Dünyanın Covid 19 yüzünden hapishaneye çevrildiği bir zaman diliminde, uyuşturucu yüzünden yirmi yılını hapishanede geçiren birinin hikayesini izlemek empati kurmamıza yardımcı olacaktır.
Türkiye’de dağıtımını üstlenecek film şirketi “Adopt a Higway” filminin Türkçe ismini “Evlat Edinmek” yada ”Otoyolaki Bebek” olarak belirleyebilir. Ben, Türkçe olarak ikinci ismi uygun gördüm. Yönetmenliğini ve senaristliğini Logan Marshall- Green’nin yaptığı filmin başrolünü ise Ethan Hawke canlandırıyor…
Filmin konusuna baktığınız zaman buradan en az üç film çıkar diye düşünüyorsunuz; yirmi yıllık hapishane hayatı, uyuşturucu, tahliye sonrası dışarıdaki hayata uyum sorunu, dışarıda bir çöp konteynerinde bulunan bebek…Fakat bütün bu konulardan bir film bile çekilmemiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sadece filme önsöz yazılmış…
Russell Millings ( Ethan Hawke) iyi bir adama benziyor, mahçup duruşu var, her ne kadar tutsak olsa da duruşundan iyi bir aileden geldiğini anlıyorsunuz. Sahne aslında fena açılmıyor, mahkum tahliye sürecine hazırlanırken yargılamanın geçmişi mahkumun zihninden akıyor. Basın haberleri, avukat savunmaları, toplumda davanın etkileri…Ethan Hawke gerçekten 20 yılı hapishanede geçirmiş gibi bir rol kesiyor. Adamın oyunculuğuna bakıp buradan bir Dostoyevski hikayesi beklentisine giriyorsunuz. Karanlıktan ışığa çıkış zaten başlı başına bir hikaye; bunu, en iyi uzun süre hapishanede kalıp dışarıya çıkanlar anlayabilir ancak. Umudunuzu kaybetmiyorsunuz “tamam, yönetmen kahramanımızın tutsaklıktan sonra dışarıdaki hayatına odaklanacak” diyorsunuz. Eh, bir önsöz de oraya yazılıyor…
Bir yemekhanede çalışmaya başlayan Millings hayata tutunmaya çalışmaktadır, iyi hali iş yerinde de devam eder. Mesai arkadaşı tarafından sevilir, hayatını düzen vermeye çalışır; taa ki işyerinin yanında bulunan çöp konteynerinde sarı saçlı, mavi gözlü şirin mi şirin birkaç aylık Ella bebeğe rastlayana kadar…Gene “tamam” diyorsunuz, bebeğin terkedilmiş çığlıkları Russell Millings’in hayatının çığlıklarını susturacak ve ona bebek bakma güçlüklerine rağmen yeni bir hayat enerjisi verecek, demek (adından anlaşılacağı üzere) senaryo bu olay üzerine kuruldu.
Evet Russel’in hayatta artık bir amacı oluyor, çocuğu hayatta tutabilmek için bütün acemiliklerine rağmen var gücüyle uğraşıyor, bebekle dertleşiyor, bir bakıma içini döküyor; sonuçta bebeği hayata döndürüyor; üç gün sonra büyük bir üzüntüyle yetkili kurumlara teslim ediyor. Zaten iyi hali yüzünden şartlı tahliye edildiği için işlediği en küçük bir suçta ceza evine geri dönecektir…Anladığınız gibi bebek hikayesinde de konu bir cümle ile geçiştiriliyor. Artık filmin akıbeti belli olmuştur. russell Millings’in bir otobüse binip baba memleketinin yolunu tuttuğu zaman otobüste rastladığı ve yakınlaştığı sarışın kadınla bir ilişki kat etmeyeceğini otomatik olarak anlıyorsunuz….
Filme o kadar da haksızlık etmeyelim hiç olmazsa Ruseell’in babasının mezarı başında söylediği hayat sorgulaması içeren cümlelere yer verelim: Düşündüğüm gibi gitmedi hayat, artık kendim bile ne yaptığımı bilmiyorum, ben mücadele ediyorum.”
Filmin sonunun mutlu bittiğini belirtmeliyim. 20 yılını hapiste geçirmiş biri için “adam hiç olmazsa hayatının son çeyreğini rahat geçirecek” deyip siz de rahatlıyorsunuz. Filmin, bu sıkıntılı günlerde ferahlık veren en iyi yönü bu. Bilinçaltımızdaki bize ait düşünceleri harekete geçirdiğinden belki. Biz de “bu günler geçecek ve o kıymetini bilmediğimiz sıradan muhteşem yaşamlarımıza geri döneceğiz” hissi yaratıyor. Evet, film benim beklentime hiç cevap verememiş olabilir ama Ethan Hawke’nin oyunculuğu için izlenir; aynı zamanda izlerken kesinlikle sıkılmayacağınızın garantisini de verebilirim…
İyi seyirler….
Yönetmen / Senaryo : Logan Marshall-Green
Görüntü Yönetmeni : Pepe Avila del Pino
Müzik : Jason Isbell
Oyuncular : Ethan Hawke, Chris Sullivan, Christopher Heyerdahl, MoMc Rae, Bety Gabriel, Elaine Hendrix, Anne-Marie Johnson, Nate Mooney, Diane Gaeta, Dohn Norwood
ABD / Dram-Aile / 78 Dk.
