Venom : Zehirli Öfke
İlk kez The Amazing Spiderman’ın Mayıs 1984 sayısında ortaya çıkan Venom, Marvel’in Örümcek Adam’a antitez olarak yarattığı bir çizgi roman karakteridir. Büyük bir savaştan dönen Örümcek Adam’ın ne olduğunu bilmeden yanında getirdiği bir siyah balçık, aslında simbiyoz hâlinde yaşayabilen bir uzaylıdır ve bulaştığı kişiye insanüstü güçler verebilen, onu kötü olmaya zorlayan bir organizmadır. Adını Venom / Zehir olmasının sebebi örümceğin öfkelendiğinde zehrini akıtmasıdır ve Venom’un en belirgin özelliği de öfkesidir.
Bizde “Venom: Zehirli Öfke” adıyla vizyona girmiş olan Ruben Fleischer’in yönettiği 2018 yapımı film, Venom’un kökenlerine, Örümcek Adam’ın var olmadığı bir dünyada Eddie Brock ile karşılaşmasına odaklanıyor.
Aslında öykü bildik, epey de cılız. İnsanlık dünyada son kuşaklarını yaşadığı için geleceğinin uzayda olduğuna inanan milyarder bilim adamı Carlton Drake, insanların uzaydan getirttiği organizmalarla simbiyoz yaşaması için çoğu etik dışı bilimsel araştırmalar yönetmektedir. Hazırladığı televizyon programında yolsuzlukları araştırmakla uzmanlaşmış Eddie Brock, Drake ile bir söyleşisinde adama itham edici sorular sorduğunda, hem işini hem müstakbel eşini kaybeder. Zar zor niteliksiz işlerde çalışarak yaşamını sürdürmeye çalışırken, Drake’in yardımcılarından Dora Skirth, onu patronunun laboratuvarında gerçekleştirdiği insanlık dışı deneylerden haberdar eder. Dora sayesinde laboratuvara gizlice giren Eddie, kazara oradaki uzaylı ile birleşir. Eddie’nin öfkeli Venom ile bir simbiyotik varlık oluşturması, ona doğaüstü güçler kazandırırken, başta insan beyni ve sakatatı, canlı et yemeye meraklı Venom’un iştahını da paylaşmasına sebep olur…
Kültleşen “gore” filmi “Zombieland” ile kanlı bir zombi filmine etkileyici bir komik boyut katmış olan Ruben Fleischer, “Venom”a da benzer bir kara mizah duygusuyla yaklaşıyor.
Biraz ezik, biraz pısırık bir Eddie ile, Siyah Örümcekten çok Alien ile akraba duran Venom’un birlikteliğini alaycı kimi zaman iğneleyici bir dille anlatışı, gerçekten de güldürmeyi başarıyor.
Peki filmi izlenmeye değer kılan başka neler var? Öncelikle bu tür yapımların olmazsa olmazı olan görsellik. Görüntü yönetmeni Matthew Libatique, çok sağlam bir iş çıkarmış. Çoğu aksiyon sahneleri, özellikle San Francisco sokaklarındaki motosikletli uzun sekans gece geçtiğinden, çoğunlukla karanlık bulduğumdan her zaman sıcak bakmadığım 3D ile IMAX formatlarına rahatlıkla uyum sağlamış.
Bir diğer etken de beklenmedik derecede başarılı oyunculukları. Michelle Williams Eddie’nin eski nişanlısı rolü için fazla nitelikli de olsa, Anne karakterine bir parça derinlik katabiliyor. Emmy ödülü alan ilk Müslüman ve ilk Güney Asyalı erkek olan, Pakistan kökenli İngiliz oyuncu, hip-hop şarkıcısı, aktivist Riz Ahmed, filmin kötü adamı Carlton Drake’i yorumlarken, bilim adamının aslında haklı olduğu çevreci endişeyle, fazla paranın ve aşırı özgüvenin getirdiği, kendini her türlü ahlâki kaygının üstünde tutmasını başarıyla dengeliyor. Her yorumunda olduğu gibi, kendini yarattığı karakterle bir kılarak gerçek yaşamda da bir simbiyoz yaratan Tom Hardy, aynı bedende yaşayan biri insan, diğeri uzaylı çift kişiliğin simbiyotik beraberliğini, giderek davranış ve düşünce olarak birbirlerini etkilemelerini, karşılıklı anlayışın anlaşmaya, hatta dostluğa dönüşmesini, müthiş keyifli bir mizah duygusu eşliğinde aktarabiliyor.
“Venom”u özellikle Fransız eleştirmenlerin yapmış olduğu gibi, Hollywood usulü sinekten yağ çıkarmanın seviyesiz bir örneği, kaba, grotesk ve anlamsız bulmak mümkün tabii ki.
Felaket kötü bir film mi? Belki de…
Ama çok da eğlenceli bir felaket. Ben keyif alarak izledim. Karar sizin.