Feminist Bir Festival
FEMİNİST BİR FESTİVAL
8-19 Mayıs tarihleri arasında yapılan 71. Cannes Film Festivali akıllarda ‘en feminist festival’ olarak kalacak. Kadın haklarını savunan, ayrımcılığı protesto eden, dünyanın dört bir tarafında gelen 82 kadın sinemacıların kırmızı halıda başlattıkları direniş çok ses getirdi. Fransız kadın Kültür Bakanı Nyssen Cannes’a gelip desteğini gösterdi ve bu konuda Paris’te bir seri toplantı düzenleyeceğini söyledi. 21 yaşındayken Cannes’da Harvey Weinstein tarafından tecavüze uğradığını ilk kez burada açıklayan İtalyan aktris Asia Argento Kapanış Galasına damgasını vurdu. İki kadın yönetmen Altın Palmiye Ödülü’ne çok yaklaştı. Jüri heyetinde erkekleri azınlıkta bırakan kadınlar, başta Cate Blanchett olmak üzere gösterdikleri başarılı performans ile takdir edildiler.
8-19 Mayıs tarihleri arasında yapılan 71. Cannes Film Festivali’nin ilk günlerinde, ayrımcılığı protesto eden, kadın haklarını savunan 82 kadın sinemacının, Festival Sarayı’nın önündeki kırmızı halıda başlayıp merdivenlerinde devam eden gösteri festivale damgasını vurdu.
“Times’up” diyerek, ‘mee too’ya benzer bir dayanışma örneği sergileyen sinema endüstrisine mensup kadın sanatçılar, 71. Şenliği Cannes tarihinin en feminist festivali yaptılar.
Dünyanın dört bir tarafından gelen sinema sektörü mensubu 82 kadın arasında yönetmenler, oyuncular, senaryo yazarları, teknisyenler, yapımcılar, sektörün gölgede kalan emekçileri vardı.
Festival tarihinde Cannes’da yarışmaya davet edilen 1688 erkek sinemacıya karşı kadınların sayısı sadece 82 idi. Altın Palmiye dağıtımında bir tek yıl bir kadın sanatçıya (Jane Campion – Piyano 1993) bu ödül verilirken, diğer senelerde erkekler ödülün sahibi olmuştu. (Tabii bu rakam 70 ile sınırlı değil. Zira Coen, Dardenne, Taviani gibi kardeş yönetmenler, erkek sayısını 70’in üzerine çıkarıyor.) Bu yıl ana yarışmaya davet edilen 21 aday arasında sadece 3 kadın yönetmen vardı.
71. festival jürisine başkanlık eden kadın sayısı 7. Festival Sarayı merdivenlerinin en üst basamağında 82 kadını temsilen hazırlanan açıklamanın İngilizce metnini Cate Blanchett, Fransızcasını 62 yıllık bir kariyerin sahibi 90 yaşındaki Agnés Varda okudu.
“Sinema endüstrisinde karşılaştığımız zorluklar karşısındaki direncimizin, kararlılılğımızın ve aramızdaki dayanışmanın sembolü olarak kırmızı halıda ve bu basamaklarda duruyoruz. Biz, yazarlar, yönetmenler, oyuncular, yapımcılar, görüntü yönetmenleri, menajerler, editörler, dağıtımcılarız. Hepimiz sinema sanatı için çalışıyoruz. Bütün sektördeki kadınlarla dayanışma içindeyiz” diyen açıklamada Cannes Film Festivali’ne kadın sinemacıların ağırlığının artması için de çağrıda bulundu.
Dünya nüfusunda kadınlar azınlıkta değil, halbuki sinema sektörü bunun aksini gösteriyor. Kadın sinemacılar kurumlara, sektörün yöneticilerine, güvenli çalışma şartları ve ücret eşitliği çağrısında bulundu.
Bu 82 kadın arasında Jane Fonda, Marion Cotillard, Selma Hayek, Claudia Cardinale, Kristen Stewart, Julie Gayet, Virginie Ledoyen, Lea Saydou gibi çok ünlü isimler vardı.
KADIN BAKANDAN DESTEK
Fransa’nın kadın Kültür Bakanı Françoise Nyssen Cannes’a gelerek sinema sektöründeki kadınlara a destek verdi.
“Bu sektörün temsilcilerini bir araya getirecek, sinemada kadın – erkek eşitliği konulu toplantılar düzenleyeceğim. 3 gün sürecek bu toplantılar Paris’te yapılacak. Fransa’da çevrilen 5 filmden sadece biri kadınlar tarafından yapıldığı için, aradaki makasın kapatılmasının hedefleyeceğiz. Konuşulacak konular, 5 başlık altında topladım: Kadınların yetiştirilmelerinde ilerleme sağlamak, üretim eşitliği, işyerinde mobbing’in önlenmesi, kadınların üst makamlara erişmelerini sağlanması, kanunlara karşı eşit sayılmaları.”
