Çiğdem
Dert Çok İyi Anlatan Yok
“Bağımsız” ve “arthouse” çalışma yaptığını iddia edip zihinlerindeki berraklaşmayan, oturmayan fikirleri projelendiren çok yapım gördüm. Ama böylesi ile ilk kez karşılaşıyorum desem yeridir. Üstelik birçok festivalden ödülle dönüldüğünün ve iyi yönetmenlerin övgüsüne de mazhar olduğunun belirtilmesine karşın. Oysa Çiğdem, yaklaşık bir buçuk saati bulan süresiyle kameranın unutulduğu, kurgusunun olmadığı, oyunculukların yerlerde olduğu, akıcılık sorunundan mustarip, meramını anlatamayan oldukça amatör bir yapım olarak karşımızda. Tüm bu başarısız halleri ile uzun süre belleğimde silinmeyecek “Çiğdem”.
Kurtuluş Baştimar’ın İlk Uzun Metrajlı Filmi
Son dönem yerli yapımlarda, ana kahramanın isminin aynı zamanda yapımın adı olduğu çokça film görmeye başladık. Zuhal, Suna gibi yapımlar hemen aklıma gelenler. Bu hafta vizyona giren Çiğdem aslında bir öğrencinin ismi. Yapımda ana kahraman esasında Taner (Yusuf Akar) isimli bir belgeselci. Konu bu “öğretmenin” bakışından anlatılıyor. Ama yapım isminin diğer yapımlardan farklı olarak ana karakterin dışında birisine verilmesi ilginç. Bu ilginç durum, sadece yapımın adıyla sınırlı değil. Olumsuz anlamda da birçok ilginç duruma seyirci olarak şahit oluyoruz. Kurtuluş Baştimar’ın hem senaryosunu yazdığı hem de ilk uzun metrajlı yapımı Çiğdem.
Filmin önce konusunu biraz anlatayım: Aslında bir belgesel yönetmeni olan Taner uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Kars’ta baraj yapımı nedeni ile boşaltılan ve uzun süredir de öğretmeni bulunmayan bir köy okuluna öğretmen gibi davranışlar sergileyerek eğitime başlar. Uzun sekanslarla biz sınıf içerisine bırakılmış bir kamera ile başta Çiğdem (Hilal Baştimar) olmak üzere birçok öğrencinin günlük şakalaşmalarına, öğretmenden beklentilerine, kendilerini tanıtmalarına şahit oluyoruz. Ve bir de öğretmenin en çok kimi sevdiğine dair gereksiz ayna sahnesine. Ancak gelen bu yeni “öğretmen”, odasına yerleşmesine rağmen kimse onu sorgulamaz, köyden Ziyo (Mustafa Türkan) isimli kendisine deli gözüyle bakılan birisi ve dağda şarkı söyleyen köy ahalisi bir genç dışında kimseyi de görmemekteyiz köyden birileri olarak. Yan konu olarak ise finale kadar uzun bir süreçte satranç turnuvasına katılan ancak son anda okul kaydı bulunmaması nedeni ile Türkiye çapında yarışmaya katılamayacağı belirtilen Çiğdem’in dramı verilmeye çalışılmış. Ancak yapım o kadar amatörce çekilmiş ki, hiçbir duygu bize samimi olarak sunulmuyor.
Çekimleri Kars’ın Karaurgan Köyü’nde yapılan, oyuncu kadrosunun büyük kısmının da bu köyden olduğu Çiğdem’in senaryosunu da kaleme alan yönetmen Kurtuluş Baştimar’ın bazı dertlerinin olduğu muhakkak. Başta baraj yapımı nedeni ile köy boşaltması olmak üzere eğitimsiz kalan kız öğrencilerinin durumu da vurgulanmak istenmiş. Ne var ki, Taner’e gelen telefonların nedeni, geçmişi, köy hayatı, insanlar, çevre, turnuva süreci gibi filmin temel arterleri oldukça yüzeysel şekilde geçiştiriliyor. Final sahnesindeki turnuva şampiyonunun belirlenmesi, dağda çay içme, Ziyo ile olan sohbet gibi kısımlar da yapıma hiçbir katkı sunmuyor.
Mesele keşke sadece konunun yavanlığıyla sınırlı olsaydı. Ama değil. Bir de biçim sorunu var ki o daha büyük bir felaket. İlk kısa filmini çeken heyecanlı yönetmen adayları benzeri kötü kamera kullanımından, yapımın özellikle ilk kısımlarında kulağı tırmalayan stüdyo işi seslendirmeye yani ses yönetimine kadar film tam bir felaket toplamı. Bu bir film mi yoksa dokümanter çalışma mı o bile anlaşılamıyor. Kamera; yola, sınıfa, öğretmenin kaldığı odaya sabitlenip bırakılmış ve özellikle oyuncu Yusuf Akar’a ise “kafana göre takıl denmiş” gibi. Ve sonra bunun ismi arthouse film olmuş, öyle mi? Üstelik film tanıtım yazılarında Cannes Film Festivali’nin ödüllü yönetmenlerinden Serge Avedikian’ın “umudumuzu kaybetmememiz gerektiğini gösteren bir eser” sözünün bu film için söylendiği de belirtiliyor. Üstelik İsviçre Alpenglow, ABD ve Hindistan Bağımsız Film Festivalleri ile Slovakya Avrupa Film Festivalinden ayrı ayrı ödülle döndüğü de belirtiliyor yapımın. Ben artık bu kısımda kalemi bırakıyorum.
Hem Çiğ Hem de Demi Tutmamış
Filmde sadece kamera kullanımı, kurgu gibi biçimsel özellikler amatörce değil. Oyunculuklar da oldukça kötü. Taner rolüyle Yusuf Akar spontane davranmak adına oldukça yapay bir havaya bürünüyor. Özellikle İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak anladığım bir kadın ile yaptığı sohbetteki hava o kadar amatörce ki. Ve yine bu kadın oyuncunun Taner odadan çıktıktan sonraki halleri, tamamen bir cep telefonu çekimi kalitesinde. Filmin başlangıç kısmındaki Çiğdem ile Ziyo arasındaki konuşmayı ise ben ilkin film içinde bir film var ve iki kişilik mizansen mi yaratıyorlar, seyirciye yabancılaştırma efekti mi sunuluyor diye düşünürken bunun aslında gerçekten de rol olduğunu öğrenmemle filmin gidişatının ne olacağını kavramam zor olmadı. Ve sınıf içindeki öğrencilerin sürekli kameraya bakarak gülmeleri de gerçeklik duygusunu yıkarak tamamen bir belgesel denemesi havasına büründürmüş yapımı. İran sineması özentisi uzun sekanslar, İki Dil Bir Bavul, Kuru Otlar Üstüne gibi kalburüstü yerli sinema örneklerinin bazı sahnelerini anımsatan özelliği ile Çiğdem oldukça başarısız bir yapım.
Oscar ödüllerinin açıklandığı haftayı geride bıraktık. Şimdi sinema sanatı ile ilgili kişiler harıl harıl Oscar’da ödül alıp da izleyemedikleri filmleri izleme telaşına düşmüşken, örneğin birçok ödülle dönen Anora kimi salonlarda yeniden gösterime girmişken, bağımsız bir yerli yapım izleriz diye salonlara gelen seyirci için Çiğdem tam bir hayal kırıklığı yaratacak türden. Sinema filmi izleyeceğim diye girip ben ne izledim, belgesel mi bu, keşke kısa film çekseymiş dedirtecek kadar kötü bir yapım olmuş Çiğdem. Hem çiğ, hem de demi tutmamış.
Yönetmen / Senaryo /Görüntü : Kurtuluş Baştimar
Kurgu : İlker Ayhan Saraç
Müzik : Nazım Çınar
Oyuncular : Yusuf Akar, Mustafa Türkan, Hilal Baştimar, Ömer Baştimar
Türkiye / Dram / 82 Dk.