Priscilla

TARTIŞMALI BİYOGRAFİ FİLMİ

Sofia Coppola’nın Venedik’ten Ödüllü “PRİSCİLLA”sı MUBİ”de

Priscilla Presley’in biyografik kitabından uyarlanan filmde, Elvis karısının saf duygularıyla oynayan, kendisini sürekli aldatan, manipülatif, şöhretinin esiri, sorunlu bir erkek olarak gösteriliyor. Coppola’nın Elvis’in karısıyla olan toksik ilişkisini anlatan film, hiçbir yenilik getirmeyen, tekrarlara düşen, tempo sorunu yaşayan,final bölümü kötü yazımış, hayal kırıklığı yaratan bir biyografi.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Dünya prömiyerini Venedik Film Festivalinde yapan “Priscilla” başrol oyuncusu Cailee Spaeny’ye En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandırdı. Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapan film MUBİ’de gösterime girdi. Son 2 yılda Elvis Presley üzerine yapılmış 2 film izledik. Avustralyalı yönetmen Buz Luhrmann, senaryo yazılımına da katıldığı “Elvis”te (2022) Presley’nin hayat yolculuğunu, onu kimse tanımazken keşfeden, kariyeri boyunca yanında bulunan esrarengiz menajeri Albay Tom Parker’in gözünden anlattı. Elvis filmde yoksul bir çocukluk geçiren, şöhretin yükünü taşıyamayan, sorunlarını çözmekte zorlanıp kararsız kalan, menajerinin gölgesinde, zayıf kişilikli bir karakter olarak gösterildi.

KARANLIK PERİ MASALI

Sofia Coppola’nın Priscilla Presley’in Sandra Hermon ile yazdığı “Elvis And Me” kitabından uyarladığı “Priscilla”da, Elvis Priscilla’nın saf duygularıyla oynayan, kendisini sürekli olarak manipüle eden, kendisini sürekli aldatan, onu süs köpeği haline getiren, uyuşturucu bağımlısı, oldukça sorunlu, şöhretinin esiri kötü bir erkek olarak karşımıza çıkıyor. Kızı Lisa Presley ölümünden 4 ay önce filmin yapımcısına endişesini dile getiren bir mektup yazdı. “Babam yalnızca manipülatif biri olarak gösteriliyor. Onun kızı olarak bu karakterde babamı göremiyorum. Filmin şaşırtıcı derecede intikamcı ve küçümseyici bakış açısını protesto ediyorum.

Benden 7 yaş büyük olan Presley’in “rock’n roll kralı” olarak anıldığı en şaşaalı dönemini gençliğimde yaşadım. Tutarsız yaşam tarzınından olacak kendisine hiçbir zaman sempati duymadım. 2 yıl arayla 2 iddialı yönetmenin kendisini konu alan 2 filmin çizdiği portreler, kendisini sevmemekle beni haklı çıkardı. Coppola’nın Elvis’in sorunlu karakterini ve karısıyla olan toksik ilişkisini anlatan film, hiçbir yenilik getirmeyen, konfor alanında kalan bir biyografi olmakla yetiniyor. Takdir ettiğim bir yönetmen olan Coppola’nın yer yer sıkıcı anlatımı, iyi yazılmamış final bölümü ile, filmi her 2 izleyişimde bende hayal kırıklığı yarattı.

Priscilla’nın 14 yaşındayken tanıştığı Elvis kendisinen 10 yaş büyüktü. Kendisiyle vakit geçirdikçe, ünlü şarkıcı özel hayatında tamamen beklenmedik bir adama dönüşür. Priscilla için Elvis, yalnızlığına yoldaş, nazik bir arkadaş ve heyecanlı bir aşık olur. “Bir Konuşabilse / Lost in Translation” filminde Tokyo’nun lüks otelinde, “Marie Antoinette”te Versaille Sarayında genç kadın kahramanlarını yaldızlı kafeslerde tutmaktan hoşlandığını gösreren Sofia Coppola için Priscilla Presley’nin romanındaki malzeme çok uygundu. Priscilla hayatının 14 yılını Graceland’deki bir altın kafeste geçirmişti. Coppola, herşeye sahip olduğu sanılan, ancak hiçbir şeye sahip olmayan kadınların yalnızlığını işlemedeki başarısını “Priscilla”da sürdürmeyi hedeflemiş. Ancak bu filmi yukarıda adı geçen eski filmdeki başarıyı yakalamanın çok uzağında kalmış.

Marie Antoinette”te masalsı dünyada geçen karakter merkezli gerçek hayat hikayelerini başarıyla perdeye aktardığını gösteren Coppola, yeni filminde gözler önünde olan ikonik bir karakteri ele alıyor. Film, daha yeniyetme yaşlardaki Priscilla Beaulieu’nün bir partide rock’n roll dünyasının süperstarıyla tanışmasıyla başlıyor. Filmde şöhretin altın kafesi tüm görkemi ve yalnızlığıyla gözlere seriliyor. Bu karanlık peri masalı, bir efsanenin gölgesinde geçen bir hayatı, iniş çıkışlarıyla resmediyor. Çizdiği duygu yüklü, ayrıntılı bu aşk ve şöhret portresinde Coppola, dünyayı sallamış bir efsaneyi eşinin bakış açısıyla gözlemlerken, bir yandan çalkantılı bir evliliğin karanlıkta kalan noktalarını aydınlığa kavuşturuyor. Bu konuda CoppolaBöyle abartılı, yüksek bir ortamda Priscilla genç kadınlığını geçirdi; biraz Marie Antoinette gibi” diyor.

Coppola konuya ilgi duyma sebebi olarak: “Priscilla’nın Graceland’de genç bir kadın olarak yaşadığı deneyime dair anılarından etkilendim. Onun Elvis’in dünyasına girip sonunda kendi hayatını bulmak için ortaya çıkmasının nasıl bir his olduğunu yakalamaya çalıştım. Bu film Priscilla’nın nasıl kendisine dönüştüğünü ve kadınlığın kendisi ve ondan sonraki nesil için ne anlama geldiğini inceliyor”. Konuyu Priscilla’nın perspektifinden anlatan film Elvis’in benmerkezciliğine karşı Priscilla’nın masumiyetine ve ve kırılganlığına odaklanıyor. 13 yıllık fırtınalı bir ilişkiye S. Coppola feminist hassasiyetlerle aldığı kararlarla yaklaşıyor.

TOKSİK BİR EVLİLİK

Kimi eleştirmenler filmin, Priscilla ve Elvis ilişkisinin karmaşıklığının hakkını vermeyen, tarihsel gerçeklere pek adil davranmayan bir film olduğunu söylediler. Filmi Elvis’in sadece narsist bağımlı bir erkek tek boyutluluğuna sıkıştırmasıyla eleştirdiler. Film 113 dakikalık süresinde tekrara düşen sahneleriyle, tempo sorunu yaşamasıyla, izleyiciye “Bu ilişki ne zaman bitecek?” sorusunu sorduruyor. Kocasının kendisini sürekli aldatmasını sineye çeken, yaşadığı stesli hayata rağmen bir türlü Elvis’ten kopamayan Prisclla’nın direnişini izlemek de yorucu olabiliyor. Bütün bunlar “Priscilla”yı tartışmalı bir biyografi filmi yapıyor.

