Hizmetçi / The Housemaid

HİÇBİR ŞEY DIŞARIDAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR 

Psikolojik gerilim dizisi olan “Hizmetçi” Freida McFaddenin çok satan romanından sinemaya uyarlandı. Yoksul ve zengin fiziken iki benzer kadının kaderinin çakışması ruhen bir çarpışmaya yol açsa da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Mağdur hizmetçi, mağrur evin patroniçesi sınıfsal zeminden kayıp asıl patronun buz pistinde paten yapmaya başlıyorlar. Pistten kimin kayıp düşeceği ise soru işareti olarak kalsın!

OrtaKoltuk Puanı:

 

Her masalın bir külkedisi vardır, Başka bir deyişle  söylersek her zengin evin hizmetçisi ya da hizmetçileri vardır. Şatolar, malikaneler modern anlamıyla villalar çalışanlarla doludur; daha çok parası olanın daha fazla çalışanı vardır. Bahçıvanı, aşçısı, oda görevlisi ayrı ayrıdır… Filmlerde, dizilerde genelde bu kadar zenginliğin saadet getirmediği, her malikanenin  dünya dolu derdi olduğu empoze edilir. Bu konu sınıfsal düzlemde değil, zenginlerin derdiyle ele alınır, gerçekçi bir sorgulamadan uzak konular işlenir, seyirci uyuşturulur böylece  olan biten her şeye seyirci kalır. Özellikle televizyonlardaki Türk dizilerinde mekanlar ya yalılar, ya Mardin’de Urfa’da malikanelerdir. Modern ve feodal versiyonlarla masallar anlatılır, biz de bir yandan o mekanlara özenirken bir yandan da onların derdini dert ediniriz kendimize…

Hizmetçifilminde durum tam böyle değildir. Modern toplumda çekirdek aile olduğu için çalışanı çok fazla değildir. Bir içeriye, bir dışarıya bakan iki kişi vardır. Tabii aile çekirdek ama malikane üç kişiye göre devasa boyutlardadır. Dolayısıyla her kata bir olay düşer, çatı katı ise olayların tepe noktasıdır. Anlayacağınız bu bir masal değil psikolojinin sınırlarında gezen gerilim hikayesidir, külkedimiz de küllerinden doğmak isteyen sarışın güzel bir genç kız, evin hanımı dengesi bozulmuş cadı, efendisi ise iyi görünen ailesine ve çocuğuna bağlı bir baba rolündedir…

Yönetmenliğini  Paul Feig, senaristliğini Rebecca Sonnenshine’nin üstlendiği Amerika yapımı filmin başrol oyuncuları Sydney Sweeney (hizmetçi karakteri Millie), Amanda Seyfried (Evin hanımı Nina)Brandon Sklenar (Evin beyi Andrew) 19 aralık’ta ABD’de gösterime giren film Türkiye’de 9 Ocak’ta vizyonda olacak…

YENİ BAŞLANGIÇLAR BAZEN YENİ FELAKETLER DEMEKTİR

Şartlı tahliye ile hapisten yeni çıkan Millie  dışarıda kendine yeni bir hayat kurma çabası içindedir. Koşulları oldukça zor, gidecek ne bir evi ne de kimsesi vardır, geceleri arabasında uyumakta, gündüzleri de iş aramaktadır. Son şans olarak Winchester çiftinin malikanesinde yatılı hizmetçi olarak işe başlar. Evin hanımı Nina başlangıçta alçak gönüllü ve anlayışlı görünür, sarışın hoş bir kadındır, Millie  de aynı fiziksel özellikleri taşımaktadır. Rahat bir nefes aldığını ve kendini güvende hissetmeye başladığı anda evin hanımının dengesiz ve hırçın olduğunu gözlemler. Nina Millie’ye  patronluk taslamaya ve eziyet etmeye başlamıştır. Çaresizce duruma katlanan Millie giderek esrarengiz bir üçgenin içinde olduğunu düşünür. Winchester ailesinin yedi yaşlarındaki kızı Cece de tuhaftır, sevgi istemeyen ruhsuz bir karakter özelliği gösterir. Evin en anlayışlı ve sevecen kişisi Nina’nın kocası Andrew’dir. Oldukça yakışıklı, çok güzel gülen, kibar, yumuşak karısının bipolar özelliği taşıyan dengesizliğine karşı anlayışlı davranan,  kızına iyi bir baba profili çizer. Her genç kızın hayalindeki koca modeli; kusursuz!… Dışardan her şey mükemmeldir, eve davete gelen komşuları Andrew gibi bir kocaya sahip olduğu için Nina’yı için için kıskanmaktadırlar. Zaman geçtikçe evde tuhaf şeyler olmaya devam eder. Nina psikopat davranışlar sergiledikçe Andrew Millie’ye yakınlık gösterir ve karısının davranışını tolere etmeye çalışır. Bu yakınlık hizmetçi kızı cezbeder…

Tabii kocanın bu kadar iyi olması izleyiciyi kuşkulandırmıyor değil. Bir başka kuşkulu tip de evin erkek bahçıvanı. Filmden kimi masum çıkacağını izleyicilere bırakayım. Yalnız şunu söylemeden geçmeyeyim, Andrew’in bir de mükemmeliyetçi annesi var, zaman zaman oğlunun evine geliyor ve onun güleç yüzüyle  ne kadar kusursuz olduğunu vurgulayıp gelinini iğnelemeyi de ihmal etmiyor…

Oyunculukların iyi olması, özellikle  Amanda Seyfried ile Sydney Sweeney’ın  oldukça başarılı performansları ve dengeli gerilim dozu filmi sürüklüyor. Ters köşe yapması da heyecanı yükseltiyor; ancak senaryo duygusal derinlikten ve çarpıcı psikolojik çözümlemelerden yoksun…

Özetle “Hizmetçi”, sessiz koridorlarda yankılanan bastırılmış öfkenin filmidir. Bir evin içi, güvenli bir alan olmaktan çıkar; sınıfın, gücün ve kadınlar arası görünmez savaşın sahnesine dönüşür. Film, kurtuluşu vaad etmez; yalnızca hayatta kalmanın bedelini gösterir. Ve seyirciyi şu soruyla baş başa bırakır: Masumiyet, gerçekten korunabilen bir şey midir, yoksa yalnızca güçsüzlerin lüksü mü?

2016 YILINDA ÇEKİLEN AYNI ADLI  GÜNEY KORE FİLMİ İLE KARŞILAŞTIRMA! 

Takip eden okuyucular beni bilir. Filmi izledikten sonra ilgili birçok şeyi araştırır,  uyarlama ya da benzer filmler varsa onları da izlerim. Bu da beni daha sağlıklı tahlil yapma sürecine götürür. 2025 filminden sonra  karşılaştırma yapmak için 2016 çekimli “Hizmetçi”yi izledim. Çok daha derinlikli olduğu daha ilk sahnede anlaşılan filmde ilginç ipuçları yakaladığımı söylemeliyim. 2026 filmi de romandan uyarlanma. Aynı yazardan mı uyarlanmış diye baktığımda karşıma farklı yazar çıktı. İngiliz yazar Sarah Waters,Fingersmith” adlı romanı (Türkçeye de “Usta Parmak” olarak  çevrilmiş) Roman 2002 yılında yayınlanmış. Eser  Viktorya dönemi İngiltere’sinde geçerken, Park Chan-wook hikâyeyi Kore’ye uyarlayarak yeniden yorumlamış. Bu yüzden film “sadık bir uyarlama” değil, yaratıcı bir dönüşümdür. Romanı bilmem ama filmi  ciddi anlamda iyiydi. Özellikle bazı sahnelerde yönetmen  şiir yazmış resmen. Cesur sahneler, provokatif kışkırtmalar, erotizmin sanatsal boyuta taşınması kesinlikle görülmeye değer. Bu filmden daha çok etkilendiğim itiraf etmeliyim.

Gelelim Freida McFadden’in romanı “The Housemaide, 2022 yılında yazılmış, yani diğerinden yirmi yıl sonra. İki filmi de izlemiş biri olarak açık yüreklilikle şunu iddia edebilirim. Amerikalı yazar İngiliz yazardan kibar  deyimle fena etkilenmiş ve büyük bir esinlenme ile yeni bir roman yazmış. Biçim olarak hikaye biraz farklı olsa da aynı kurgu, aynı ters köşe, aynı kadın dayanışması şaşırtıcı derece benzerlikler taşıyor. Sadece  Zaman ve mekanlarda farklılık var…Karakterlerin sapıklıklarını ve olay yerlerinin yerini değiştirmiş Amerikalı yazarımız. Örneğin 2016’daki travma yaratacak olay yeri malikanın bodrumunda geçerken yeni filmden tam zıddı çatı katında sadistlik uygulamaları yapılıyor. Erkek kahramanlardan birinin değişik seks fantezisi sapıklığı varken yeni filmde obsession sapıklığı var. Kısaca aynı adlı iki farklı filmin yolu aynı yere çıkıyor… Birinci film sanatsal ve  ülkeye göre serbest uyarı, 2025 filmi kitaba sadık kalarak çekilmiş olsa da romandaki aynı dil hissedilmeyecek gibi değil…

Meraklılarına her iki filmi de izlemesini öneririm…

Yönetmen : Paul Feig

Senaryo : Rebecca Sonnenshine

Görüntü Yönetmeni : John Schwartzman

Müzik : Theodore Shapiro

Oyuncular : Sydney Sweeney, Amanda Seyfried, Brandon Sklenar, Michele Morrone, Elizabeth Perkins

ABD / Gerilim / 139 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz