Karanlıkla Karşı Karşıya / Blackkklansman
Cannes jürisi, festivalin en iyisi olan Spike Lee’nin KARANLIKLA KARŞI KARŞIYA (BLACKKKLANSMAN)’sını ikinci sıraya itti.
İSYANKÂR S. LEE HALÂ KIZGIN
Spike Lee, Büyük Ödülü kazanan Karanlıkla Karşı Karşıya (BlacKkKlansman) ile Cannes’a 27 yıl aradan sonra görkemli bir dönüş yaptı. Ku Klux Klan’ın içine girmeyi başaran biri zenci, diğeri Yahudi iki polisin öyküsü, zenci haklarının sinemadaki savunucusu S. Lee’ye Amerika’daki ırkçılığı gözler önüne sermek için yeni bir fırsat yaratmış. Bilinen militan tavrıyla yönetmen, Michael Moore’un belgeselleriyle, Tarantino’nun ‘Jackie Brown’ filmi tadında bir yapıta imzasını atmış. Gençlik yıllarının heyecanını ve kızgınlığını koruyan S. Lee bu son filmiyle donanımlı, zeki, esprili, kararlı, mücadeleci ve radikal fikirli kişiliğini gün ışığına çıkarıyor. Cannes’da her fırsatta Donald Trump’a ve uyguladığı politikaya ateş püsküren yönetmen, Charlottesville katliamının arşiv görüntülerine de filminde yer veriyor. Film, bu olayların yıldönümü olan ağustosta ABD’de vizyona girdi.
1991’deki ‘Jungle Fever’ından beri 27 yıldır Cannes’a ayak basmayan, Afro-Amerikan halkın sinemadaki sözcüsü Spike Lee, 71. festivalde yarıştığı Karanlıkla Karşı Karşıya (BlacKkKlansman) ile görkemli bir dönüş yaptı.
Jürinin, yarışmanın bu en kaliteli filmini ikincilik ödülüne kaydırması ancak jüri heyetindeki bazı üyelerin filmin militan içeriğine tavır koymalarıyla açıklanabilir.
Ku Klux Klan’ın içine sızmayı başaran zenci bir polisin öyküsü, zenci haklarının sinema sanatındaki yılmaz savunucusu Spike Lee’ye Amerika’daki ırkçılığı bir kez daha gözler önüne sermek için fırsat yaratmış.
Ron Stallworth’un otobiyografik romanından alınan filmin senaryosunda, Spike Lee’nin de aralarında bulunduğu dörtlü bir ekibin imzası var. Spike Lee, bilinen militan tavrıyla, Michael Moore’un belgeselleri ve Tarantino’nun ‘Jackie Brown’ filmi tadında bir yapıta imzasını atmış.
Başlığında Ku Klux Klan’ın üç k harfini barındıran ”BlacKkKlansman / Karanlıkla Karşı Karşıya”, günümüzde ırkçılığa karşı verilen mücadeleye de ışık tutuyor. Donald Trump’ın politikasına ateş püsküren Spike Lee, basın konferansında: “Adını ağzıma bile almak istemiyorum. Bu adamın nükleer bir savaşın kodlarına sahip olduğunu ve bir atom bombası yollamak için sadece bir düğmeye basmasının yettiğini düşündükçe, sırtımda soğuk terler birikiyor” dedi.
Film, 70’li yıllarda Colorado Springs’de Ku Klux Klan örgütüne sızmayı başaran zenci polis Ron Stallworth (John Davis Washington) ile Yahudi meslektaşı Flip Zimmerman’ın (Adam Driver) beş ay süren inanılmaz macerasını anlatıyor. Spike Lee 7. sanata olan sevgisini, sinema sanatının klasiklerinden iki başyapıtına filminde saygı duruşunda bulunarak gösteriyor. Bunlardan ilki sessiz sinemanın en önemli filmleri arasında gösterilen, David W. Griffit’in 1915 tarihli Bir Ulusun Doğuşu/The Birth of a Nation‘u. Konusu İç Savaş sırasında geçen film, Ku Klux Klan’ın o dönemdeki gücüne de değiniyordu. S.Lee’nin saygı duruşunda bulunduğu 2. film, Victor Fleming’in 1939 tarihli klasiği, 10 Oscar Ödüllü, Rüzgar Gibi Geçti / Göne With The Wind‘dı.
ZENCİ POLİSLE YAHUDİ POLİSİN İŞBİRLİĞİ
Çiçeği burnunda polis memuru Ron, arşivdeki görevinde bunalınca amirlerine yaptığı görev değişimi talebi kabul görür. Ron, eyalette terör estiren, gücü frenlenemeyen Ku Klux Klan örgütünün üst düzey bir yetkilisine telefon ederek, zencilerden nefret eden bir beyaz olduğunu söyler.
Tanışma toplantısına ise, üzerindeki gizli mikrofonuyla beyaz polis Flip gider. İkilinin örgütün güvenini kazanmak için kurdukları şeytani plan tıkır tıkır işler. Ku Klux Klan’ın Colorado lideri David Duke’a (Topher Grace) ulaşacak kadar kredi kazanan iki polis, örgütün, zenci protestocuların kadın lideri Patrice’e (Laura Harrier) hazırladığı bombalı saldırının önüne geçerler.
Irkçı politikacıların desteği ile dokunulmazlık kazanan Ku Klux Klan tarihine vurulan en büyük darbelerden birini sinemaya taşıyan ”Karanlıkla Karşı Karşıya (BlacKkKlansman)”, günümüzde tırmanan zenci ayrımcılığı yanında, antisemitizm ile mücadeleye de destek veriyor.
Film, son yıllardaki polisin sebebiyet verdiği zenci cinayetlerini de arşiv görüntüleriyle protesto ediyor. Spike Lee, basın konferansında uluslararası basına: “Hepimizi tek tek ülkenizdeki Müslümanlara ve göçmenlere yapılan uygulamalar üzerine düşünmeye davet ediyorum. Önümüzdeki sene ‘Do the Right Thing’in 20. yıldönümünü kutlayacağız. Aradan geçen sürede zencilere tanınan sosyal haklarda bir düzelme olmadı” dedi.
Yanında oturan, Ku Klux Kan’ın patronu David Duke’u oynayan Topher Grace; “Rolüme hazırlanırken Duke’ın yazdığı kitabı okudum. Mein Kampf’tan (Hitler’in otobiyografik kitabı Kavgam) farkı yoktu” dedi. Filmde, geçen yıl dünyayı meşgul eden Charlottesville olaylarında, Ku Klux Klan’ın günümüzdeki mirasçılarının genç bir kadını öldürdükleri mitingden arşiv görüntüleri de var. ‘BlacKkKlansman’ olayların yıldönümü olan ağustosta ABD’de vizyona girecek.
Spike Lee, kariyerinin ilk dönem filmlerinden ‘Malcom X’te, dünyanın en etkili Afro-Amerikan hatiplerinden, insan hakları savunucusu, 1965’te suikast sonucu öldürülen, Müslüman siyasetçi Malcom X’in (Hacı Malik El- Şahbaz) biyografik hikâyesini anlatmıştı. O filmde Malcom X’i canlandıran Denzel Washington’un sekiz yaşındaki oğlu John David, politikacının oğlunu oynamıştı.
Aynı John David Washington, 29 yıl aradan sonra, ‘BlacKkKlansman’da ırkçılara kazık atan zenci polis Ron Stallworth’u canlandırıyor.
IRKÇILIK VE ANTİSEMİTİZM KARŞITI FİLM
Spike Lee ”Karanlıkla Karşı Karşıya”da, kurmaca ile arşiv görüntülerini, mizah ile militarizmi sergilerken, 70’li yılların ırkçılık karşıtı filmlerine de saygı duruşunda bulunuyor. Bilinen ‘kızgın kişiliği’nden hiçbir şey kaybetmediğini, Cannes’da bulunduğu günlerde başından eksik etmediği (üstünde BLACK yazılı) şapkasıyla, yumruğunu havaya kaldırarak gösterdi.
Park Chan Wook’un 2003 tarihli klasik filmi ‘İhtiyar Delikanlı/Old Boy’un remakeinde Josh Brolin’i oynatan Spike Lee, beş yıldır suskun kalmıştı.
80’li yıllarda zenci militarizmini sinemaya taşıyan bu efsanevi yönetmenin kayıplara karışmasına sinema çevreleri anlam vermiyordu. Üç yıl önce, Aristophanes’in Lysistrata oyununu günümüze uyarladığı ‘Chi-Raq’ adlı filmi hiç ses getirmemişti.
Berlin Film Festivalinde gösterilen film, Chicago gangsterleri arasındaki savaşı anlatan bir müzikal idi. Film, ülkemiz dâhil birçok Avrupa ülkesinde vizyona bile çıkamadı.
Düşmanın kimliğine bürünerek kendisine acımasızca en büyük zararı vermek fikrinden yola çıkan ”Karanlıkla Karşı Karşıya”, Spike Lee’nin donanımlı, zeki, esprili, kararlı, mücadeleci ve radikal fikirli kişiliğini gün ışığına çıkarıyor.
2006 tarihli ‘İçerideki Adam/Inside Man’den bu yana çevirdiği en iyi film olan ‘BlacKkKlansman’ ile Spike Lee, suskun bir yanardağ gibi her an patlamalar yapabilen Hollywood’un en isyankâr yönetmeni olduğunu kanıtlıyor.
Film tamamlanıp da montaj aşamasına gelindiğinde Charlottesville’de katliamla neticelenen ayaklanma olayları gerçekleşmiş. Spike Lee filminin sonuna Charlottesville görüntülerini, mesajını desteklediği düşüncesiyle, ilave etmiş.
Spike Lee, Gala dergisinde yapılan bir söyleşide, “Tehlikeli bilinen Ku Klux Klan’ı filminizde salak yerine koyuyorsunuz” değerlendirmesine; “ABD’nin soykırım ve kölelik sonrası kurulduğu göz önünde bulundurulursa, Ku Klux Klan’ın cüretini anlamak mümkün” cevabını veriyor.
“Filminizle Trump’a savaş mı ilan ediyorsunuz?” sorusuna, ironik bir yaklaşımla; “Hayır, çünkü o nükleer savaşı başlatacak şifreleri elinde bulunduruyor” cevabını verdi.
KU KLUX KLAN’A SAVAŞ AÇAN İKİ POLİS
Colorado Springs emniyetine polis olmak için başvuran Afro-Amerikalı Ron Stallworth’la yapılan mülakat ile başlayan filmin iki kadın kahramanı var;
Ku Klux Klan ile mücadele etmek için örgütlenen zencilerin kadın lideri Patrice Dumas ile örgütün en azgın militanının Patrice’ten kurtulmak için evine bomba yerleştirme işini üstlenen şişman militan Connie Kendrickson (Ashlie Atkinson).
Patrice, zenci aktivistleri gizlice takip eden polis Ron ile inişli- çıkışlı bir aşk macerası yaşarken, Connie örgütün en faşist militanı olma yolunda engel tanımıyor.
Oyuncu kadrosuna gelince… Son yıllarda Cannes’da ‘Paterson’, ‘The Meyerowitz Stories’ gibi yarışma filmlerinin başrol aktörü olarak karşımıza çıkan, Hollywood’un yükselen değeri, Adam Driver, ”Karanlıkla Karşı Karşıya”da Yahudi polis Flip Zimmerman’ı alışılmış rahatlığı içinde canlandırıyor.
Martin Scorsese’nin ‘Silence’ının (2016) Katolik rahibi Driver, Cannes’daki yarışma dışı Kapanış Galası filmi Terry Gilliam’ın ‘Don Kişot’u Öldüren Adam/The Man Who Killed Don Quixote’sinde film yönetmeni Toby rolünü canlandırdı.
Geçen yıl ‘Örümcek Adam’ ile sinemaya başlangıç yapan genç zenci aktris Laura Harrier, zenci lider Patrice’de , Topher Grace ırkçı örgüt lideri Devin’de, yeminli zenci düşmanı Connie’de Ashlie Atkinson, ünlü aktör Steve Buscemi’nin kardeşi, Michael Joseph Buscemi kısa rolünde başarılı kompozisyonlar çiziyorlar.
Yakışıklı aktör John David Washington, kariyerindeki bu ilk başrol ile sinemaya parlak bir başlangıç yapıyor. Ama oyuncu kadrosunun en büyük sürprizi, 91 yaşındaki Harry Belafonte’den geliyor. Ünlü şarkıcı- aktör kısa rolünde, linç edilmiş bir arkadaşının gerçek hayat öyküsünü anlatıyor.
Yazımızı son yılların unutulan dehası, aktör- yönetmen- senaryo yazarı- yapımcı Spike Lee’yi hatırlatan birkaç cümle ile bitirelim.
Atlanta doğumlu 61 yaşındaki sanatçı ilk ününü ırkçılığı mizahi bir dille anlatan ‘Doğruyu Seç/Do the Right Thing (1989) ile yaptı. Fetiş oyuncusu Denzel Washington ile başta ‘Malcom X’ olmak üzere sayısız film yaptı; ‘İçerideki Adam/Inside Man’ (2005), ‘Oyunun Galibi/He Got Game’ (1998), ‘Mo Better Blues’ (1990) gibi…
Spike Lee’nin ünlü filmleri arasında ‘Jungle Fever’ (1991- Wesley Snipes ile), ‘’25. Saat’ (2002- Edward Newton ile) var.
Filminin Cannes’daki galasına gelirken, emprime smokininin altına, biri beyaz, diğeri siyah lastik- basket ayakkabısı giyen Spike Lee’den yeni bir modanın mevcudiyetini öğrenmiş olduk. Yeniden görüşmek üzere sağlıklı kalın..