40. İstanbul Film Festivali Mayıs Seçkisi 1

“The Most Beautiful Boy in the World / Dünyanın En Güzel Oğlanı”

Efsanevi yönetmen Luchino Visconti, “Venedik’te Ölüm” filminin 1971’deki dünya prömiyerinden sonraki basın toplantısında, filmin odak noktasındaki Björn Andrésen için “dünyanın en güzel oğlanı” demişti. Bu görünürde masum kompliman 16 yaşındaki yeniyetmeye bir daha çıkmamacasına yapışmış, erken gelmiş şöhretin getirdiği yıkım, zaten sorunlu bir çocukluk yaşamış olan, bugün 65 yaşlarında hâlâ “gerçekten insan gibi hissedebilmek için” çabalayan Andrésen’in tüm yaşamını alt üst etmiştir.

İsveçli ikili Kristina Lindström ile Kristian Petri’nin yönetmiş olduğu, ilk kez 2021 Sundance Film Festivali’nde gösterilen “Dünyanın En Güzel Oğlanı”, “Venedik’te Ölüm”de Tadzio’yu canlandıran Andrésen’e filmin açtığı kariyer yoluna ve ani şöhretinin etkilerine elli yılın ardından tekrar bakan bir çalışma.

Film, Thomas Mann’ın ünlü romanını sinemaya uyarlamaya hazırlanan Visconti’nin sarı saçlı, su rengi gözlü, güzeller güzeli bir erkek çocuk arayışında Avrupa’yı nasıl dolaştığını anlattığı “Alla ricerca di Tadzio / Tadzio’yu arayışta” adlı kısa belgeselinden bir bölümle açılır. Çocuk yaşta Andrésen’in, güzelliğinden söz ederken kendisine neredeyse iştahla bakan Visconti tarafından nesnelleştirilmesini, belden yukarı soyunması istenerek poz verdirilmesini yarı çıplak ya da sadece iç çamaşırıyla resimlerinin çekilmesini izlemek gerçekten de epey rahatsız edici. Bu seçmede ne ünlü bir toruna sahip olma düşleriyle onu bu işe sokan ninesinin ne de yaşı tutmayan bir yeniyetmeyi koruyacak kimsenin bulunmayışı, olayı fiilen çocuk tacizine sokmaktadır.

Günümüzde kanunlar tarafından korunsalar bile, gençlerin eğlence sektörünce sömürülmesi hâlâ süregelmekte olduğu için, Björn’ün öyküsü, güzel oldukları için tapılan, ama bu aarda duyguları ve çektikleri acılarla insan oldukları göz ardı edilen masum bireylerin, güzellik takıntısı ve fiziksel güzelliğe tutku bahanesiyle yok edilişlerini de trajedisini yansıtır.

Venedik’te Ölüm”ün çekimlerinin bittiği gece Björn, Visconti’nin de aralarında olduğu bir grupla bir gay bara götürülür ve müthiş rahatsız olduğu bu ortamda odasına nasıl döndüğünü hatırlayamayacak kadar aşırı derecede içer. Bu olay sanki delikanlının çilesinin başlangıcıdır.

Oyunculuk kariyerine İtalya, Fransa Japonya ve İsveç’te devam eden Björn, tüm gençlik yılları boyunca çıkarcı ve/veya şehvet düşkünü yöneticiler, menajerler ve de hayranlar tarafından sömürülür, insanlar onu çıkarları için kullandıkları bir nesne olarak gördükçe, kendisi de artık insan değilmiş gibi davranmaya başlar. Bilinçaltı sağlık ve mutluluğu hak etmediği emrini vermişçesine, bedensel ve ruhsal sağlığını, yaşadığı mekânı ve ilişkilerini ihmâl eder.

Björn kendini ne kadar aşağılarsa aşağılasın, Kristina Lindström ve Kristian Petri itibarını yeniden kazanmasını sağlayan bir destekle öyküsünü anlattırırlar. Birkaç yıl boyunca özellikle Japonya’da “dünyanın en güzel oğlanı” olmayı sürdüren bir yeniyetmenin nasıl bir kişiye dönüştüğünü, nasıl bir yaşam sürdürdüğünü bu sayede bizler de öğrenmiş oluruz.

DEATH IN VENICE, Bjorn Andresen, 1971

Bu yazıya eşlik eden Tadzio portreleri sanırım pek çok sinemasevere tanıdık gelmiştir. Uzun saçları ve sakalıyla şimdiki hâlinin de sizlere birisini hatırlattığını düşünürseniz haklısınız. Ari Aster’in olağanüstü “Midsommar” filminde artık yaşlandıkları için ölüme atlayan yaşlı çiftin erkeğini Björn Andrésen canlandırıyordu.

Hollywood’un yırtıcı” önemli kişilerinin”, yeniyetme kadın oyuncuları nasıl taciz ettiklerini, güçlerinin avantajıyla nasıl kullandıklarını anlatan çok sayıda filmin ardından gelen bu müthiş hüzünlü belgesel, genç erkeklerin de aynen o kızlar gibi kırılgan olduklarını, cinsel taciz ve toplumsal sömürü sisteminin onları da aynı şekilde mahvettiğini göstermesiyle de çok önemli bir çalışma. Bedensel olmasa da ruhsal tecavüzün ağır yaraladığı Björn’ün öyküsü, Bryan Singer ya da Kevin Spacey gibilerin sebep olduğu acıların ürkünç boyutunu daha da iyi algılamamıza sebep oluyor.

11 Mayıs 21.01’e kadar izleme şansınız var. Sakın kaçırmayın derim.

Yönetmen / Senaryo : Kristina Lindström, Kristian Petri

Görüntü Yönetmeni : Erik Vallsten

Kurgu : Dino Jonsäter, Hanna Lejonqvist

Müzik : Filip Leyman, Anna Von Hausswolff

Oyuncular : Björn Andrésen, Annike Andresen, Silva Filmer, Riyoko Ikeda, Margareta Krantz, Ann Lagerström, Johanna Lidén, Robine Román, Masatoshi Sakai, Miriam Sambol, Hajime Sawatari, Max Seki, Jessica Vennberg

İsveç / Dökümanter-Belgesel / 93 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz