Wonder Woman
Savaş atmosferinde fantastik macera
Amerikalı kadın yönetmen Patty Jenkins’in birinci gerçekçi savaş anlarıyla mitolojik kahramanları bir araya getiren “Wonder Woman”, üç boyutlu haliyle savaşın ve maceranın ortasına düşürüyor seyircileri
Amazonlar… Yunan mitolojisinde doğan savaşçı kadınlar. İşte bu savaşçı kadınlardan Diana Prince, beş bin yıllık Amazon prensesi. Hippolyta’nın Zeus’tan olma kızı. Yarı tanrısal güçlere sahip ve bütün dilleri konuşan Diana. mitolojiye göre Ares’in kız kardeşi. İşte bu Diana, yirminci yüzyılın ilk savaşı I. Dünya Savaşı’nın ortasına düşüyor ve Almanları mağlubiyete uğratıyor. Amerikalı yüzbaşı Steve Trevor’la yolları kesişiyor. Steve, bir casus. Almanların çok korkunç bir gaz üzerinde çalıştığını keşfediyor. Amazonların kadın dünyasına esir düşen Steve, Diana’nın barışçı ve duygusal dünyasından destek alarak Almanların bu korkunç silahına karşı bir şeyler yapmak istiyor. Dina, zeki bir geç kadın. Deniz yolculuğunda Steve’le modernlik ve kadın-erkek ilişkileri üzerine konuşmaları gerçekten müthiş. Daha öncesinde geriye dönüşlerle Steve’in zihninden düşenler yansıyor perdeye. Almanlar, Osmanlı askerlerini silah üretiminde çalıştırıyormuş. Korkunç gaz silahı da üretiliyor Dr. Isabel Maru yani namı diğer “Zehir Doktor” yönetiminde. General Erich Ludendorff da bu silahla dünyayı yeneceğini sanan ihtiraslı biri. Steve, Dr. Maru’nun formül yüklü defterini çalmış ve şimdi Diana’yla beraber Londra’da. Diana da savaşın ortasında Ares’i bulup, kadınları ve çocukları öldüren bu savaşı bitirmek istiyor.
Savaşın ürpertici anları…
Mecliste, savaşın sonlanıp barışın gelmesini isteyen Sir Patrick, İngiliz kıvrak politik zekâsıyla Steve’e destek oluyor. Acaba onun bilinmeyen bir çıkarı mı vardı? Steve, barlardan eski ortakları Samir ve Charlie’yi ekibine katarken, Kızılderili Şef de onlara katılıyor sonra. Hedef Belçika. Savaşta tüm tanrısal güçlerini heyecan verici aksiyonuyla sunan Diana, Ludendorff’u Ares sanıyor. Ama on yok edince savaş durmuyor. Ama Artemis kimdi? Öncelikle filmin ikinci yarısından, özellikle geniş final bölümünde beklenmedik anları üç boyutlu perdede heyecanla izlemek gerek. Gerçekten bazı anlar nefes kesiyor. Ama filmde yoğunlukla bilgisayar desteğinin olduğunu belirtmeli. Diana’nın gücü ve zarafeti insanı etkiliyor, belirtelim. Filmdeki mizah duygusunu da hatırlatmalı. Filmin diyalogları da iyiydi. Filmi Türkçe dublajlı izlemek de keyifli.
Muhteşem oyuncular…
1971’de Kaliforniya’da doğan Amerikalı kadın yönetmen Patty Jenkins’in adı bizim sinemaseverlere uzak değil. Yönetmenin 2003 yapımı çarpıcı ve gerçekçi “Monster-Cani” filmi geliyor akla hemen. 2017 yapımı sinemaskop ve üç boyutlu “Wonder Woman”, yönetmenin ikinci sinema filmi. Aradaki boşlukları televizyon dizileri çekerek doldurmuş yönetmen. 1985 doğumlu İsrailli oyuncu Gal Gadot, performansıyla etkiliyor. Oyuncu, Zack Syneder’ın 2016 yapımı sinemaskop “Batman v Superman: Dawn of Justice- Batman ve Suprman: Adaletin Şafağı” filminde de Diana Prince/Wonder Woman karakterini canlandırmıştı. Amerikalı oyuncu Chris Pine için de övgü göndermeli. Ama David Thewlis’i anmadan geçmemeli. Sir Patrick karakteri sinemanın unutulmazlarına katılıyor. Bir de Elena Alaya var. Onu yüzündeki maskeyle tanımakta zorlanıyorsunuz. Bu müthiş oyuncu Pedro Almodovar’ın 2002 yapımı “Hable con Ella-Konuş Onunla” ve 2011 yapımı “La Piel que Habito-İçinde Yaşadığım Deri” filmleriyle hatırlanıyor. 1972 doğumlu İskoç oyuncu Ewen Bremner de unutulmamalı elbette.
Wonder Woman
Yönetmen: Patty Jenkins
Eser: William Moulton Marston
Senaryo: Alan Heiberg
Müzik: Rupert Gregson-Williams
Görüntü: Mathew Jensen
Oyuncular: Gal Gadot (Diana), Chris Pine (Steve), Robin Wright (Antiope), Connie Nielsen (Hippolyta),
Danny Huston (Ludendorff), Elena Anaya (Dr. Maru), David Thewlis (Sir Patrick), Saïd Taghmaoui (Samir),
Ewen Bremner (Charlie), Eugene Brave Rock (Şef), Lucy Davis (Etta), Ann Wolfe (Artemis)
Yapım: Warner Bros (2017)
OrtaKoltuk Puanı:
Genel olarak filme baktığımızda, kadın adanın dışına çıktığında yaptığı bazı davranışlarla kabul görmemiş,bu da ataerkir bir yapıya sahip bu toplumun cinsiyet rollerinin gelenekselleşmiş ve hatta içselleştirilmiş olduğu dikkat çekmektedir.
Çünkü ataerkir toplum her zaman erkeğin gücüne başvurmuş,erkek kendini her alanda egemen ilan etmiş ve kadını da ötekileştirerek kendi egemenliği artında tutmaya çalışmiştir. Filmde kadının toplantıya alınmaması,sözlerinin dinlenmemeye çalışılması örnek olarak verilebilir.
Feminist bir ideolojiden aldığı destekle maddi ve manevi açıdan güçlendirirerek erkeğin karşısında söz sahibi olabilen ve ayaklarının üzerinde durabilen modern kadın imgesinin çıktığı görülmektedir. Diana devamlı gülümseyerek etrafa umut saçmıştır,daima dik durmaya çalışmıştır.Kadınların kendilerini zayıf görme tutumlarını anlamsız bulmuş ve buna karşı çıkmıştır.
İlk kez bir kadın karakter,ikinci sınıf yan rollerden başrole geçmiş,kılıcı,kalkanı,kurşunları sektiren bilekleri ile savaşın kahramanı olmuş,sivil halkı canı pahasına da olsa kurtalmaya çalışmış, insanlığın içerisindeki sevgiye inanmış ve insanların içerisindeki kötülüklere rağmen onların kurtarılmayı hakettiğini düşünmüş, çocuk ve kadınları kucaklayarak merhamet duygusunun kadınlarda yok olmadığını hissettirmiş, ve her zaman doğruları söylemeye çalışmiştir.Bu da o dönemde kadınların sosyal hak ve eşitlik davalarında bir sembol olmasını sağlamıştır.
Mitolojik bir açıdan baktığımız da ise Athena’dan bilgelik,Afrodit’ten güzellik,Hermes’ten hız ve uçabilme yeteneklerini almıştır diyebiliriz.
Masa başında kararlar alan fakat sahada bunları uygulamaya korkan erkeklerin savaşında,kadınların her şeyi sonlandırması oldukça anlamlı.
Kadın vücudunun teşhir edildiği filmlere inat bu kez bir erkeğin vücudunun teşhir edildiğini görmekteyiz,bu da kadın bedenini bir obje görüp onu kullanarak kazanç sağlayan filmlere bir gönderme yapılmış.
MARDİNLİ MUHAMMED EKİNCİ