Aradan 3 gün geçince, 15 siyahi sinema sanatçısı 16 Mayıs’ta Festival Sarayı’nın girişinde bir araya gelerek uğradıkları ayrımcılığı ve mesleki haksızlığı protesto ettiler.
Zenci oldukları için eşitsizliğe uğradıklarını dile getiren, değişik ülkelere mensup 16 sanatçı, kadın dayanışmasına destek istediler.
Hollywood’daki cinsel taciz iddialarına karşı festival yönetimi katılımcılara yönelik bir acil yardım hattını devreye soktu. Bütün otellerde, Festival Sarayı’nda dağıtılan bildiride olası bir tacizin ihbar ve şikâyet edilebileceği bir telefon numarası yazıldı.
21 filmin 20 bin Euro değerindeki Altın Palmiye için yarıştığı festivali 80 bin sinemasever takip etti. Cannes’ın nüfusunun iki katı, yani 150 bin kişi festival için bu sahil kasabasına gitti.
ASİA ARGENTO KAPANIŞ GALASINA DAMGASINI VURDU
Yarışmanın En İyi Kadın Oyuncusu seçilen genç Kırgız aktris Samira Yeslyamova’ya ödülünü takdim etmek için sahneye davet edilen İtalyan aktris Asia Argento hışımlı mikrofonu kaptı ve herkesin dikkat kesildiği müthiş konuşmasına bir itiraf ile başladı: “1997’deki festivalde Harvey Weinstein tarafından tecavüze uğradım. Cannes onun avlanma alanıydı. Salonda bulunan erkeklere sesleniyorum. Bugüne kadar yaptıklarınızı ileride yapmayı sürdüreceğinizi zannetmeyin. Artık size bu imkânı tanımayacağız.”
Ünlü yönetmen Dario Argento’nun, ve İtalyan oyuncu Daria Nicolodi’nin kızı olan Asia Argento gergin ama kararlı bir sesle yaptığı konuşma, 2500 kişilik, salonda buz gibi bir hava estirdi. Militan tavırlı, asık suratlı, hiddetli söylemi bitince Argento mikrofondan uzaklaştı. Salondan cılız alkışlar yükseldi.
Son yılların en feminist festivali sayılan 71. Şenliğe damgasını vuran Asia Argento, son sözü söyleyen kadın oldu. Bu yıl yarışma filmleri arasında yer alan ‘Güneşin Kızları’nda bir Kürt kadın savaşçıyı canlandıran İranlı güzel aktris Golshifteh Farahani, Cannes’da uğradığı ayırımcılığı dile getirdi.
Golshifteh Farahani 1983’te Tahran’da, ünlü yönetmen Behzad Farahadi’nin kızı olarak dünyaya geldi. Ocak 2012’de Fransız Madame Figaro dergisine verdiği çıplak poz nedeniyle ülkesinde büyük tepki gördü. İran’a girişi yasaklandığı için 6 yıldır ülkesine dönemeyen Farahani Paris’te yaşıyor.
Aynı yarışmada yer alan iki İranlı yönetmen ile olan ilişkisi Golshifteh Farahani’ye bir basın toplantısında soruldu: “Ashgar Farhadi benim adımı ağzına almaz. Ancak “Elly Hakkında” filminde bana rol veren Jafar Panahi alır.”
İKİNCİ ALTIN PALMİYELİ KADIN
Bu yıl ana yarışmada yer alan 3 kadın yönetmenin ikisi Altın Palmiye ödülüne çok yaklaştılar. İtalyan Alice Rohrwacher, pastoral senfoni tadındaki filmi “Mutlu Lazzaro” ile, ülkesini 26 yıllık bir aradan sonra Cannes’a taşıyan Lübnanlı Nadine Labaki, çok eleştirmene göre Cannes Festivali tarihinin ikinci “Altın Palmiyeli Yönetmen” sıfatına yakışıyorlardı.
Bu gerçekleşmedi, ama jüri her ikisine ödül listesine prestijli yerlere yerleştirdi. Rohrwacher, masal atmosferli filmiyle En İyi Senaryo, Labaki yüreklere hitap eden filmiyle Jüri Ödülü’nü kazandı.
İtalyan anne, Alman babanın 345 yaşındaki kızı Alice Rohwacher, saf, temiz ve iyi bir karakterin günümüz toplumsal hayatında yeri olmadığına dair, acı ama iç karartıcı bir mesaj veriyor.
İtalyan yönetmen semboller eşliğinde, mesajını özünde insani değerler olan, doyumsuz güzellikte bir masal aracılığıyla iletme yolunu seçmiş. Klasik İtalyan başyapıtlarına selam gönderen “Mutlu Lazzaro” İtalyan sinemasına saygı duruşunda bulunuyor.
İtalyan meslektaşıyla aynı yaşta olan, aktris – yönetmen – yazar Nadine Labaki, biri 12, diğeri 1 yaşındaki iki kahraman üzerinden “Capharnaüm” ile yüreklere hitap eden bir film yapmış.
12 yaşındaki Suriyeli göçmen çocuğu, 1 yaşındaki Etiyopyalı bebeği, Lübnan sokaklarından toplayıp perdeye taşıyan Nabaki, onları yönetmedeki hüneriyle de takdir edildi. Evrensel bir konuyu işleyen film izleyicilerini Beyrut’un kenar mahallelerinin, sefaletin kol gezdiği, çocukların aç dolaştığı, fakir bir ortama götürüyor.
Mükemmel Fransızcasıyla, ödül töreninden sonra yaptığı basın toplantısında Labaki: “Lübnan’da çocukların yaşadığı sefil hayat gözümün önüne geldiğinde, burada Cannes’da yaşadıklarımla kıyasladığımda kendimi çaresiz ve suçlu hissediyorum. Dünyanın değişmesi için hepimize görevler düşüyor” dedi.
Filmin 12 yaşındaki çocuk kahramanı, bakamayacakları sayıda çocuk yapan annesi – babasına, kendisini dünyaya getirdikleri için dava açıyor.
KADIN AĞIRLIKLI BİR JÜRİ HEYETİ
Bu yıl Cannes festivalinde çok az yaşayan bir olaya tanık olduk. 9 kişilik jüride 5 kadın olunca, erkekler azınlıkta kalıyordu.
Jüri başkanı, 49 yaşındaki, Melbourne doğumlu, 2 Oscar ödüllü (‘Aviator’ ve ‘Mavi Yasemin’) ile, 3 Altın Küre Ödüllü (‘Elizabeth’, ‘I’m Not There’ ve ‘Mavi Yasemin’) Cate Blanchett idi.
Gerek festivalin açıldığı gün, jüri üyelerini tanıttığı basın konferansında, gerek ödül dağıtımından sonra, tercihlerinin sebeplerini açıkladığı basın buluşmasında, kadın dayanışmasının sözcülüğünü üstlendiği muhtelif platformlarda, Avustralyalı sanatçı, sözü açık, hitabet kabiliyeti mükemmel, uyumlu, güler yüzlü, sabırlı, tek kelimeyle ‘örnek’ bir lider oldu.
6 yıl önce Fransız Kültür Bakanı’nın elinden “Chavalier de l’Ordre des Arts et des Lettres’ madalyasını alan Blanchett, muhtelif takdim konuşmalarında Fransızcaya olan hakimiyeti ile dikkati çekti, Blanchett yazar, yönetmen ve yapımcı (Carol) Andrew Upton ile evli.
Jürinin Fransız üyesi Lea Seydoux (33) köklü bir ailenin, iş adamı Henri Seydoux’nun kızı, Jerome Seydouq’nun torunudur. Kendisi Fransız şirketi Pathe’nin başkanı, Gaumont’un CEO’su ve başkanıdır. 38 filmlik parlak kariyerinde, 2013 Cannes jürisi “Mavi En Sıcak Renktir” filminin Altın Palmiye’ye layık görülmesinde Seydoux’nun katkılarını belirtmeleri vardır. Jürinin Amerikalı üyesi, yönetmen (“Selma”), senaryo yazarı ve yapımcı Ava Duvernay, belgeseli “13. Madde” ile Oscar’a aday olmuştu. Filmler muhtelif festivallerde ödül kazanmıştır. “Alacakaranlık” serisiyle hayatımıza giren, jürinin 2. Amerikalı üyesi Kristen Stewart (28), son yıllarda hep ana yarışmaya katılan kaliteli filmleriyle Cannes festivalinin müdavimi olmuştur. Woody Allen’in ‘Cafe Society’si, Olivier Assayas’ın “Sils Maria”sı, Walter Salles’in ‘On the Road’unda, oyun gücü ve güzelliğiyle festivalcileri büyülemişti.
Jürideki Afrikalı temsilci, Burundi’li şarkı yazarı, bestekar ve uluslararası üne sahip şarkıcı Kadja Nin, UNICEF’in, iyi niyet elçisi, göçmen ve kadın hakları savunucusu. Zeka dolu konuşmalarıyla Cannes’da takdir gördü.
Jürinin dört erkek üyesini pas geçiyorum. Çünkü bu yazı, Cannes tarihine 71. Şenliği ‘feminist festival’ olarak geçiren kadınlara adanmış bir yazı.