Mr. Aznavour
Sadece müzikal değil, psikolojik drama
Fransız şansonlarını anlayıp dinleyen ve sevenler için, Charles Aznavour dinlemek için, kaçırdığımız bir film : Mr Aznavour, nerede rastlarsanız bu kez izleyin.
Mr Aznavour, ülkemizde bu yıl İstanbul Film Festivali’nde ve ardından sinemalarda temmuzda gösterime girdi ve hak ettiği ölçüde, yeterince sinema ve müziksevere ulaşamadı. İF, İnstitut Français, Fransız Kültür Merkezi’nde gösterildiğini görünce izleme fırsatını kaçırmadım, iki gün daha gösterilecek ama izlemek isteyenler, bundan sonra da kaçırmasın diye geç de olsa, yazmak istedim. Çünkü sinema seyircisi şarkıcı yaşamını anlatan filmleri sever. Bunların örnekleri Türk sinemasında da çekildi ve ilgi gördü. Bay Aznavour da özenle yapılmış bir biyografik müzikal dram. Hele dünyaca ünlü Charles Aznavour’un şarkılarını sevenler için iki saatten fazla süren film bittikten sonra jenerik sırasındaki şarkısını dinlemek için bile izleyici salondan ayrılmadı.
Zor ve acı bir yaşam
Bay Aznavour, sadece bir müzikal biyografi değil, psikolojik drama da. Bir azim ve çalışkanlık öyküsü. Aslında pek çok starın öyküsü gibi. En alttan, sokaktan gelip zirveye tırmanmak ve orada kalabilmek için gecen gündüzün birbirine karışarak çalışmak. Çünkü şöhret ve zirve tıpkı bisiklete binmek gibi, pedal çevirmezsen üzerinde duramazsın!
Ermeni asıllı Fransız
Aznavour’un Türk müzikseverler için bir ilgi çekici yanı da Ermeni sanatçının ailesinin Türkiye’deki geçmişi. Filmde bu geçmiş, neyse ki, Ermeni tehciri de siyah beyaz tarihi fotoğraflarla anlatılarak çok hızlı ve kısa geçiyor, bir soykırım hikayesi kaşınmıyor. Çocuk Charles, ailesiyle birlikte Fransa’ya göçüyor, ne ki Fransa da Alman işgali altında ve ailenin yaşamını sürdürmesi, kalacak ve yiyecek yer bulması hep sorun. Hatta Charles fiziği ve aksanı yüzünden Yahudi zannedilerek Alman askerleri tarafından zorbalık da görüyor ama hayatta kalabiliyor.
Ekip de Ermeni ve aileden
Mehdi Idir tarafından yazılıp Grand Corps Malade ile birlikte yönetilen filmde Charles’ı canlandırmak için seçilen aktör Tahar Rahim, sanatçıya sadece benzemiyor, onun fiziki aksaklığını ve duruşunu, tarzını çok da iyi taklit ediyor, çok iyi oynuyor! Tahar Rahim, bu rolü iyi oynayabilmek için aylarca şan ve piyano dersi almış ve şarkılardan bazılarını da kendi sesiyle söylemiş.
Sizi bilmem ama ben Charles Aznavour’un yazıp söylediği, ki 1300 şarkı demek bu, çoğunu çok severim ve hala dinlerim. Şarkılarının çoğunda bir öykü anlatır Charles Aznavour, bunlar gündelik hayatın içinden de olabilir, kendi hayatından da, genel yaşamdan, tarihten de. Bu sözleri anlamazsanız, o kadar sevemezsiniz. Şarkıcı bunun için bazı şarkılarının İngilizce ve İspanyolcasını da yazıp söylemiş.
Filmde, kronolojik bir sıralama gözetilmiş, kurguda flaşbekler yok. Charles’ın çocukluğuyla başlıyor, sesinin boğuk ama güzel olması ve şarkı söylemesiyle sürüyor, şöhret merdivenlerini tırmanmak ve para kazanmak için gece gündüz çalışması, her şeyden önce kendisine inanması, tırmalaması, pazarlama taktikleri ve emin adımlarla yükseliş.
Bohem hayat
Ne yazık ki bu çırpınışta, gece şarkı söyleyip gündüz şarkı sözü yazarak geçen sürede, içilen sayısız sigara ve içki molasında kadınlara ayrılan yer sadece küçük kaçamaklar. Aznavour, çok aşık olduğu kadınla evleniyor ama aile ve ev yaşamı, çocuk sahibi olma ona göre değil.
Edith Piaf
Sanat yaşamının koşturmacası içinde Edith Piaf’la tanışıp onun koruması altına girmesi sırasında da bu gerçeği söylüyor ona Piaf, “Evlilik ve çocuk sana göre değil”.
İkinci eşi İsveçli Ulla ise ona çok aşık olup evliliği dayattığı için zoraki yapılıyor. Oğlu ise bir gece beraber olduğu bir kadından doğan çocuk, bir gece getirilip bırakıldığında her şeyi anlayacak yaşta, ona da büyük anne ve baba sahip çıkıyor.
Yiyecek yemek bulamadan büyüyen Charles, kendisine ve ailesine yetecek kadar para kazanıp herkesi lüks içinde yaşatırken ne koca olabiliyor, ne baba ve bunun acısını oğlunu kaybederek yaşıyor.
İnanılmaz bir başarı
O arada ABD turneleri, 180 milyon satan plakları, “Frank Sinatra kadar kaşe alacağım zaman sahneye çıkarım” sözünü gerçekleştirdiği konserler, çılgın bir yaşam.
Her zaman söylemişimdir, sanatçı eşi olmak kolay değildir, ya sığınağı olmayı kabullenip bir gün eve gelmesini beklersin, ya da gölgesi olur, her an yanında dolaşırsın ki ikisi de çok zor ve bu yüzden bu evlilikler yürümez. Hele iddialı kadınlarla?
En ünlü şarkıları
Charles Aznavour’un bu bitmez tükenmez hummalı çalışmasına tanık olduğumuz filmin en keyifli yanı, onun çalkantılı yaşamı değil elbette, söylediği şarkılar: o kadar şarkı içinde en sevilenleri seçilmiş elbet, La Boheme, Emmenez Moi, Je me voyais deja gibi. Ama ben “İls sont venu, ils sont la .. ile başlayan göç şarkısını ve “La Vie en Rose”u dinlemeyi çok isterdim. Filmde Johny Hollyday ile tanışması ve ona bir şarkı vermesi sahnesi de ilginç, Edith Piaf ile olan ilişkisi de.
Filmin yapımcılığını Charles Aznavour’un kızı Katia ile evli olan Jean Rachid Kallouche üstlenmiş, ekim 2024’de Fransa’da gösterime girmiş. Pek çok ödüle aday gösterilmiş ama hiç alamamış.
Yönetmen / Senaryo : Mehdi İdir, Grand Corps Malade
Görüntü Yönetmeni : Brecht Goyvaerts
Kurgu : Laure Gardette
Oynayanlar : Tahir Rahim, Bastien Buoillon, Marie-Julie Baup, Camille Moutawakil, Lionel Cecilio, Petra Silander, Rupert Wynne-James, Victor Meutelet
Fransa / Biyografi-Müzik-Dram / 133 Dk.