The Killer / Katil

HEDEFİNİ ISKALAYAN KATİL

Kiralık katil filmlerine yenilik getirmeyen filmde, Fincher atmosfer yaratmadaki becerisi ve insan ruhunun karanlığını ortaya çıkarma konusundaki ustalığıyla “The Killer”i ilgiyle izlenen bir film yapıyor. Film bir kiralık katilin şiddet dolu dünyası üzerinden, karanlıkta kalmaya özen gösteren patronlara ulaşarak güç ve iktidarın kimin elinde olduğunu sorguluyor. Bu rolde Michael Fassbender muhteşem.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasında David Fincher’in “Mank”tan 3 yıl sonra yaptığı filmi “The Killer” Netflix’te gösterime girdi. Yönetmenin başyapıtı “Seven”de işbirliği yaptığı Andrew Kevin Walker’in, Alexis Nolan’ın yazdığı, Luc Jacamon’un çizdiği grafik roman serisinden uyarladığı senaryo bir tetikçinin kendini içinde bulunduğu uluslararası insan avını anlatıyor. Deneyimli tetikçi üstlendiği hedefini ıskalayınca işverenleri kendisiyle zorlu bir savaşın içine girer.

Tıpkı “Mank”ta olduğu gibi Ekim ayında sınırlı bir sinema gösterimi sonrası Netflix’te yayına giren “The Killer”in 2 saatlik süresinde Michael Fassbender ekrandan ayrılmıyor.

Mesleğinin ehli olmakla içten içe övünen bu profesyonel suikastçinin aldığı son iş ile açılışını yapan filmde, ana anlatıcı olarak da bu soğukkanlı katilin iç sesini dinliyoruz. Kimseye güvenmediği ve insanlarla çok az konuştuğu için iç sesiyle hesaplaşmayı tercih eden katilin bu sayede hayata bakışını da öğreniyoruz. Derinlikten yoksun bir senaryo ile yola çıkan Fincher, atmosfer yaratmadaki becerisi ve insan ruhunun karanlığını açığa çıkarma konusundaki ustalığıyla “The Killer”i ilgi ile izlenen bir film yapıyor. Film bir kiralık katilin şiddet dolu dünyası üzerinden, karanlıkta kalmaya özen gösteren suç dünyasının narsist baronları patronlarına ulaşarak güç ve iktidarın kimin elinde olduğunu sorguluyor.

SOĞUKKANLI ÖLDÜRME MAKİNESİ

Aynı isimli Fransız çizgi roman serisine dayanan film ABD, Fransa ve Dominik Cumhuriyetinde geçiyor. Klişe senaryosuyla film ortalarına doğru tempo kaybedip durgunlaşıyor. Ancak neo noir türünün ustası David Fincher psikolojik aksiyon gerilimlerindeki bilinen mizansen ustalığıyla durumu toparlayıp filminin sürprizli ve nefes kesici finaline taşıyor. Kiralık katil sineması geleneğine yenilik getirmeyen içeriğine rağmen “The Killer” izlenmeyi hak eden bir film.

Türün başyapıtlarını Fransız sinemasının kara film ustası Jean- Pierre Melville, ”Kiralık Katil / Le Samourai” (1967- Alain Delon), “İkinci Soluk / Le Deuxieme Souffle” (1966) gibi filmlerinde duygusuz, son derece titiz ve temkinli, robotlaşmış kiralık katil tiplemeleriyle ünlenmişti. Kiralık katilleri, Jim Jarmush’un “Hayalet Köpek / Ghost Dog: The Way Of The Samourai” (1999) filminde Oscarlı aktör Forest Whiteker, Antoine Fuqua’nın “Tetikçi / Shooter”inde (2007) Mark Wahlberg oynamıştı. Lawrence Kasdan’ın “Ateşli Vücutlar / Body Heat”in (1981) dışında türün ilginç bir filmi Anton Corbjin’in “Centilmen / The American”ıydı (2010). Filmde emekliliğini küçük bir İtalyan kasabasında geçirmeyi hayal eden kiralık katili George Clooney canlandırıyordu.

Ayağı kırık, tekerleki sandalyesindeki James Stewart’ın karşı apartmandaki komşusunu dürbüne izlediği Alfred Hitchcock’un “Arka Pencere / Rear Window”daki klasikleşmiş sekansına gönderme yapan bir sahneyle açılıyor “The Killer”. Yalnız, soğuk, sessiz, pişmanlıktan arınmış tetikçi (Michael Fassbender) uzun namlulu tüfeğiyle Paris’teki bir apartmandan, hedefini vurmak için en uygun pozisyonu kollamaktadır. Hedefini ıskalayıp günahsız birini kurşunlayınca kariyerinin ilk hatasını yapmıştır. Kendisine verilen görevi yerine getirmek için dünyayı dolaşan katil için, işlediği bunca cinayetin ardından radikal bir karar alma aşamasındadır. Yaptıklarından dolayı vicdan azabı çekmeye başlayan ve bu hayattan vazgeçip vazgeçmemek konusunda kararsız kalan katil, kendisine verilen son görevde başarısız olunca kendisini zor bir sürecin içinde bulur.

Hedefini kıl payı ıskaladığı önemli bir görevden sonra ters giden bir işin ardından katil, kişisel olmadığını iddia ettiği uluslararası bir intikam avıyla işverenlerine karşı bir savaş başlatma durumunda kalır. Zira işvereni Santo Domingo’daki evini basıp, onu bulamayınca, konuşturamadığı sevgilisini hastanelik yapmıştır. Katil bu saldırının ardında kim veya kimlerin olduğunu öğrenmek ve gereğini yapmak durumundadır. İntikam ve hesaplaşma güdüsüyle, katilin çok iyi korunan tüm işverenlerine, tüm engelleri aşarak ulaşmak zorundadır. Bunların arasında (kısacık rolüne rağmen) kilit konumundaki Tilda Swinton’un canlandırdığı aracı da vardır. İdeali ölümden dönen sevgilisiyle güvenli bir hayat kurmaktır. Soğukkanlı bir öldürme makinesi olan melankolik ve sosyopat kiralık katilimiz tetiği çekmeye hazırlanırken hep The Smiths’in şarkılarını dinleyerek konsantre olmak gibi bir alışkanlığı vardır.

KİRALIK KATİLİN İNTİKAMI

Filmin müzik partisyonunu hazırlayan Trent Reznor – Atticus Ross ikilisi kariyerlerindeki 2 Oscar ödülünün ilkini yine David Fincher’in “The Social Network” (2010) filminde almışlardı. “The Killer”de düşük tempolu ancak canlı ve ses efektleriyle karışan müzikleriyle öne çıkıyorlar. Filmin görüntü yönetmeni Eric Masserschmidt Fincher ile “Gone Girl”de birlikte çalışmış, yönetmenin bir önceki siyah-beyaz filmi “Mank”taki çalışmasıyla kariyerinin tek Oscar Ödülünü kazanmıştı.

Filmin önemli kozlarından biri olan Michael Fassbender, kiralık katil rolüne ruh ve inandırıcılık katarak bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu kanıtlıyor. 46 yaşındaki Alman aktör, iki Steve McQueen filmindeki görkemli performanslarından bu yana en iyi kompozisyonunu bu filmde çiziyor. Cannes Film Festivalinde Altın Kamera Ödülü alan “Açlık / Hunger”da Fassbender İRA militanı Bobby Sands’ı canlandırmıştı. 2. Steve McQueen filmi “Utanç /Shame”de ise seks bağımlısı yakışıklı beyaz yakalı New York’lu rolündeydi.

1962 Denver doğumlu yönetmen, senaryo yazarı, yapımcı David Fincher psikolojik gerilim türündeki filmleriyle ünlendi. Filmleri En İyi Yönetmen Oscar adaylığı dahil, 40 Akademi Ödülüne aday gösterildi. Onursal César Ödülü ve En İyi Yönetmen Bafta Ödülü kazanan Fincher’in önemli film festivallerinin birinden kazanılmış ödülü yok. İlk uzun metrajlı filmi 1992 tarihli “Alien” serinin 3. filmiydi. Ardından yaptığı “Seven” (1995) adlı suç draması, türünün en iyi örneklerinden biri olarak gösterilir. 4. filmi, “kült film” mertebesindeki “Dövüş Kulübü / Fight Club” (1999) kariyerinin en parlak örneklerinden biridir.

Cinayet gerilimi “Panik Odası / Panic Room” (2002), cinayet draması “Zodiac”ın (2007) arkasından gelen “The Curious Case Of Benjamin Button” (2008) özgün konusuyla, hayatını tersten başlayarak bebekliğe doğru yaşlanan bir adamın öyküsü olarak ilgi çekti. Mark Zuckerberg’i odağına alan biyografik drama “The Social Network” (2010) senaryo yazarı Aaaron Sorkin’in dahil olduğu 3 Oscar Ödülü kazandı. “Ejderha Dövmeli Kız / The Girl With Dragon Tatoo” (2011) İsveçli yazar Stieg Larsson’un ünlü romanlarından birinin sinema uyarlamasıydı. Gerilim draması “Gone Girl”den (2014) sonra gelen “Mank” (2020) ünlü senaryo yazarı Herman Mankiewicz’in “Yurttaş Kane / Citizen Kane”in senaryosu için yazdığı sancılı döneme odaklanmıştı.

Yönetmen : David Fincher

Senaryo : Andrew Kevin Walker

Görüntü Yönetmeni : Erik Messerschmidt

Müzik : Trent Reznor, Atticus Ross

Oyuncular : Michael Fassbender, Tilda Swinton, Arliss Howard, Charles Parnell, Kerry O’Malley, Sophie Charlotte, Emiliano Pernía, Sala Baker

ABD / Aksiyon-Macera-Suç / 118 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz