Dünya edebiyatının en tanınmış yazarlarından Jack London’un romanından sinemaya uyarlanan “Martin Eden” 2019 yılının çarpıcı filmlerinden biridir. İstanbul online  Film Festivali’nde gösterilecek film, 76. Venedik film Festivaliyle görücüye çıktı. 44. Toronto Film Festivali’ne de konuk olan “Martin Eden” uyarlaması dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Venedik film Festivalinde, başrol oyuncusu  Luca Marinelli en iyi erkek oyuncu ödülünü alırken, Toronto da Platform Ödülü’ne layık görülerek rüştünü ispatlamış oldu. Yönetmen koltuğuna İtalyan Pietro Marcello‘nun oturduğu filmin oyuncu kadrosu ise Luca Marinelli, Jessica Cressy,Chiara Francini,Denise Sardisco,Carlo Cecci isimlerinden oluşturulmuş.

Bir yazarın hayatını, hayallerini, düşüncelerini gözler önüne seren Martin Eden, anlaşılacağı üzere aslında Jack London’ın ta kendisidir. Film bir otobiyografi romanından uyarlamadır. Hangi yazar kendini bir kahramanın yerine koymamıştır ki zaten. Yine dünyaca ünlü Fransız yazar Flaubert, kadın kahramanı için bile “Madame Bovary” benim demiştir. 

Martin, bir denizci tarafından hırpalanan genç delikanlıyı kurtarması üzerine delikanlının evine davet edilir. Orada delikanlının kız kardeşi Ruth (Jessica Cressy) ile tanışır. Ruth  iyi eğitim almış, piyano çalan, her türlü kültürel donanıma sahip orta burjuva sınıfına ait olan  seçkin bir ailenin kızıdır. Kahramanımız önceleri onu ulaşılamayacak bir Tanrıça gibi görür. Aralarında duygusal bir bağ başlar.

Ruth, sevgilisinin eğitimi ve kültürel gelişimi için çok emek verir. Bu kaba saba adamı inceltmeye ve ona yön vermeye çalışır. Okumaya tutkuyla bağlı olan Martin bu süreçte kendini hayli geliştirir. Öyle geliştirir ki hem Ruth’yi hem de kendini aşar. Yoksul ve eğitimsiz olan Martin’in içindeki okuma ve yazma tutkusu onu çoktan alevlerinin içine almıştır. Artık tek bir amacı vardır, yazar olmak! Bu uğurda ne babasının sürekli iş bulma ve eve ekmek getirme baskı ve aşağılamalarına kulak asacak, ne sevdiği kızın yazarlık serüvenini küçük görmesine…

ortakoltuk.com

Yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın birçok  yerinde başlayan işçi ayaklanmaları ve grevler İtalya’da da baş göstermiştir. Yoksulluğun tüm hırçınlığını hücrelerinde hisseden Martin, bu toplumsal olaylar karşısında okuduklarının da etkisiyle farklı bir teori, o zamanlar belki yeni yeni modaya çıkmış olan “individualisme”i (bireycilik) savunmaktadır. Oysa “individualisme”in tam karşısında olan sosyalizm arzusu en parlak dönemini yaşıyordur. İnsanlar yaşadıkları yoksulluktan kurtaracak umut kapısıdır sosyalizm, işçi sınıfının kurtuluşunun ancak sosyalizmden geçecektir. Aslında Martin; yalnızca sosyalizme karşı değildir, o bir anarşist gibi her şeye karşıdır. Burjuva sınıfını yerden yere vurur, orta sınıf burjuvazisini, işçi sınıfını, sosyalizmi eleştirir.  Ruth babası ile yaptığı bir konuşmada sosyalist olmadığını açıklarken şöyle söyler:

Ben bireyciyim. Yarışı hızlı olanın, savaşı güçlü olanın kazanacağına inanıyorum. Biyolojiden bunu öğrendim. Dediğim gibi ben bireyciyim ve bireycilik, sosyalizmin geçmişten gelen ebedebi düşmanıdır”

“Dünyanın güçlülere ait olmasına şaşmamak gerekti. Köleler kendi köleliklerine saplantılı şekilde bağlanmıştı. Sahip oldukları iş, önünde yerlere kapanıp tapındıkları altından puttu.”  

Ruth’nin evlenip düzenli bir hayat kurması, alıştığı hayatı sürdürmesi için nişanlısı Martin’e iyi bir iş bulması isteğine de şöyle cevap verir: “Tabiatım gereği gerçekçiyim ben, burjuva ahlakı ise gerçekçilikten nefret eder. Burjuvazi korkaklıktır. Hayattan korkar. Senin bütün çaban, benim hayattan korkmamı sağlamaya yönelikti. Beni, bütün hayat değerlerinin sahte, yanlış ve bayağı olduğu bir göz odaya hapsedecektin. Burjuva kültürü ve inceliklerinin temelinde bu bayağılık vardır”

ortakoltuk.com

Martin’in, sosyalist işçilerin toplandıkları bir gecede, sosyalizme karşı yaptığı eleştiri de, bir gazeteci çarpıtıp yayınlayınca (hiç yabancı gelmedi nedense) nişanlısı Ruth de dahil olmak üzere herkes yüz çevirir. Martin canını dişine takar artık, hırçınlık ve hırsla durmadan yazar, yazdıklarını yayınevlerine gönderir, her defasında “ret” cevabı gelir, yılmaz yazmaya devam eder; taa ki bir yayınevinden olumlu yanıt gelinceye kadar.

O günden sonra şöhret basamakları yavaş yavaş yükselecektir, ne ki şöhreti yükseldikçe bunalımları artacak, çıkışsızlık ve çaresizlik ruhunu ahtapot gibi saracaktır. Savunduğu “individualisme” onu yalnızlığa ve amaçsızlığa mahkum etmiştir artık. Onca verdiği mücadelenin sonucunda mutlu olamamıştır, çok istediği gibi ünlü bir yazar olmasına rağmen hayatındaki boşluk dolmamıştır. Varoluş öyküsü bir kapana sıkışmıştır, çırpınıp durmak bir fayda vermez. Son sahnede hayalini kurduğu Amerika yolculuğuna bile isteksizce çıkacaktır…

Jack London Martin Eden için şöyle demiştir: martin eden için neden biraz üzülmeyeyim? martin eden bendim. Martin eden bir bireyci idi, bense bir sosyalist. işte bu yüzden ben yaşamaya devam ediyorum, işte bu nedenle martin eden öldü.

… bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. Martin Eden, başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir. Hayalleri kaybolduğunda, uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz. JACK LONDON

ortakoltuk.com

Yönetmen : Pietro Marcello

Senaryo : Maurizio Braucci, Pietro Marcello

Görüntü Yönetmeni : Alessandro Abate, Francesco Di Giacomo

Müzik : Marco Messina, Sacha Ricci

Oyuncular : Luca Marinelli, Jessica Cressy, Carlo Cecchi, Vincenzo Nemolato, Marco Leonardi, Denise Sardisco, Carmen Pommella, Autilia Ranieri

İtalya-Fransa-Almanya / Romantik-Dram / 129 Dk.

ortakoltuk.com
ortakoltuk.com
ortakoltuk.com
ortakoltuk.com
ortakoltuk.com
ortakoltuk.com
ortakoltuk.com
ortakoltuk.com

ortakoltuk.com

OrtaKoltuk Puanı:

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz