Herkes Biliyor / Everybody Knows
Oscar ödüllü İranlı yönetmen Asghar Farhadi sinemasının eleştirisi yapılırken, çoğu kez İran’da, İranlılar için çektiği filmler (bunlar arasında A Separatıon-Bir Ayrılık, The Salesman-Satıcı, About Elly-Elly Hakkında sayılabilir) ile İran dışında yönettiği ve o ülkenin dili ile çektiği filmler (örneğin, Fransa’da fransızca çektiği ve Bérénice Bejo ile Tahar Rahim‘in başrollerinde oynadığı Le Passé) şeklinde ikili bir ayırım yapılmaktadır. Bunun sonucunda ise genellikle İran’daki filmlerinin sansür sorununu akıllı senaryolar ile çözerek ve ulusal/farsi özelliklerle sentezleyerek doğal bir görünüm sergilediği, ancak İran dışındaki denemelerinin bir nevi mayasından uzakta/yabancılaşmış filmler olduğu eleştirisi getirilir.
Bence geçmiş film eleştirileri bir yana bırakılırsa, bu ayırımın 2018 yılının Cannes Film Festivali açılış filmi olan “Everbody Knows” (Herkes Biliyor) filmi için yapılması zor görünmekte. Çünkü film, 2011 yılı yapımı “Bir Ayrılık” filminde belirgin şekilde görüldüğü üzere sürekli bir gerilim temelinde ve herkesin birbirinden gizlediği bir kısım gerçeklikler üzerinden hareket etmekte. Çocukları ile Buenos Aires’ten kız kardeşi olan Ana’nın düğünü için İspanya’daki kente gelen Penélope Cruz‘un canlandırdığı Laura için her şey ilk etapta doğallığıyla devam eder. Ta ki kız kardeşinin düğünü olana dek. Kilise’de tüm dinginliği ile evlilik ritüelleri yapılırken, Laura’nın çılgın mizaca sahip 16 yaşındaki kızı Irene (Carla Campra) kilisenin tavanına çıkarak çanı çalar, ancak din görevlisine göre nikah sırasındaki bu çanın aniden çalması bozuk olmasındandır ve bonkör düğün katılımcılarının kilise yardımını esirgememesi gerekir.
Buradan Irene’nin bir bakıma bir başka açıdan paranın öznesi olacağı hissettirilir. Düğün biter ve eğlence başlar. Düğün ahalisi nefis İspanyol ezgileri ile dans ederken ve küçük Irene tüm mutlu pozu ile sekansta bulunurken, bir süre sonra uyumaya gittiğinde aniden elektrikler gider ve Irene ortadan kaybolur. Bir şeylerin aksi gittiği hemen anlaşılır. Irene ortalarda yoktur. Irene’nin annesi Laura ile gençlik aşkı olan Paco (Javier Bardem) kaçırılma başlıklı kesik gazete küpürleri eşliğinde Irene’yi ararlar. Bir süre sonra Laura’ya ve Paco’nun eşi olan Bea’ya (Barbara Lennie) aynı anda mesaj gelir. Mesajda, şayet polise gidilirse kızın öldürüleceği yazılıdır. Tüm aramalar neticesiz kalır. Laura eşi olan Alejendro’ya (Ricardo Darin), Paco’nun ısrarı üzerine kötü haberi verir. Alejandro’nun filme dahil olması ile oyundaki tüm denklemler değişir.
Filmde Paco karakterine hayat veren Javier Bardem‘in gel gitleri olan karakteri yansıtmakta oldukça başarılı olduğunu belirtmek gerekir. Acılı anne rolünde Penélope Cruz‘un da göz alıcı oyunculuk sergilediği görülmektedir. Bu iki başarılı İspanyol oyuncunun iyi oyunları ile bu filmin kimi İspanyol/İtalyan filmlerinde gözüken basit/klişe polisiye film riskini önlemede payları çok yüksek. Zira filmin emekli bir polis şefi olan Jorge (José Ángel Egido) ile olan kısımları filmin bu rotaya kaymasına oldukça imkan vermekte. Bununla birlikte filmin diğer yan oyuncuları çoğu filmde kişiliksiz anonim bir görünüm ötesinde, filme ciddi bir katkı sunmakta. Özellikle ailenin baba, anne ve tüm fertlerinin bulunan Irene’ye sarılmaları, bana Alfonso Cuarón‘un “Roma” filmindeki Yalitza Aparicio‘nun canlandırdığı Cleo isimli hizmetçinin denizden çıkardığı çocuklara evin sahibesi ile sarılmasını ve bunun sınıflar/acılar üstü dayanışmayı izleyiciye algılatan sahneyle benzerliğini anımsattı.
Misafir Yazar : KAMURAN KAYA