Malazgirt 1071

Anadolu’nun Kapıları Açılırken…

Büyük Selçuklu Devletinde sınırlar iyice genişleyip Doğu Roma İmparatorluğu ile artık her an hakimiyet mücadelesi başlaması an meselesiyken, büyük lider Tuğrul Bey‘in Eylül 1063’te ani vefatı tüm hesapları karıştırmıştı. Şimdi Selçuklu içinde iç iktidar mücadelesi başlayacaktı. Bir tarafta ailenin en yaşlı üyesi olan Musa Yabgu ve Çağrı Bey‘in oğulları Alp Arslan ile Kirman hâkimi Kara Arslan Kavurd, diğer yandan sürekli isyanlarda olan Arslan Yabgu‘nun oğlu Kutalmış.

İşte bu hafta gösterime giren Bilal Kalyoncu ile Özgür Bakar‘ın birlikte yönettikleri, senaryosunda Alper Kıvılcım‘ın da katkısı bulunan TRT ortak yapımlarından “Malazgirt 1071“, tam da 1064 senesindeki Alp Arslan ile Kutalmış arasındaki “Dıh-i Nemek” adı verilen savaş sahnesi ile başlıyor. Galip olan ve iç iktidarını tahkim eden Alp Arslan için artık tek hedef Fatîmilerin egemenliğindeki Mısır’a da uzanıp Doğu Roma’nın yurtlarını ele geçirmektir. Sonrasında netice, kapıların açılmasıyla artık Anadolu diyarının Türkleşmesi olacaktır…

“Kahpe Bizans” ve Savaş…

26 Ağustos 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı, hem Anadolu tarihi hem de Doğu Roma için önemli sonuçlar doğuran yapısı itibariyle, her iki cepheden ve paralel bir anlatım dili ile beyaz perdeye yansıtılmaya çalışılmış. Bir taraftan Anadolu’da diğer Türk Beylikleri ve Kürt Mervaniler ile birlik sağlanıp Sünni Müslüman egemenliğinin tesisiyle Doğu Roma sınırlarını iyice daraltma hedefindeki Alp Arslan liderliğindeki “Selçuklular”; öte yandan İmparatorun ölümü ile yalnızlaşan İmparatoriçe Yudıka’nın Papa ile çevrili ancak sorunların idarece gözardı edilip yozlaşan bir devlet olarak “Doğu Roma.”

Ve burada hakikatin sesi olarak ortaya çıkıp İmparatorun cenazesinde kılıçları ile baskına gelen protest Romen Diyojen. Ancak tarih anlatısı kağıt üzerinde bu kronolojik çerçeveden ilerlerken, film bir kısım tarihsel bilgi eksiklikleri ve sinematografik zayıflıklarıyla iyi bir netice veremiyor. Bu zaten oldum olası sinemamızın bir eksiği. Bu ülkede halen bir Çanakkale Destanı layıkıyla sinemaya aktarılamadı ve örneğin Fatih, Selahaddin Eyyubi veya Atatürk gibi öncü liderler yapımlarda bütüncül olarak ve sanata layık bir anlatım dili ile izleyenlere sunulamadı. Ama örneğin devrim sonrası Sovyet Sineması, her türlü konstrüktivist biçimciliğine rağmen eli yüzü düzgün Lenin anlatısını çıkarabilmişti. Bu bizler için büyük bir talihsizlik!

Zaferi Yansıtmayan Savaş Sahneleri…

Neyse filme dönersek, İmparatoriçe Yudıka (Vildan Atasever) tarafından yoz Doğu Roma’nın kurtuluşu olarak görülen Kapadokyalı Romen Diyojen (Caner Kurtaran), din adamları kurulunca, halkın idam nidaları eşliğinde yargılandığı esnada söyledikleri ile İmparatoriçe’yi etkiler ve kurtarıcı olarak İmparatoriçe’nin bir takım gizli planları ile İmparator haline gelir. Ardından Selçuklularla o büyük muharebeye girmek için hazırlıklara girer. Sivas köylerinde Ermeni kıyımları yapar ve akıncı saldırılara öç olarak Türkleri katleden sert bir politika yürütür.

Yan hikâyelerde ise filme sanırım renk katmak amacıyla şişman bir usta ile bir iki okçu ve Kurt Bey (Gökhan Güneş) vasıtasıyla kurguya yapay eklemeler yapılmış. Film bir savaşı ele aldığı için doğal olarak bu sahnelerin iyi olması beklenir. Fakat Malazgirt 1071’deki kılıç sahneleri o kadar kötü ki! Henüz darbe almayıp da fışkıran kanlar mı dersiniz, inandırıcı olmayan ve hatta Cüneyt Arkın‘ın 1970’lerdeki Malkoçoğlu yapımlarını bile aratır ve onlara aslında haksızlık etmişiz duygusunu bize verdirten o tek yumrukla onlarca insanın devrilmesindeki garabet sahneleri mi buna eklersiniz. Ya ihanet içindeki Peçenek Otağı sahnesi. Koskoca Alp Arslan’ın yanına bir iki askeri alıp demir bir maske ile üstelik de o büyük muharebe öncesi Peçenek çadırına girip komutanı uyarması sahnesi. Allahım! Bu fani, bu gözleriyle beyaz perdede kim bilir daha neler görecek!

Oyunculuklarda aslında iyi bir oyuncu olan Vildan Atasever‘in canlandırdığı İmparatoriçe karakterinin abartılı mimikleri ve tuhaf konuşması, Alp Arslan’ın farklı bir şivede olup diğer Türk ahalinin daha günümüz Türkçesi ile orantısız konuşma halleri. Tuhaf! İdam kelimesinin sıklıkla geçmesi ancak bu cezanın o tabir ile o dönemde kullanılmasının imkansızlığı. Ama olsun… Ve de Romalıların Türkçe konuşup ilk sahnelerdeki o iktidar hesabındaki Patriğin Rum ağzına yaklaşma hesabıyla komik konuşma biçimi…

Tarihi Ciddiye Almak…

Dikkat ettiyseniz hep Doğu Roma tabirini kullandım. Zira “Bizans” kelimesi ilk kez 1557 yılında Alman tarihçi Hieronymus Wolf tarafından icat edilmişti. Yani başkentleri Konstantinopolis olan Doğu Romalılar, hiçbir zaman kendilerine “Bizans” dememişlerdi. Fakat bu filmde Bizans lafı hiç eksilmiyor. Yine olsun, izler geçeriz… Film bence önemli bir tarih danışmanlığı eksikliği ile yola çıktığı için daha ilk sahnelerde biraz tarih bilgisi olanlara bile saç baş yoldurtacak hale geliyor.

Film, kuşkusuz Alp Arslan ve Diyojeni haklı olarak öne çıkartıyor fakat örneğin savaşta katkıları tartışılmaz Nizam-ı Mülk‘ün nerede ise hiç sahnelerde ilmi olarak geçmemesi ya da daha çok bir akıncı olarak gösterilmesi veya Diyojen’in Prens Adaları ile sona evrilen akibetinin yansımaması da önemli noksanlıklar. Halbuki bu türden iddialı ve önemli yapımlarda, örneğin Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi önemli tarihçilerden en azından fikir alınması tam bir zaruret. Zira önemli bir zaferin yanlışlıklarla ilerlemesinin yaratacağı tahribat çok fazla oluyor maalesef…

İki düşman liderin, Alp Arslan ve Diyojen’in en ön cephede o denli saldırılardan sağ kurtulup üstüne bir de ikisinin düelloya tutulması da yine mizansenin artık suyunun kaçtığını gösteriyor. Savaş sahneleri ve özellikle İstanbul kısımlarındaki dijital kullanım ile sürekli vurmalı çalgılarla ilerleyen müzik kullanımı da artık çok demode. Buna ek olarak Ayasofya’nın içinin küçük bir kilise olarak gösterilmesi, bu devasa yapının ihtişamını bilenler için çok da yadırgatıcı…

Sonuç olarak; bu hafta gösterime giren “Malazgirt 1071”, zaferin görkemini taşıyamayan, yalnızca Alp Arslan’ı canlandıran ve Guilermo del Toro hayranı olan, bir dönem modellik de yapan Cengiz Coşkun’un akılda kalır oyunculuğu ile biraz adından söz ettirebilir ancak etkisi giderek sönecek vasat bir yapım maalesef. Dolayısıyla sinemamız halen kurgusu, tarihi gerçekliklere sadakati, müziği ve oyunculuklarıyla bir bütün olarak bunu yansıtacak yapımları beklemeye devam ediyor… Yıl 2022 ve halen sinemamız tarihini ve o görkemli liderleri ekranlara taşıyacak yapımlarını arıyor… Ne acı…

Yönetmen : Bilal Kalyoncu, Özgür Bakar

Senaryo : Özgür Bakar, Alper kıvılcım

Görüntü Yönetmeni : Hakkı Kaplan, Uğur Kaplan

Kurgu : Sait Alidemir

Müzik : Fikret Deniz Haznedaroğlu, Çağlar Haznedaroğlu

Oyuncular : Cengiz Coşkun, Vildan Atasever, Haluk Piyes, Caner Kurtaran, Hasan Küçükçetin, Mehmet Çelik, İnan Ulaş Torun, Edip Zeydan, Soydan Soydaş, Orhan Kılıç, Ali Düşenkalkar

Türkiye / Tarihi-Savaş / 110 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

2 YORUMLAR

  1. Bu iş bilmezin yönetmenliğinde ancak bu kadarı olurdu.
    1071 MALAZGİRT HATIRATI ANCAK BUKADAR KÖTÜ YÂD EDİLEBİLİRDİ.

    O AŞÇI SOYTARILIĞIDA NEYİN NESİ CAHİL YÖNETMEN.

  2. Kahpe Bizans bile bundan daha iyi.bi ara senarist Romen diojene bı bağlandı nerdeyse film bitecekti.romen diojen bı ara filmin kahramanı kadar ön plandaydi.Allahtan savaş başlamadan arada bir alparslana da rol vermişler yoksa bu oyuna bu senaryoya göre aparslanin karsisonda olacaktık hepbirlikte

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz