Biraz tiyatro kokusu, biraz roman tadı, mizah bakışı, aristokrat müziği, biraz da öykü dokunuşu…
Beş duyuya eşit parça dağıtılmış ama hepsinin de tadını ayırt edebildiğiniz bir film “Gümüş Patenler” (The Silver Skates)
Hoş bir film olmuş, bana iyi geldi.
On dokuzuncu yüzyılın sonundan Yirminci yüzyılın başına patenlerle kayıp gidiyor!
Petersburg’un karlı ve buzlu sokakları da bu film için en iyi dekor, zira yüzyılın başında tarihe akışına göre; en önce yeni bir ceket giydiren ülke Rusya oldu. Filmde elbette Sovyet devriminden söz edilmiyor ama devrimin alt yapısının nasıl oluştuğunu görüyorsunuz.
Bazen güzel tesadüfler çakışıyor, belki de bilinç dışında gelişen bir şeydir. Bugünlerde belgesel dizilere merak saldım. Birkaç gün önce Netflix’te “the last czars” (Son Çar) belgesel dizisini izlemeye başlamıştım. Son Çar Nikolay’ın tahta geçtiği 1894 yılından başlayan sürecin adım adım nasıl devrime doğru gittiği anlatılıyor. Çarın karısı Aleksandra ve saraya getirilen papaz Rasputin’in süreci hızlandırması, halkın üzerine artan baskılar, saraylarda ışıltılı hayatlar sürerken sokakta yoksulluğun dibe vurması,fokur fokur kaynayan kazanlar ve Romanov hanedanının çöküşü anlatılıyor. Henüz dördüncü bölümdeyim ama hikayenin sonu zaten tarih kitaplarında yazıyor…
Senaryosu Roman Kantor tarafından yazılan Gümüş Patenler’in yönetmenliğini Michael Lockshin yaptı. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen oldukça başarılı buldum. Roman Kantor’un daha önce yazdığı sinemaya uyarlanmış “İyi Çocuk, Epidemia, Yenilmez İnsanlar ve Aşk Hakkında” senaryoları da mevcut…
Bir fırıncıda çalışan 18 yaşındaki Matvey (Fedor Fedotov) haksız yere işinden kovulunca kendisini bir anda bir çetenin kucağında bulur. Bu çetenin önderi Alexey Tarasov’dur,( Yuriy Borisov) üyeleri ise Duke, Genghis ve Sinek’tir Zenginlerin cüzdanını ve köstekli saatlerini çalan grup yaptıklarının hırsızlık olmadığını söylerler “Onların olmayan şeyleri almak hırsızlık değildir, yani zorbalar, başkalarının hakkını çalanlar, tüccarlar, asiller kendilerinin olmayan varlığa sahipler” açıklamasını yaparak Matvey’i kendilerine katılmaya ikna ederler ve bu dört arkadaş ona ilk görevini verirler, görev, Matvey’in önemli bir aristokratın evine gelirken trafiği diğer yayalara kapadığından teslimatını yapmakta geç kaldığı için işinden kovulmasına sebep olan o aristokratın evine girmektir. Malikaneye tırmanır, balkona girer; pencereden baktığında bir genç kızın odasında hala çalışmakta olduğunu görür, kız da onu görür ama sesini çıkarmaz.
Bu kız, evin sahibi aristokrat Nikolai’nin(Aleksei Guskov)asi kızından başkası değildir. Alissa (Sonya Priss) çağının ilerisinde, okuyan, araştıran, bilime ilgi duyan bir genç kızdır. Ne ki o dönemde birçok ülkede olduğu gibi Rusya’da kızların üniversitede babalarının ve kocalarının izni olmadan okumasına müsaade edilmez. Sonya ise okumak için herşeyi yapmaya hazırdır. Bu yüzden babasıyla yıldızı pek barışmaz, kızıyla başa çıkamayan Nikolai onu başgöz etmeye karar verir. Oysa ilerleyen süreçte yolları tekrar kesişen Matvey’e gönlünü kaptırmıştır bile…
Sonrasında maceralar peş peşe devam eder…
Zengin kız fakir oğlan aşkı ile Titanik filmini çağrıştırdı bana; çünkü Titanik’teki kız da kendi soylu sınıfından farklı düşünen, edebiyata, sanata ilgisi olan hayatı sorgulayan bir yapısı vardı. Keza oğlan da yoksul olmasına rağmen zeki, karakteri sağlam bir delikanlıydı. Onların sonu mutsuz ve dramatik bir şekilde bitmişti, Alissa ve Matvey’in sonunun nasıl bittiğini ise seyirciye bırakalım.
Film için belli ki epeyce emek harcanmış. Saint-Petersburg’un baştan başa buzlu sokakları için oluşturulan platolar, kışın soğuk günlerinde gerçekleştirilen çekimler ve filmin nerdeyse başında sonuna kadar patenlerle oynanması oyuncuların bu konuda ne kadar çalıştığını gösteriyor. Petesburg’un masalsı görüntüleri eşliğinde buz dansı seyri tadında ilerleyen filmde derin olmasa da yapılan sorgulamalarla yeni bir yüzyıla girmenin heyecanına tanık oluyoruz. O yüzyıla Karl Marx’ın yazdığı “Kapital” damga vurmuştur…
Konuyla ilgili filmdeki en çarpıcı sözle bitirmek gerekirse:
“Bir kapitalistin kalbine giden yol cüzdanından geçer”
Yönetmen : Michael Lockshin
Senaryo : Roman Kantor
Görüntü Yönetmeni : Igor Grinyakin
Kurgu : Mariya Likhachyova, Dmitriy Slobtsov
Müzik : Guy Farley
Oyuncular : Fedor Fedotov, Sofya Priss, Aleksey Guskov, Yuri Kolokolnikov, Severija Janusauskaite, Kirill Zaytsev, Yuriy Borisov, Aleksandra Revenko, Timofey Tribuntsev, Sergey Koltakov
Rusya / Aile-Macera-Dram / 135 Dk.