Replikalar
Keanu Reeves için bile zor seyredilir..
Keanu Reeves sevenler fazla aksiyon içermeyen bir bilim kurgu seyredeceklerini bilerek gitmeliler Replikalar’a. Replika, yani klonlanmış, kopya demek. Bir nöro bilimci olan William Foster, arkadaşlarının çağırdığı biçimiyle Bill, Porto Rico’da bir bilim laboratuarında robotlara biyolojik olarak ölmüş bir insanın beynini nakletmek için uğraşmaktadır. Mükemmel denilebilecek bir biçimde yapılmış robota, ölmüş bir savaş pilotunun bütün bilgilerini içeren beynini yüklemek ne kadar büyük zaman kazandırır, karlı bir proje değil mi? Ama bir tür organ nakli başarısızlığı, doku reddi gibi, her deneyde sıkıntı yaratır.
Getirilen “donör”ler savaşta “ölüm”ü gerçekleşmiş askerlerdir. Dokuları tamamen kaybolmuş, organları iflas etmiş, yaşama şansı yok, ama. Ama beyin ölümü gerçekleşmemiş!!! Çünkü asıl alınmak istenen beyni! Hani şu anda yapılanın tam tersi? Yaklaşan yılbaşı tatili için ailesiyle bir tekne gezisi planlayan Bill, üç çocuğu ve doktor olan eşiyle birlikte arabayla yola çıkar. Ne yazık ki aklı başarısız geçen son deneyinde ve muhtemelen yenilenmeyecek olan kontratındadır; yağmur ise çok fazladır. Arabaları kaygan yolda takla atar ve nehre yuvarlanırlar!
Laboratuarında ölmüş insan vücutları üzerinde çalışan ve onların beyinlerini aktaran bir bilim insanı için mesleğinden de fazla düşkün olduğu ailesinin tümünü bir otomobil kazasında kaybetmek, elleriyle tek tek boğulmuş cesetlerini çıkarmak ve toprağa dizmek nasıl korkunç bir kaderdir? Peki Bill, bu kaderi değiştirebilecek midir? İnsan klonlamak yasaktır ama denemeye değer mi? Başarılı olabilir mi? Laboratuarındaki en büyük yardımcısı Ed ona ne kadar yardımcı olabilir?
Bundan sonrası soluk soluğa geçen bir çaba. Bilimin bir süre sonra nereye varabileceğini görmek açısından eğlenceli, ama bu ilerlemenin hangi amaçlar için kullanılacağını son aşamada görmek, her bilim kurgu romanında ve filminde karşımıza çıkan gerçek. Filmde aksiyon dozu düşük. Bilim kısmı ise çok da fazla inandırıcı değil. Hatta beni asıl düş kırıklığına uğratan, belki de yönetmen Jeffrey Nachmanoff’un çok başarılı olamamasından kaynaklanan biçimde, oyuncuların rollerine çok asılmayışları.
Keanu Reeves, üstelik de prodüktörü olduğu halde, filmde harbi kötü oynuyor, Matrix’deki karizmasını boşuna beklemeyin! Kötü adamlar bile kötü oynuyor! Senaryonun da çok parlak olduğunu söyleyemeyeceğim. Hatta ailesini yeniden kazanmak için savaşan Bill’in hayatında vereceği en zor ikinci karar, sadece üçünü geri getirme şansı olduğunu öğrendiğinde verdiği tepkidir. Hangisinden vazgeçecek ve buna nasıl karar veriyor? Komedi filminde miyiz?
Her şeye rağmen bu film, iki saat mısır yiyerek ve bilim nerelere varabilir diye hayal kurarak gerçeklerden uzaklaşmak isteyenlere gelsin. Ama bu filmi niye seyrettik diye bozulacak olanlar sen yazdın diye demesin bana!!