Suyun Kronolojisi / The Chronology of Wate
DUYGUSAL BİYOFRAFİK DRAMA
“THE CHRONOLOGY OF WATER” Kristen Stewart’ın ilk yönetmenlik denemes
Konusunu yüzücü, yazar, öğretmen, editör Lidia Yuknavitch’in otobiyografik romanından alan film, travma, cinsellik, bağımlılık, kimlik arayışı temalarının hakkını veriyor. Roman ve filmin kronolojik olmayan bir yapıda olması, esasen çok ilginç ve inişli çıkışlı bir hayat öyküsü olan konuyu daha cazip bir hale getiriyor.
Kristen Srewart ilk yönetmenlik denemesi “Suyun Kronolojisi / The Chronology of Water” ile bu yıl Cannes Film Festivali’nin Belirli B,ir Bakış bölümünde yer alan 8 kadın yönetmenden biri oldu. Film Lidia Yuknavitch’in 2011 tarihli aynı adlı kitabına dayanıyor. Yazarın hayatındaki zorlukları ve dönüşümünü samimi bir dille anlattığı kitaptan, Kristen Stewart – Andy Mingo ikilisi filmin senaryosunu yazdı. Roman ve filmin kronolojik olmayan bir yapıda olması, esasen çok ilginç ve inişli çıkışlı bir hayat öyküsü olan konuyu daha ilginç hale getiriyor. “Su metaforu” etrafında kurgulanarak ele alınan konu, travma, cinsellik, aile içi şiddet, ensest, bağımlılık ve kimlik arayışı gibi temaların hakkını veriyor. Film Lidia Yuknavitch’in travmatik çocukluğunu, bağımlılıklarla mücadelesini, queer kimliğini keşfetmesini ve yazarlık yolcuğunu anlatıyor.
Film, yüzme sporu ve edebiyat aracılığıyla kendini yeniden inşa eden Lidia’nın, öğretmen, anne ve modern bir yazar olarak dönüşümünü gözler önüne seriyor. Lidia Yuknavitch’in çok satan otobiyografik kitabı kahramanının kendi sesini bulma yolculuğunu konu alırken, travmanın (özellike kız çocuklarının ve kadınların) etkilerini gözlere seriyor. Yazarlık kariyeriyle sesini bulan Lidia, bir yüzücü olarak kurtuluşunu bulduktan sonra, başarılı bir öğretmen, mutlu bir anne ve eşsiz bir modern yazar olur. Su, filmde hem fiziksel hem de duygusal bir bağlamda, hayatındaki dönüm noktalarını ve duygusal durumlarını yansıtır. Film, izleyiciye zaman içinde ileri ve geri hareket ettirerek, yazarın içsel dünyasını ve deneyimlerini derinlemesine keşfetmesini sağlıyor. Ölü bir bebek doğuran Lidia sonraları bir bebek annesi olma mutluluğunu yaşar. Cesur anlatımı ve duygusal tarzıyla öne çıkan film, “kişisel ve sanatsal olarak stilize edilmiş bir anlatı” olarak övgü aldı.
SU METAFORUNA DAYALI GÖRSEL DİL
Vanity Fair filmin parçalı yapısının karakter gelişimini sınırladığını ve duygusal derinliğini tam olarak yansıtmadığını eleştirdi. Ancak Kristen Stewart’ın kaynak materyeli olan tutkusunun ve sistematik vizyonunun filmi samimi ve sanatsal bir deneyim haline getirdiğinin altını çizdi. Çocukluğunda cinsel istismara uğramanın ardından yıllarca süren bir kayboluş, bağımlılık, cinsel deneyimler, biseksüelliğini keşfetme, kendini yok etme üzerine iken, film acısını yazıya dökerek düzlüğe çıkan Lidia’nın ibret verici öyküsünü anlatıyor. Kariyerinde ilerledikçe kimliğine güvenen Lidia kocasıyla tanışır ve bir aile kurmayı başarır. Filmin açılış sahnesinde, neredeyse tamamen suyun içine giren kamera, Lidia’yı (İmogen Poots) havuzda uzun süre nefesini tutarken gösteriyor. Lidia çocukluğunda istismarcı bir baba (Michael Epp) ve alkolik bir anneyle büyür. Yüzme onun için bir kaçış ve özgürlük aracıdır, bu yeteneği sayesinde Teksas’ta bir üniversiteden burs kazanır.
Ancak alkol ve uyuşturucu kullanımı nedeniyle bursunu kaybeder. Daha sonra Oregon Üniversitesine kaydolur ve burada yazar Ken Kesey’in (Jim Belushi) liderliğindeki bir yazarlık atölyesine katılır. Bu süreçte biseksüel kimliğini keşfeder ve çeşitli deneyimlerle kendini ifade etmeye çalışır. Film, yazarın kendi sesini bulma, annelik ve yazarlık yolculuğunu da keşfeder. Yazar ve öğretmenlik kariyerini kocası ve oğlunun aşkıyla birleştirerek gençlik yıllarındaki hayatının kabusuna son verir. Açılışını bir havuzda yapan film finalinde tekrar suya dönüş ile noktalanır. Su metaforu filmde doğum, ölüm, arzu, özgürlük ve travma sürekli su imgeleriyle ifade ediliyor. Kristen Stewart Yuknavitch’in kitabındaki parçalı anlatısına sadık kalarak, yaşanan travmanın bellekteki doğasını ekrana taşımayı başarıyor. Örneğin Lidia’nın babasıyla yaşadığı şiddet ve taciz ima anları, kronolojik bir akış yerine parçalı geri dönüşlerle veriliyor.
Çocukluk anıları filmde net değil, bulanık olarak aktarılıyor. Uyuşturucu kullanan Lidia’nın çöküşünü gösteren sahneler çoğu kez ekranda bulanık yer alıyor. Filmin hippi edebiyatının figürü Ken Kesey’den aldığı güç ile Lidia daktilonın başına oturup yazmaya başladığı yaratıcı süreç ile filmin ritmi değişiyor. Daktilo sahnelerinde İmogen Poots’un oyunculuğu bir içsel sessizlik üzerine kurulu. Sanat aracılığıyla yaşadığı dönüşüm “yeniden doğum”u müjdeliyor. Film duygu yüklü atmosferi ve su motifine dayalı görsel diliyle dikkati çekiyor. Film, Lidia’nın çocukluk travmalarından yüzebilmesine ve yazar kimliğine dönüşmesine odaklanır. Yüzmeyi bir kaçış olarak, bir özgürleşme biçimi olarak deneyimler. Ardından yazıyla kendi sesini bulur, şiddet, bağımlılık, cinsellik ve sanatsal yenilenme gibi derin temalarla yüzleşir. Değişken ama son derece etkileyici olan filmde yoğun ve dokunaklı bir kırılganlık öne çıkar.
Eleştirmenler Kristen Stewart’ın 8 yıllık birikimiyle geliştirdiği projeyi “büyük duygusal yatırımın ürünü” olarak, filmde kadın sanatçının cesur bir yönetmenlik denemesiyle çıkış yaptığını yazdılar. Stewart’ın suyu, (yüzme, boğulma, yeniden doğma) hem sembolik bir kaçış olarak kullanmasını öne çıkaran eleştirmenler oldu. Film, travma, bağımlılık, kararlılık, azim, yazarlık, kurtuluş ve cinsellik temalarının hakkını veriyor. “Suyun Kronolojisi” çiçeği burnunda bir yönetmenin, hem ruhi dernliği, hem de deneysel sinema diliyle sinemada cesur bir çıkışı olarak görülebilir. Hem tematik hem de biçimsel olarak izletyiciyi zorlayan, duygusal açıdan yoğum bir deneyim. İlk filminde aldığı riskler ile sinemanın yeni bir cesur yönetmene kavuştuğu söylenebilir. Deneysel parçalı yapısıyla film, anılar, duygular ve travmalar arasında gidip geliyor; bu yöntem dağınık bir yapı gibi gözükse de, etkileyici olmayı başarıyor.
AİLE İÇİ ŞİDDET, ENSEST
Filmde müzik ve ses tasarımı, karakterlerin iç dünyasını ifade eden bir atmosfer yaratarak, Stewart’ın mizansenine katkıda bulunuyor. Zira klasik biyografik bir anlatım yerine yönetmenin travmanın, arzunun ve özgürleşmenin deneyimsel sinema dilini kullanmayı tercih ettiği dikkati çekiyor. Cannes’daki basın toplantısında Kristen Stewart, yönetmen olma isteğinin oyunculuğunun doğasıyla iç içe vurgulayarak yönetmen olma konusundaki kararlılığını, senaryoyu birkaç kez yeniden yazıp birçok versiyon üzerinde çalıştığını anlattı. 8 yıllık projesinde film çekme sürecini doğum metaforuyla tanımlıyan Amerikalı yönetmen, yaşadığı uzun sürecin ardından yoğun bir patlama ile tatmin olduğunu anlattı. Çekimleri 2024 yazında Letonya ve Malta’da gerçekleştirilen film 16 mm. formatında çekilerek görsel olarak dokunaklı ve deneysel bir atmosfer yaratıyor. Stewart hızlı kurgu ve etkileyici ses tasarımıyla, travma ve iyileşme süreçlerini sinemasal bir dille aktarıyor. Yönetmen bu projeyi “kutsal bir metin” olarak niteliyor ve 8 yıl boyunca bu filmi hayata geçirmek için çaba sarfettiğini anlatıyor.
128 dakikalık süresiyle film bu yıl Aralık ayında sınırlı sayıda salonda gösterildikten sonra ocak 2026’da daha geniş çapta gösterime girmesi planlanıyor. Filmin yaratıcı ifade, travma, bağımlılık gibi temaları cesurca ele alırken, oyuncu kadrosu, başta İmogen Poots ve Jim Belushi olmak üzere çok başarılı bulundu. Eleştirmenler İmogen Poots’un performansını övgüyle karşılarken, Krisen Stewart’ın cesur yönetmenlik tarzına da dikkati çektiler. Filmin deneysel anlatım tarzının zaman zaman aşırıya kaçtığını söyleyen eleştirmenler de oldu. İstismardan kurtulma mücadelesi veren şampiyon yüzücü Lidia rolünde 35 yaşındaki İmogen Poots kariyerinin en iyi performansını sergiliyor. Filmin yükünü omuzlarında taşıyan Amerikalı aktrisin oyun gücü filmi yukarı çekip, Srewart’ın başarısında birinci derecede rol oynuyor. Stewart oyuncu yönetiminde karakterin kırılganlığını ve gücünü aynı anda yansıtabilmesi için İmogen Poots’a alan açıyor. Poots canlandırdığı karaktere yalnız diyaloglarla değil, yüzme hareketleri, suskunluk anları gibi bedensel ifadelerle can veriyor. Vogue dergisi Poots’un, suyun altında olduğu kadar daktilo başında yazarken de seyirciyi nefessiz bıraktığını yazdı.
1990’da Los Angeles’te, sinema ve TV’de çalışan bir anne-babanın kızı olarak doğan Kristen Stewart 8 yaşındaken bir yetenek avcısı tarafından bir ilkokul tiyatro oyununda keşfedildi. Henüz 17 yaşındayken “Alacakaranlık” (2008) filminde Bella rolüyle ünlendi. 2002’de gişe rekorları kıran “Panic Room”da Jodie Foster ile birlikte rol aldı. Sean Penn’in biyografik filmi “Özgürlük Yolu / İnto the Wild”de (2007) genç bir şarkıcıyı canlandırdı. “Alacakaranlık” serisinin 2011 ve 12’deki 2 devam filminde yine Robert Pattinson ile başrolleri paylaştı. Rol aldığı Walter Salles’in “Yolda / On the Road”u (2012) Cannes’da gösterildi. Yine aynı festivalde Olivier Assayas’a En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren “Hayalet Hikayesi / Personal Shopper” (2016) ve “Clouds of Sils Maria” (2024) filmlerinde yer aldı. Çalıştığı önemli yönetmenler arasında “Cafe Society” (2016) ile Woody Allen, “Müstakbel Suçlar /Crime of the Future” (2022) ile David Cronenberg var. Prenses Diana’yı canlandırdığı Pablo Larrain’in “Spencer”iyle (2021) En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi. “Seberg”de (2019) talihsiz aktris Jean Seberg’e can verdi.
Yazımı filme konu olan romanın yazarı Lidia Yuknavitch ile bitirmek istiyorum. 1963 San Fransisco doğumlu, Oregon’da yaşayan Amerikalı yazar, aynı zamanda öğretmen ve editördür. Babasının kendisine ve kızkardeşine sözlü, fiziksel ve cinsel tacizde bulunduğu ve alkolik annesinin müdahale etmediği bir evde büyüdü. Liseden sonra Teksas’a taşınan Lidia, yüzme bursuyla üniversiteye kardoldu. ABD’nin olimpik yüzme takımıyla katılmayı umduğu 1980 Moskova Olimpiyatları’nın boykot edilmesiyle düş kırıklığı yaşadı. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, yüzme kariyerinin sonu oldu. Oregon’a taşınıp Üniversitesinden İngilizce edebiyatı alanında doktora derecesi oldu.
Yönetmen : Kristen Stewart
Senaryo : Kristen Stewart, Andy Mingo
Görüntü Yönetmeni : Corey C. Walters
Kurgu : Olivia Neergaard-Holm
Müzik : Paris Hurley
Oyuncular : İmogen Poots, Thora Birch, Jim Belushi, Michael Epp, Charlie Carrick, Tom Sturridge, Earl Cave, Kim Gordon
ABD / Biyografi-Romantik-Dram / 128 Dk.