ElvisPresley’nin (Jacob Elordi) Mart 1960’ta askerliğini yaptığı Almanya’dan ayrılmasından 2 ay önce, 14 yaşındaki Priscilla Beaulieu (Cailee Spaeny) ailesiyle birlikte, babasının ABD ordusunda görevli olduğu Batı Almanya’nın Bad Nauheim kentinde yaşadı. Priscilla, şöhretinin zirvesindeyken1958’de orduya katılan 24 yaşındaki Elvis’in evinde verdiği bir partiye davet edilir. Prescilla ile ilgilenen Elvis kendisine sürekli görüşmeyi teklif eder. Aralarındaki yaş farkı ve Elvis’in ünlü statüsü yüzünden Priscilla’nın babası (Ari Cohen) ve Annesi (Dagmara Dominczyk) buna karşı çıkmalarına rağmen, ikili gelişigüzel çıkmaya başlar. Hizmeti sona erip ülkesine dönen Elvis Priscilla ile bağlantısını kaybeder ve onu hayal kırıklığına uğratır.

Aradan 4 yıl geçince Elvir Priscilla ile yeniden bağlantı kurar ve onu Los Angeles’e davet eder. Priscilla’nın tahsilini Memphis’teki özel bir Katolik kız okulunda sürdürmesi teklifini ailesi kabul edince, genç kız ABD’ye taşınır. Priscilla ABD’de filmlerede oynayan Elvis’in yokluğunda zamanının çoğunu lüks bir malikanede Elvis’in babası Vernon (Tim Post) ve büyükannesi Dodger İle geçirir. Priscilla Elvis’in kendisini rol arkadaşı Ann Margret ile aldatmasından rahatsızdır. Sonradan bu sadaskatsizlik, Elvis’in Nancy Sinatra ile olan beraberliğiyle devam eder. Priscilla’ın Graceland’da çoğu zaman yalnız geçirdiği 2 yıldan sonra, Elvis’in evlilik teklifini 1967’de kabul eder. Elvis, Memphis’in Mafyası olarak bilinen arkadaşlarıyla vaktini geçirir ve uyuşturucu bağımlısı olur. Hemen hamile kala Priscilla’nın 1968’de Lisa Marie’yi doğurması, Elvis’in reçeteli ilaç kullanımını ve garip yaşantısını değiştirmez. Kariyeri nedeniyle evden uzak kalan, karısını turnelere götürmeyen Elvis’in tutumu gerginliği artırır. Evliliğini sürdürmede zorlanan Priscilla radikal bir karar alma noktasına gelir. Elvis’in kendisine boşanma davası açtığını öğrenince, çocuğunu bırakıp evi terkeder.

Film döneme uygun prodüksiyon tasarımı sunumu ve dönem atmosferini aktarmadaki başarısıyla beklentilere cevap veriyor. Bunda, Coppola ile evvelce “The Beguiled”de birlikte çalışan görüntü yönetmeni Philippe le Sourd’un katkısı var. Coppola’nın demirbaş kurgucusu, “Bir Konuşabilse”den beri birlikte çalıştığı, Emmy Ödüllü Sarah Flack dinamik kurgusuyla mizansene katkıda bulunuyor. Başroldeki Cailee Spaeny anlamlı yüz hatları, naif bakışlarıyla, 25 yaşındayken 14 yaşındaki Priscilla’yı inandırıcı bir performansla canlandırıyor. Oyun gücüyle aşk dolu masum bir genç kızdan, hayal kırıklığına uğramış bir yetişkine evrilen karakterinin nüanslarını yakalamayı başarıyor. Gerçek hayatta Priscilla ile Elvis arasındaki boy farkı 25 cm. idi. Bu roller için, Cailee Spaeney’in karşısına kendisinden 41 cm. uzun olan Avustralyalı Jacob Elordi’ye yer verilmesiyle, ikisinin oynadığı sahnelerde, boy farkı rahatsız edici oluyor.

Yönetmen / Senaryo : Sofia Coppola

Görüntü Yönetmeni : Philippe le Sourd

Müzik : Phoenix

Kurgu : Sarah Flack

Oynayanlar : Cailee Spaeny, Jacob Elordi, Ari Cohen, Dagmara Dominczyk, Tim Post, Lynne Griffin, Dan Beirne, Matthew Show, Austin Ball

ABD-İtalya / Biyografi-Dram / 112 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz