Kız   /   Girl

Bir ilk film için ne çılgınlık, ne büyük bir iddia; Belçikalı genç yönetmen Lukas Dhont, yapabileceği en zor işlerden birini seçmiş, balerin olmak için kendini ölesiye zorlayan bir ergen. Üstelik de trans birey, erkek vücudu içinde bir KIZ! Neyse ki harika bir oyuncusu var: Victor Polster, yakışıklı mı desem, güzel mi desem? Doğrusu kemik yapısı belirgin erkek. Geniş omuzlar, dar bir kalça, uzun bacaklar ve iri eller ayaklar. Daha ne kadar erkek olabilir ki?

Dolgun dudaklarına karşın kare yüz hatları, çarpıcı sarışınlığına karşın onu basbayağı erkeksi yapıyor. Ama bütün bu özelliklerinden çok daha rahatsız edici bir fazlalığı var, penisi! Ergenlikle mücadele etmek zaten yeterince sıkıntılı: Cinselliğini keşfetmek, dünyaya meydan okumak ve ebeveyne karşı çıkmayı içeriyor. Ve üstelik o hissettiğini yaşamak, kız olmak istiyor. Lara bunu yaparken babası var gücüyle desteğini sunuyor.

 

Natalie Portman’ın ustalıkla canlandırdığı Siyah Kuğu rolünü hatırlayanınız vardır. Point durmaktan kanayan ayak tırnakları, ağrıyan boyun ve sırt kasları, bitmek bilmeyen provalar ve acımasız rakipler. Lara’nın sıkıntısı bundan da fazlası. Çok daha küçükken alması gereken point duruş eğitimlerini almadığı için zorlanır. Ayak parmakları isyan etmektedir ve hocası ona “herşeyi de kestiremezsin” derken büyük ayak parmaklarının dışında bir şeyleri de adeta ima etmektedir.

Lara’nın en büyük şansı muhteşem babası. Türkiye’de kaç trans birey, ailesi tarafından bırakın anlayışla karşılanıp bu zorlu yolculukta desteklenmeyi, reddedilmiş evlatlar olarak kendini sokak köşesinde bulmadı ki? Baş tacı edilmek için muhteşem bir sesi olanlar dışında kaçı heba olup gitmedi, intihara kalkışmadı, bıçaklanmadı, öldürülmedi? Lara ise babasına, psikoloğuna ve doktorlarına rağmen kendi dramını kendi yaratacaktır.

Lukas Dhont filmin konusunu bir gazete haberinden bulmuş, pek de güzel işlemiş ve ilk filmiyle Cannes’da ayakta alkışlanıp Altın Kamera ödülünü kucaklamış, şimdi de Oscar’da yarışmaya hazırlanıyor. Gala gecesi salona yakışıklı bir delikanlı olarak giren “GirlVictor Polster ise bundan böyle her halde erkek rolleri için teklif bekliyor!

Yönetmen kolaylıkla yapabilecekken olaya fazla dramatik bir ton vermemiş, konu zaten yeterince dramatik. Ama ergen psikolojisinin zorlamasını tam da hissettiremiyor sanki. Zorlayıcı dans provalarının her yönetmeni cezbettiğini düşünüyorum, biraz daha böyle film seyredersem, çok sevdiğim baleden soğuyup kadın sanatçıları kurtarma projeleri başlatacağım! Lara’nın katıldığı kızlar partisinde ise gerçek kızların pek bir acımasızlıkla bu hermafrodit yaratığa merakları ve gagalamalarına ise hiç şaşırmadım. Tam da böyledir, kadınlar kız kardeşlerine bile acımasız olabilir, hele bir rekabet söz konusuysa ve sahnede kimin prima balerin olacağı kaygısı varsa!

Yıllarca kadın olmanın sıkıntılarını çekip erkek olsaydım daha mı iyiydi diyen kadınların ise bu filmi izlerken, kadın olmak için çekilen acı ve büyük arzuyu değerlendirmeleri gerekiyor. O memeler ne kadar önemli, o çıkıntı ne kadar itici! Öyle mi? En iyisi “başkası olma, kendin ol!” Neysen o ol. Ama sen kendini bir başkası hissediyorsan başka bir bedenin içinde hapsolmuş olmak da cehennem azabı demek ki.

Babayı oynayan Arieh Worthalter’in de hakkını teslim etmek gerek, öyle hoş bir babaydı ki, sanki gerçek..

OrtaKoltuk Puanı:

2 YORUMLAR

  1. Merhaba,
    Bir film analizi okuma beklentisiyle sayfanıza girdim ama malesef hayal kırıklığı ile karşılaştım. Daha derin psikolojik okumalara imkan veren bir filmin bu kadar basit ele alınması oldukça üzücü.
    Teşekkürler,

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz