için mutlaka görmek istiyordum, ama sadece atın hikayesi değil, baştan sona gerçek, iç içe geçmiş insan hikayeleri bütünü olduğu için çok sevdim.
Filmin başarısı senaryoya dayanıyor, senaryo gerçek ve samimi bir öyküyse, tadı herkese geçiyor. Türk sinemasında bir ilk, bir at hikayesi. Üstelik çekimler çok başarılı. Ay Yapım, dizi çeke çeke performansını arttırdı ve kaliteli sinema filmlerine de imza atmaya başladı.
Filmden kızarmış gözler ve burunla çıkıp maillerime baktım ki ne göreyim, NDS 72 mezunu Lale Atman’dan grubumuza bir mesaj: “Bizim ailenin, babamın atı Bold Pilot’ın, kardeşim Begüm ve eşi Halis Karataş’ın anlatıldığı bu filme gitmenizi öneririm. Çok güzel bir film oldu.” Bold Pilot, yarışseverlerin kalbinde taht kurmuş, gelmiş geçmiş en hızlı koşmuş, Gazi Koşusu’nda rekor kırmış bir at. Jokeyi Halis Karataş, filmlerde görülecek biçimde atın sahibinin kızına aşık olmuş!
Film gerçek olmuş, sevgililer buluşmuş. Ama kırık bir aşk hikayesi, Begüm hastalığa yenilip melek olmuş. Halis Karataş, hala eşinin yüzüğünü parmağında taşıyan ve ona sadık kalan bir erkek. İki oğlundan birini at sevdasında kaybettiği için ikincisini İstanbul’a yollamak istemeyen babasının dramı da ayrı. Filmin oyuncularına bu zor rollerin altından yüz akıyla kalktıkları için kocaman alkış! Yönetim de çok başarılı. Sinemaseverinden yarışseverine, halk da salonları dolduruyor, Şampiyon, hem ağlatıyor, hem de sektörün yüzünü güldürüyor!
Ekin Koç, Farah Zeynep Abdullah ve Fikret Kuşkan’ın oyunculuklarını nasıl değerlendirmeli ki? Farah Zeynep ve Fikret Kuşkan, bir tık daha üstteler. Ama ilk kez izlediğim Ekin Koç da çok kısa sürede öğrendiği ata binmeyi yakın sahnelerde pekala becermiş. O sevimli yaratıkların ne kadar huysuz ve oyuncu olduklarını iyi bilirim, az attan düşmedim! Ama o güzelim atı gördükçe, şaha kallkışını, padok’a girmemek için yaptığı huysuzlukları izledikçe, nasıl içim gitti ona sarılamadığım, yanağından öpemediğim için.
At binmek, dünyada bir insanla hayvanın tek vücut olarak yaptığı tek spor, tek eylemdir ve bunun için çok kıymetli olduğu kadar da çok zordur. Bunu gösteriyor, anlatıyor, yaşatıyor film. Bence içindeki aşk hikayesi ikili. Erkekle kadın arasındaki, erkekle at, kadınla at arasındaki ve üçünün birbirini sevmesi. İşte bunu bize yaşattığı için kocaman bir alkış yönetmene gitsin, Ahmet Katıksız’a! Ve bir alkış da yukarıda söylediğim gibi tüm prodüksiyon ekibine…