Lidia Poët’in Hukuk Mücadelesi / La Legge di Lidia Poët

Dizide kadının rolü ve toplumun bakış açısı çarpıcı bir şekilde veriliyor. Her bölüm ayrı bir suç dosyasından oluşuyor. Dönem dizisi olması nedeniyle kostümler ve dönemi yansıtan mizansen oldukça iyi. Başta Matilde De Angelis olmak üzere bütün oyuncular rollerinin hakkını vermişler. Eleştireceğim tek şey, hikaye kahramanı bir avukat olmasına rağmen dedektiflik hikayesi gibi işlenmiş. Yani avukatımız (belki de koşullar nedeniyle) dedektifliğe soyunmuş.

OrtaKoltuk Puanı:

 

“LİDİA POËT’İN HUKUK MÜCADELESİ”  AYNI ZAMANDA BİR KADIN MÜCADELESİDİR!

15 Şubat 2023’te Netflix’te gösterime giren dizi ile kahraman bir kadın daha tanıyoruz. Lidia poët, İtalya’nın ilk kadın avukatı!

Orta Koltuk’ta kaç tane kadın hikayesi yazdım sayısını hatırlamıyorum ama sitenin kadın yazarı olarak  bu hayat hikayelerini yazmak bana memnuniyet veriyor. Ve bu biyografileri yazarken hep aynı hikaye ile karşılaşıyorum. Erkek egemen toplumda kadınların önüne çıkan büyük  zorluklara rağmen bu müthiş kadınların inanılmaz mücadelesi ve asla kırılamayan dirençleri…

Tabii ilk kadın avukat deyince bizim ilk kadın avukatımızın aklıma gelmemesi düşünülemezdi. Avukat Süreyya Ağaoğlu. Cumhuriyet kurulmadan önce kadınların hala çarşafla dolaştığı dönemde, 1921 yılında gidip rektörle görüşerek  Hukuk Fakültesine girmek istediğini söyleyince odanın içindekiler kahkaha atmış; bunun üzerine kendisi gibi avukat olmak isteyen üç kadını daha bulup getirip geri adım atmayarak kaydını yaptırmıştır.  1925 yılında hukuk fakültesini bitiren Süreyya Hanım 1927 yılında Ankara Barosuna kaydını yaptırmıştır. Onun işi Lidia’ya göre daha kolay olmuştur; çünkü arkasında artık cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk vardır. 

Diziyi izlediğimde yine ilk aklıma gelen “neden bizde böyle çağını aşan kadınların biyografi film ya da dizileri çok az” sorusu oldu. Tabii ehil ellerde olması koşuluyla. Çok derin araştırmalar yaparak, yaşayan aile bireyleri ile röportajlarla ve  güzel bir kurgu ile bu hikayeler gelecek kuşaklara örnek olarak aktarılmalı. Bu da benim yönetmenlere, yapımcılara, senaristlere buradan çağrım olsun…

İtalyan Lidia’ya gelince; her zaman yaptığım gibi dizi önsözü olarak  yine kısa wikipedya bilgisi vereyim. Türkçe kaynak bulamadığım için Fransızca kaynaklardan yararlandığımı söyleyeyim:

1855 yılında  İtalya’nın Torino kentine yakın Perrero denilen dağlık ve kırsal bir kasabada dünyaya geliyor. Sekiz erkek çocuktan sonra gelen bu dişi bebek aileye hediye olarak algılanıyor. (Dizide kardeşlerin sadece biri var, Enrico)İyi bir eğitim alıyor, İsviçre’nin Leman Gölü  kıyısında Aubonne kasabasında  Almanca ve İngilizce öğreniyor ve İtalya’ya dönerek 1878 yılında Turin (Torino) Üniversitesi Hukuk Fakültesine kayıt oluyor, 1881 yılında üniversiteden mezun oluyor. Tezi ne üzerineydi  diye soracak olursanız tahmin ettiğiniz gibi: sur le statut de la femme dans la société et sur le droit de vote des femmes” Yani “Kadının toplumdaki yeri ve  kadınların oy kullanma hakkı” Hemen şimdi bakıyorum İtalya’da kadınlar ne zaman oy kullanma hakkını kazanmış: 

Evet, şaşırtıcı bir durum: 1925’te erkekleri seçme hakkı kazanmışlar ama 1945 yılında ancak seçilme hakkı kazanmışlar. Yani bizden 10 yıl sonra; Lidia’yı baz alırsak mücadelenin bizden 50 yıl başlamış olmasına rağmen bizden 11 yıl sonra ancak seçilme hakkına sahip olması ne ile açıklanır. Atatürk gibi bir dahi ile ancak; kıymetini bilmediğimiz için bu durumdayız zaten…

Lidia poët mezun olduktan sonra öyle hemen baroya kabul edilmiyor. Dizi de zaten bunu anlatıyor; avukatlıktan men ediliyor Lidia’nın inanılmaz mücadelesi başlıyor…

Dizi yorumunda bundan bahsedeceğim zaten. Ömrünü kadın hakları mücadelesine adayan Lidia uzun bir ömür sürüyor ve 93 yaşında 1949 yılında hayata gözlerini kapıyor. Neyse ki kadınların seçilme hakkını aldıklarına tanık oluyor. Anlaşılan o ki Lidia inadına yaşamış, kadınların seçilme hakkını görmeden gitmemiş. 

BIRAKIN ADALET YERİNİ BULSUN, İSTERSE KIYAMET KOPSUN (Freud)

Adaleti Maslow’un üçgen piramidinin ilk sırasına yerleştirmeli belki de. Adaletin Yemek, içmek gibi ne büyük ihtiyaç olduğunu yaşayarak anladık. Lidia poët dizisi bu düşüncemi pekiştirdi. Geçen yüzyılın sonuna kadar kadınların avukat (diğer meslekler de tabi) olamadığı adaletsiz bir dünyada yiyip, içsen, uyusan, boşaltım yapsan neye yarar, hiç yaşama daha iyi. Bu adaletsizliğe karşı kıyamet kopartan Lidia ve diğer kadın kahramanlara bir kez daha selam çakıp, saygılarımızı sunduktan sonra dizinin künyesine bakalım.

Dram, suç türünde olan İtalyan yapımı dizinin yönetmenliğin Matteo Rovere yaptı, senaryosunu Guido Luculano yazdı. dizinin ana karakteri Lidia’yı Matilda De Angelis canlandırdı. Matilda De Angelis daha önce Rose Adası ve Mussolini’nin Hazinesi filminde oynamıştı. Güzelliği ve yeteneği ile İtalya’nın parlayan yıldızı. Lidia’nın avukat abisi  Enrico rolünü Pier Luigi Pasino  üstlenmiş. 

Dizi 6 bölümden oluşuyor, devamı da gelecektir. Her bölüm ayrı bir suç dosyasından oluşuyor. Dönem dizisi olması nedeniyle kostümler ve dönemi yansıtan mizansen oldukça iyi. Başta Matilde De Angelis olmak üzere bütün oyuncular rollerinin hakkını vermişler. Eleştireceğim tek şey, hikaye kahramanı bir avukat olmasına rağmen dedektiflik hikayesi gibi işlenmiş. Yani avukatımız (belki de koşullar nedeniyle) dedektifliğe soyunmuş.

Lidia genç bir hukuk fakültesi mezunu olarak avukatlık yapmak istemektedir. İçinde tutku haline dönüşen mesleğini yapma arsuna dönemin erkek yargı  egemenleri karşı çıkarlar ve avukatlıktan onu men ederler. Lidia’nın abisi Enrico da avukattır ve önceleri kız kardeşinin bu mücadelesine köstek olurken onun kararlı tutumunu görüp duygusal travmalarını da anladıktan sonra ona destek olmaya karar verir. Baronun ret kararına karşın temyiz için bizzat Enrico başvurur.

Dizide kadının rolü ve toplumun bakış açısı da çarpıcı bir şekilde veriliyor. Örneğin dönemin İtalya’sında (Rönesansın doğduğu ülke) bile kadın tek başına bir kafeye, bara, lokantaya gidememektedir. Bu olay da yine beni Süreyya Ağaoğlu’nun lokantada yemek yeme  hikayesine götürdü. Hikayeyi merak edenler internet ortamında okuyabilirler. Lidia’nın tek başına kadın olarak girdiği bar ile Süreyya Hanım’ın kız arkadaşıyla yemek için girdiği lokantanın bir farkı yoktur. Bakışların bir anda üzerlerinde olması, söylentiler, kınamalar başını alıp gider. Bir farkla, Süreyya Hanım’ın bu mağduriyetinden sonra Atatürk milletvekillerine talimat vererek eşleriyle Süreyya’nın aynı lokanta yemek yemelerini ister…

Kadınlar açısından hala alınacak çok yol var ama bugüne kadar gelinen yol (amansızlığını da göz önüne alacak olursak) yabana atılamaz büyüklükte. Lidia Poet dizisi bunu bir kez daha gözler önüne seriyor…

İyi seyirler…  

Yönetmen : Guido Iuculano, Letizia Lamartire

Senaryo : Guido Iuculano, Davide Orsini

Görüntü Yönetmeni : Francesco Scazzosi, Francesco Scazzosi

Müzik : Massimiliano Mechelli

Oyuncular : Matilda De Angelis, Sara Lazzaro, Nicolo Pasettii Dario Aita, Eduardo Scarpetta, Pier Luigi Pasino, Sinéad Thornhill, Francesco Patanè

İtalya / Tarihi-Biyografi-Polisiye-Dram / 6 Bölüm 40 Dk.

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz