Kuvvetli Bir Alkış
“KUVVETLİ BİR ALKIŞ”A ÇOK KUVVETLİ BİR ALKIŞ
Anne olan herkesi ağlatacaktır… Çocuklardan büyük beklentileri bırakmamız gerektiğini bu diziyle bir kez daha anladım… Uluslararası çapta bir iş olmuş. Ortalama 25’er dakika 6 bölümden oluşan dizi pekala 2,5-3 saatlik film de olabilirmiş… Çok fazla şey yazabilirim ama seyirciye de alan bırakıyor ve mutlaka izlemenizi öneriyorum. Başta yönetmen ve senarist olan Berkun Oya olmak üzere emeği geçen herkesin emeklerine sağlık. Kendilerini kutluyor ve diziye tam puan veriyorum….
“KUVVETLİ BİR ALKIŞ”A ÇOK KUVVETLİ BİR ALKIŞ
Sondan söylenecekleri baştan söyleme ihtiyacı ve heyecanı içindeyim. Abartılı sözcükleri sevmem, kullanmam ya da çok az kullanırım. Fakat şu an zihnimde dolanan üç kelime var; olağanüstü, acayip, deli işi! Excellente! Berkun Oya çıtayı patlatmış!
Toplumun en küçük parçası olan aileden başlayarak toplumdan sisteme, sistemden çağa uzanarak topyekun aforizmalar diyarında kelimelerin, eşyaların, bedenlerin gerçeküstü anlatımıyla çok gerçek bir hikaye izleyeceksiniz. Bu hikayeyi böyle anlatabilmek için Andre Breton, Albert Camus, Jean Paul Sartre, Andre Gide edebiyatını ve felsefesini iyi özümsemiş olmak gerekir. Sürrealizmle gerçeğin insandaki izdüşümüne, existentialism ile absürd bir dünya karşısında insanın anlam arayışına yönelmesi ancak böyle anlatılırdı. Berkun Oya’ya kuvvetli bir alkış….
BÜYÜKLERİN KÜÇÜLDÜĞÜ, KÜÇÜKLERİN BÜYÜDÜĞÜ BİR DÜNYA
Dizi daha ilk sahnede günümüz dünyasında tüketim çılgınlığının nereye vardığını gösteriyor. “Doğmamış bebeğe don biçmeyi” bırak doğmamış bebeğin hayatı bile biçilmiştir; odalar dolusu oyuncaklar, bebeğin bezleri, mamaları, puseti satın alınmıştır. Oysa bebek anne karnına bile düşmemiştir. Tüketim çılgınlığı kafayı öyle yedirmiştir ki anne baba adayı bebek için sevişmeyi bile unutmuşlardır. Alışverişe saatlerce zaman ayıran çift apar topar sevişirler. Çiftimizin adları Zeynep (Aslıhan Gürbüz) ve Mehmet’tir (Fatih Artman)
Dizinin “Doğum” adı verilen ilk bölümünde çağımızın genel bir fotoğrafı verilir. İnsanların sohbet etmek yerine telefonlarına hapsolduğu, evlerin tıklım tıklım gerekli gereksiz eşya ile doldurulduğu, insanların bir amacı olmadığı için meditasyona ve psikologlara sarıldığı bir atmosfer ve bu atmosfere doğacak bebek! Bebek dünyaya gelmek istemiyor ama şu ironiye bakın ki seçim günü; hem de annenin tam 1008 ya da 1009 nolu seçim sandığına gitmek üzereyken suyu geliyor ve doğum sancıları başlıyor. Bebeğin dünyaya gelip gelmeme konusunda seçim yapma hakkı olmadığı gibi toplumu oluşturan insanların da kendilerini seçme hakkı varmış gibi zannetmeleri aslında tıpkı bebeğe dayatıldığı gibi seçme kabiliyeti olmadan göstermelik olarak sandıklara gitmesi ironik bir benzetme olmuş. Güzel bir dizi izleyeceğiniz daha ilk bölümden belli oluyor ama çok güzel dizi izleyeceğinizi yine aynı bölümde seçim salonunda beklerken iki hamile kadının yanyana oturduğunda anlayacaksınız. Burada spoiler vermemek için kendimi zor tuttuğumu ifade etmeliyim….
Birinci bölümün sonu Aşık Veysel’in “benim sadık yarim kara topraktır “ türküsüyle bitiyor. Elbette bu türkünün seçimi de tesadüf değil. Dizinin genel mesajıyla örtüşüyor… Kiminin ana vatanı portakal, kimininki ise ekşi elmadır!
ŞİİR GİBİ İŞLENMİŞ ALKIŞLAR
Antik ateşten
klavye yapıldı mı
yankıyı duyuyorum
kalbimde
yankıyı duyuyorum
kalbimde…
(ve ağlıyorum
zaten aşağıdayım
zaten aşağıdayım
Ve ağlıyorum
çoktan çöktüm
ve deniyorum
ve deniyorum
ve deniyorum ama boşa gidiyormuş gibi geliyor)
( Ólafur Arnalds “Árbakkinn’in sözleri “)
Ve doğan bebek Metin, dünyaya geldikten sonra deniyor olmuyor, deniyor olmuyor geri dönmeye karar veriyor… İkinci bölümün sonu da çok coşkulu ve güzel bir şarkı ile bitiyor. İranlı sanatçı Şehram Nazıri’den “Sihirin “(Live) sonradan dinlemeye değer… Daha fazlasını anlatmayayım, izleyici keyfini çıkarsın… Metin’in büyük halini Cihat süvarioğlu canlandırıyor.
Oyunculuk performansları çok iyi, Aslıhan Gürbüz’ün doğum performansı izlenmeye değer. Dar kadro ile (çekirdek aile) geniş bir öykü anlatılmış. Çok kısa rolleri olmalarına rağmen Nur Sürer, Menderes Samancılar, Settar Tanrıöğen, Devrim Yakut gibi konuk oyuncuların varlıkları da diziye renk katmış. Hikayenin en güzel yanı da böyle bir insanlık trajedisini anlatırken komediyi kullanmaları. Bazı sahnelerde katıla katıla güldüm. Geçen haftalarda birkaç filmini art arda izlediğim Aki Kaurismaki’yi çok çağrıştırdı bana, donuk ifadeler, komedi biçimi… Belli ki yönetmen Aki Kaurismaki sinemasından esinlenmiş ve etkilenmiş; fakat kopya çekmemiş, güzel bir etkileşim bu…
Berkun Oya önemli filmler ve diziler yaptı. Bunlardan “Bir Başkadır” dizisine ve “Cici” filmine eleştiri yazdım. “Bir Başkadır” dizisini çok beğenenler oldu, verdiği mesajlar açısından, ben modern kadını küçülttüğü gerekçesiyle beğenmedim. Ancak Berkun Oya’nın “Bir Başkadır” dizisi ile başlayan bu yüksek tahsilli kadını küçük düşürme, cahili yüceltme anlayışı bilinçaltımıza işlenmeye devam ediyor. Yazgülü Aldoğan’ın önerisiyle “Kızıl Goncalar” dizisini izlemeye başladım. (artık izlemeyeceğim) Aynı durumun bu dizide de söz konusu olduğunu dehşetle izledim. Kadın okumuş doktor olmuş, doktorluk yapmıyor; çaresiz, şefkatsiz bir konuma düşürülüyor; öte yandan Meryem ve kızı alabildiğine temiz gösteriliyor. Aynı şekilde doktorun modern yetiştirdiği kızı da uyuşturucu kullanıyor, asi, olmadık taşkınlıklar yapıyor…Doktor Levent neredeyse Cüneyt Efendiden felsefe öğrenir duruma gelmiş…Uzatmayayım Yazgülü Hanım da ilk çıktığında önermişti, izliyorsa eminim ki o da bu durumun farkındadır… “Cici” filmini ise çok beğenmiştim. Eleştiri sitede mevcut. Görüldüğü gibi aynı yönetmenin farklı film ve dizilerine farklı yorumlar getirebiliyoruz.
“Kuvvetli bir alkış” dizisi ise en beğendiğim eseri oldu. Son söyleyeceklerimi baştan söyledim zaten. Diziyi izledim ve hakkında tek bir cümle bile okumadan eleştirimi yazmaya koyuldum. Bu diziyi izlerken nihilizm, l’existentialisme gibi felsefi kavramlar eşliğinde; eğitim sistemi de dahil toptan bir sistemin, sisteme maruz kalan toplumun soru sorma gücünü bile kaybetmesinin eleştirisini göreceksiniz. Anne-çocuk ilişkisinde psikanalitik ilişkiyi derinlemesine işlenmiş. Son sahne beni çok ağlattı, bir anne olarak o kadar çok şey gözümün önünden geçti ki…
Anne olan herkesi de ağlatacaktır… Çocuklardan büyük beklentileri bırakmamız gerektiğini bu diziyle bir kez daha anladım… Uluslararası çapta bir iş olmuş. Ortalama 25’er dakika 6 bölümden oluşan dizi pekala 2,5-3 saatlik film de olabilirmiş… Çok fazla şey yazabilirim ama seyirciye de alan bırakıyor ve mutlaka izlemenizi öneriyorum. Başta yönetmen ve senarist olan Berkun Oya olmak üzere emeği geçen herkesin emeklerine sağlık. Kendilerini kutluyor ve diziye tam puan veriyorum….
Yönetmen / Senaryo : Berkun Oya
Oyuncular : Fatih Artman, Aslıhan Gürbüz, Uraz Kaygılaroğlu, Settar Tanrıöğen, Nur Süer, Cengiz Bozkurt, Menderes Samancılar, Devrim Yakut, Cihat Süvarioğlu
Türkiye / Dram / 5 Bölüm 40 Dk.