Women Talking / Konuşan Kadınlar

“Dünya yerinden oynar,  kadınlar özgür olsa..”

Kadınlar sinemada da tarih yazıyorlar, hem de kendilerini anlatarak… “Women Talking”  Miriam Toews tarafından yazılan ve 2018 yılında yayınlanan romandan uyarlanan bir film. Gerçek yaşanmışlıktan yola çıkılarak yazılmış bir eser… Senaryosunu yazıp yönetmenliğini yapan da yine bir kadın. 

İki dalda; en iyi film ve en iyi uyarlama film dalında  Oscar’a aday olan “women Talking”  filmi geçen yılki gibi bir sürpriz yapıp “En İyi Uyarlama” dalında ödül alabilir, almasını da isterim.

OrtaKoltuk Puanı:

 

KONUŞAN KADINLAR : FEMİNİST MANİFESTO…

Yüzyıllardır kadını adeta kendi kölesi olarak gören ve görmek isteyen erk zihniyeti bunu başarmak için dini söylemler kullandılar, itaat eden kadınlara cennet vaad ettiler, onları eğitimsiz cahil bıraktılar, konuşmasına izin vermediler, konuşanı cezalandırdılar, yaktılar, her türlü engelleme hareketini vahşet uygulayarak gerçekleştirdiler ama kadınlar vuruşa, vuruşa haklarını, insan olma hakkını elde etmeye çoktan başladı ve bu zorlu yolculuk hala devam ediyor… 

Evet kadınlar sinemada da tarih yazıyorlar, hem de kendilerini anlatarak…

Women Talking  Miriam Toews tarafından yazılan ve 2018 yılında yayınlanan romandan uyarlanan bir film. Gerçek yaşanmışlıktan yola çıkılarak yazılmış bir eser… Senaryosunu yazıp yönetmenliğini yapan da yine bir kadın. Kanadalı, Sarah Polley. Kendisi aynı zamanda politik aktivist… 

Film tam da kadınlar günü olan 8 Mart’ta Fransa’da gösterime girdi. Türkiye’de 17 Mart’ta gösterime girecek, Avrupa’nın diğer ülkelerinde de 8 Mart haftası içinde gösterime giren film Türkiye’de neden aynı hafta (10 Mart) gösterilmedi de bir hafta sonraya bırakıldı soru işareti!…

Bu gece belirlenecek Oscar Ödüllerinde (13 Mart 2023) “En İyi Film Kategorisinde” aday.. Oscar ile ilgili düşüncelerimi de yazının sonunda belirteceğim… 

SERİ TECAVÜZÜN SERİ CİNAYETTEN DAHA AĞIR OLDUĞUNU ERKEK MİLLETİ BİLİYOR MU ACABA!

Film tam da böyle tecavüz sonrası sahnesiyle açılıyor… Bakireliği bozulmuş, kanlar içinde bir kadın  gözlerini lanet bir dünyaya açıyor. Uyanıyor ki bacağı kan, çarşafı kan… “Tekrar” diyor “tekrar”… Ve karnına bir tecavüzcünün tohumu düşmüş, tohum iğrenç ama filiz verenin ne kabahati var…

Ergen yaşta olan başına gelecekleri az-çok bilen bir  kız; işte o doğacak piçe gerçek bir hikaye anlatmaya başlıyor… “Evet, annen kanlar içinde uyandığında yaşlılar bunun hayaletlerin; hatta şeytanın işi olduğunu söylediler…”

 Sevgili izleyici gerçek şuydu oysa : Bolivya’da bir tarikat, kabile, topluluk, koloni “Mennonite Topluluğunun”(adına ne derseniz deyin) erkekleri kadınları din kisvesine sıkıştırarak önce uyuşturuyor, sonra da tecavüz ediyorlardı ve onlardan affedilmelerini, affedilmezlerse cennet krallığında asla onlara; yani tecavüze uğrayanlara yer verilmeyeceği rivayetini yayıyorlardı. “Lanet cennetinizi  alın başınıza çalın” demek dindar tarikatlarda söylemek o kadar kolay değildi…

2010’lu yıllarda bile böyle tarikatların, kabilelerin olduğunu biliyoruz ve haberlerden okuyoruz… Bizde de cin çıkarma seansları altında binlerce taciz olayı yaşanmıyor mu? bir de bilmediklerimiz ortaya çıkmayanlar var ki ürkütücü boyutta…

Demem o ki konu hiç yabancı değil. Sakın bu çağda bile oluyor mu düşüncesine kapılmayın yani… Ayrıca kadını kandırarak; aşık gibi görünerek(aslında  tek amacı cinsel ilişkiye girmek olan)  ve kadını yaptığı insancıl ikramlarla cinsel ilişkiye mecbur bırakmak da teavüzün bir başka versiyonudur…

Kadın yalnızca aşık olduğu insanla cinsel ilişkiye girerse bunun adı tecavüz olmaz. Diğer her türlü zorlamanın adı tecavüzdür… Kadın bunu işte asla affetmez…

“ARDINDAN GELEN KADIN HAYAL GÜCÜNÜN  BİR EYLEMİDİR”

“Dünya yerinden oynar,  kadınlar özgür olsa..”

Kadınlar özgür olmadan da dünyayı yerinden oynatıyor… Hikayemize dönecek olursak; Yaşadıkları bu dehşetli soruna çözüm arayan siyah başörtülü kadınların önünde üç seçenek vardır…

  1. Hiçbir şey yapma, hiçbir şey olmamış gibi davran (pasifist)
  2. Kal ve savaş, en zor olanı; tabulara, dine  ve erkeklere direnip mücadele etmek büyük öfke ve enerji gerektirir (aktivist)
  3. Bulunduğun alanı terket, o güzel atlara bin ve olabildiğince uzak yerlere git, sevdiklerinlerinle başka bir hayat kur…(bireyci mücadele)

Bütün koloniye canınız cehenneme deyip başka bir yerde sevdiklerinle yeni hayat kurmak, hayal gücünü eyleme geçirmek de akılcılık olsa gerek. Tabii burada kadınlarımızın bir başka çıkmazı da en nefret ettikleri ve en sevdikleri kişilerin aynı zamanda bedenlerinde ve   ruhlarında  var olmasıdır.. En nefret ettikleri onlara tecavüz eden erkekler olduğu halde en sevdikleri de yine onların karınlarına bıraktığı piçleridir… Ne yaman çelişki değil mi?

Kadınlar köyün erkek öğretmeni gözetmenliğinde karar almak için samanlıkta gizli gizli toplantılar yaparlar… Kızı kör olan yaşlıca kadın köydeki  konforundan vazgeçmek istemez ve hiçbir şey yokmuş gibi köyde kalmayı tercih eder, toplantıyı terk edip evine döner..

Geriye iki seçenek kalır : Kalmak ya da gitmek! “Kalmak mı zor gitmek mi” sorusunun cevabı daima kalmaktır. O yüzden gitmek, başka dünyalara ve hayallere yelken açmak hem heyecanlı hem daha kolaydır..

En öfkeli olan kadın kalıp   savaşmak yanlısıdır : Salome Fries (Claire Foy), kesinlikle kolonideki erkeklerin canını okumak istiyor, dini tarikat etkisinde olan yaşlı kadınlar bu  durumda cennete gidemeyeceklerini söyleyince; “cennetinizin canı cehenneme dercesine tavır alıyor. “ Claire Foy  müthiş oyunculuk çıkarmış. Mariche Loew ise  (Jessie Buckley)  tavrını gitmekten  yana koyuyor. 

Tecavüz sonrası hamile kalan ve artık doğurma ayına gelen ve  öğretmen August’a  aşık olan   Ona ise (Ronney Mara) erkeklerin koloniyi terk etmeleri gerektiğini söyler ama o bir seçenek değildir…

Film bu tartışma çerçevesinde ilerler, o okuma yazma bilmeyen kadınlar derin felsefik analizler yaparlar, bu analizleri yaparken kendilerini keşfederler, güç ve güven duyguları gelişir; bu koşullarda bile içten kahkahalarını atarlar, şarkılarını söylerler. Öğretmen August ise bir erkek olarak hem naif, dürüst ve aşık bir insan olarak seyircinin gönlünü kazanır; aslında o da bir çıkmazdadır, hayatın anlamsızlığı karşısında intihar girişiminde bulunur ama bu toplantılar sayesinde kendini bulan, hayata inanan insan olarak karşımıza çıkar…

Kitabın yazarının da Mennonite kültürüyle büyüdüğünü düşünecek olursak samanlıktaki felsefi tartışmaların kadınların anlatımdan yola çıkarak yazarın kaleme aldığını düşünüyorum. Okuma yazması olmayan zeki ve akıllı insanlar yaşadıklarından derin analizler çıkarması elbette mümkün  olacaktır…

İki dalda; en iyi film ve en iyi uyarlama film dalında  Oscar’a aday olan “women Talking”  filmi geçen yılki gibi bir sürpriz yapıp “En İyi Uyarlama” dalında ödül alabilir, almasını da isterim.

OSCAR TAHMİNLERİ

Bu gece yapılacak olan Oscar töreninin; hemen öncesinde burada tahminlerimi de paylaşmak isterim.

En İyi Film; 10 filmin dokuzunu seyrettim; 5 filmi birbirinden güzel buldum. Favorim Hüzün Üçgeni Birçok kişi  “Everything Everywhere All at Oncefilminin ödül alacağını düşünüyor ama ben Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok alabilir diyorum.

En İyi erkek Oyuncu : Elvis filmindeki performansıyla Austin Butler. 

En İyi Kadın Oyuncu : Tar filmiyle Cate Blanchett, ama kadın çok ödül aldı derlerse Blonde filmindeki Marilyn Monroe performansıyla Ana de Armasa da verilebilir.

 En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu : Yine çok güzel film olan The Banshees of İnisherin  filminin oyuncusu Colin Farrel.

İyi Yardımcı Kadın Oyuncu 😕 hepsini izlemedim ama The Banshees Of İnisherin’de kız kardeş rolündeki Kerry Condon olabilir. 

En İyi Müzik : Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok

En İyi Uluslararası Film : Sessiz Kız veya Arjantin.

En İyi Özgün Senaryo Everything Everywhere All at Once

En İyi Uyarlama : Konuşan Kadınlar’a verilmesini isterim tabii ama Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok‘u okumuş biri olarak iyi uyarlama olduğunu söyleyebilirim.

En İyi Kurgu : Everything Everywhere All at Once

En İyi Yönetmen : Ruben Östlund’un almasını isterim, “Fabelmanlarl”a  Steven Spielberg’e de gidebilir. Bunu tahmin etmek zor.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’un eleştirisini yazmıştım ve henüz oscar adayları belli olmadan ödül alabileceğin söylemiştim; ama  Bafta’da çok ödül aldığı için  geçen yılki gibi birbirinden güzel filmlerde iyi bir dağıtım yapılabilir. Şunu açıkça söylemeliyim ki  bu yıl gerçekten zorlayıcı olacak….

İyi seyirler… Hem filmi hem de bu gece gerçekleşecek Oscar için…

Yönetmen / Senaryo : Sarah Polley

Görüntü Yönetmeni : Luc Montpellier

Kurgu : Christopher Donaldson, Roslyn Kalloo

Müzik : Hildur Guðnadóttir

Oyuncular : Rooney Mara, Claire Foy, Jessie Buckley, Judith Ivey, Ben Whishaw, Frances McDormand, Sarah Polley, Sheila McCarthy, Kira Guloien, Will Bowes, Eli Ham, Michelle McLeod

ABD / Dram / 104 Dk.

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz