Hayatla Barış
Hayat Bacakta Değil, Kalpte Gönülde
Son dönem biyografi serisine yeni bir halka olarak “Hayatla Barış”, özellikle kaza sonrası ilk sahnelerde göz yaşartan sahneleri sunsa da bunun da yine hayatın bir parçası olduğunu hissettiriyor. Acısı ve tatlısıyla, üstelik sevdiklerine daha çok bağlanmayı da duyumsatarak bunu aktarıyor. Bu nedenle hepimizin aslında biraz daha hayatla barışmamız, içimizdeki savaşı yaratıcı güzelliklere açmamız gerekiyor. Filmi de fikrini de bu nedenle sevdim ve de tavsiye ederim.
Bu hafta izleyicileriyle sinemalarda buluşan Medya Door Films yapımı “Hayatla Barış”, son dönem biyografi yapımlarının son halkalarından. Ancak son dönemde pıtrak gibi çoğalan öz yaşam hikayelerinden temelli farkları da var. Öncelikle kahraman Barış Telli neyse ki halen hayatta. Bu durum son dönem biyografi filmlerde özellikle varislerden kaynaklı hukuki sorunun da önüne geçiyor. En son “Cem Karaca’nın Gözyaşları” filminde gösterimin durdurulmasına kadar giden üzücü bir süreç yaşandı. Neşet Ertaş‘ın yaşamını ele alan film yine sanatçının yakınlarının hukuki müdahalesi ile gösterim imkânı bile bulamadı. Diğer farka geldiğimizde ise bu filmdeki ana kahramanın Bergen, Müslüm Gürses, Ahmet Kaya, Dilberay gibi geniş kesimlerin bildiği bir isim olmayıp, daha çok spor ile ilgilenen kişilerin ismine aşina oldukları birisi olması. Bu yönüyle Ahmet Katıksız’ın 2018 tarihli “Bizim İçin Şampiyon” filmiyle aslında ortak noktası da bulunmakta. Orada jokey Halis Karataş’ın hayatı, çevresiyle beraber seyirci karşısına çıkmıştı.
Oğlumuza Ayak Olacağız
Bu hafta gösterime giren “Hayatla Barış” en başından bir tutunma hikayesi. Zira ana kahramanımız Barış’ın 1989 yılında Kırıkkale’de küçük bir mahallede başlayan yaşamı 1993 yılında henüz 4-5 yaşlarında iken futbol topunun arkasından koştuğu esnada hızla gelen bir minibüsün kendisine çarpmasıyla allak bullak olur. Kendisi, o çok büyük tutkusu olan futbolu için en önemli uzvu olan sağ bacağını kaybeder. Kaldırıldığı hastanede kangren olan tek bacağı kesilir. Artık hayata küsmüştür. Günlerce tek bacaklı olmaya alışamadığından yataktan çıkmaz, annesiyle konuşmaz. Onu hayata bir tek “Maradona” ismini verdiği siyah köpeği bağlar. Ama ailesinin hele hele annesinin oğluna karşı o büyük sevgisini de ıskalamamak lazım. Sürekli “annem” diyerek şefkat beslediği oğluna sevgisini, kocasının “şimdi ne yapacağız?” demesinden sonra “oğlumuza ayak olacağız” diyerek göstermesi zaten bunun ispatıdır.
Film, baştaki o büyük futbol zaferinin aşamalarını en baştan yani o menfur kaza günüyle başlatıyor. Böylelikle de bir anda zirveye çıkılmadığının, bunun sancılı bir süreci içerdiğinin altı çiziliyor. Okulda, özel ilişkide, baba ile olan gelecek planları konusunda uyuşmazlıkta ve aşkla birlikte ihanet hep bu sancıların ara durakları oluyor. Her alanda Barış’ın önü kesilmeye çalışılıyor. Hatta kendi takımındaki diğer oyuncular tarafından bile. Ancak dünyada kötü insanlar kadar iyiler de vardır. En başta hep müşfik anne, tekrar kendisini spora bağlayan, profesyonel spora yönlendiren beden öğretmeni Yılmaz Hoca ve kendisine hep inanan, arkasında duran takım hocası… Ve yine kendisine uyumlu bir protez bacak alacak kadar yardımsever federasyon yetkilisi Hadi Türkmen. Hülya Avşar’ın desteği ile Avrupa Paralimbik Oyunlarına katılması da yine başka bir önemli yaşam basamağı olur. Sadece futbolda değil atletizmde de rekorlar kırar. Böylelikle azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağını ispatlar. Futbol topu peşinden kararan hayatı, yine futbol topu ile yaşama bağlanır.
Nazan Kesal’den Harika Anne Performansı
Hayatla Barış’ın dinamik bir anlatımı var. İki saati aşkın sürede gözünüzü kırpmadan ve de üstelik başarı hikayesini az çok bilmemize karşın filme bu denli yoğunlaşmamızın nedeni inandırıcı senaryosunda. Bu bakımdan senaryoda imzası bulunan Caner Erzincan ve Koray Yeltekin’i kutlamak gerek. Barış’ın henüz kazanın sancılarını atamadığı yapımın ilk kısımlarında yer alan çocukluk bölümü bana gerek sunulan renk paletleri seçimi gerekse de anlatım dili itibariyle Hintli oyuncu Aamir Khan‘lı Bollywood yapımlarının estetiğini anımsattı. Sonlara doğru özellikle takım sahneleriyle filmin bu dilinin değiştiğini görüyoruz. Ampute futbol sahneleri de oldukça gerçekçi. Bunda yönetmen Ekin Pandir ile daha önce birçok benzeri filmi yönetmiş olan görüntü yönetmeni Serdar Ünlütürk’ün katkısını gözardı etmemek lazım. Filmin dinamizmine ayak uyduran müziklerinin başında da başka bir usta var : Fahir Atakoğlu.
Oyunculuklar ise bir başka önemli başlık. Ben en çok anne rolünde Nazan Kesal’a bayıldım. Bunun yanında Barış’a çocuklukta hayat veren Arben Akış, büyük Barış’ta Taner Ölmez, baba Ali Telli’de Gürkan Uygun, Yılmaz Hoca’da Bülent İnal, hırslı spor hocası Faik olarak oldukça gerçekçi görünen Sinan Tuzcu ve Zeynep ile de son olarak Biran Damla Yılmaz iyi bir ekip çalışması örneğini sunuyorlar. Filmin bitiş jeneriği çıktığında hemen sinemadan ayrılmayın. Gerçek Barış Telli’ye ait Survivor görüntüleri başta olmak üzere özellikle ailesine ait kimi video ve fotoğraflar da sinema ekranına yansıyacak.
Ampute Messi’ye Giden Yol
“Hayatla Barış”, isminden de anlaşılacağı üzere tüm zorluklara rağmen yaşama bir şekilde tutunmayı, bunu başaran ismi Ampute Messi’ye çıkmış genç bir sporcunun hayatı etrafında önümüze sunuyor. Bunu yaparken hayata bir basamak geride başlamak zorunda kalan insanların çevre desteği ile biz “normallere” göre daha çok şey başarabileceklerini gösteriyor. Yılmaz Hoca’nın tabiriyle ismi Barış, içinde ise savaş yaşayan kahramanın yetenekleriyle hayatla da barışabileceğini gösteriyor. Son dönem biyografi serisine yeni bir halka olarak “Hayatla Barış”, özellikle kaza sonrası ilk sahnelerde göz yaşartan sahneleri sunsa da bunun da yine hayatın bir parçası olduğunu hissettiriyor. Acısı ve tatlısıyla, üstelik sevdiklerine daha çok bağlanmayı da duyumsatarak bunu aktarıyor. Bu nedenle hepimizin aslında biraz daha hayatla barışmamız, içimizdeki savaşı yaratıcı güzelliklere açmamız gerekiyor. Filmi de fikrini de bu nedenle sevdim ve de tavsiye ederim.
Yönetmen : Ekin Pandır
Senaryo : Koray Yeltekin, Caner Erzincan
Görüntü Yönetmeni : Serdar Ünlütürk
Kurgu : Muhammet Furkan Olgun
Müzik : Fahir Atakoğlu
Oyuncular : Taner Ölmez, Gürkan Uygun, Nazan Kesal, Bülent İnal, Biran Damla Yılmaz, Sinan Tuzcu, Arben Akış, Erkan Üçüncü, Doğukan Polat, Alara Turan, Mekin Sezer, Devrim Kabacaoğlu, Gurur Çiçekoğlu, Birand Tunca
Türkiye / Biyografi-Dram-Spor / 125 Dk.
Sevgili Kamuran, emeğine kalemine sağlık, ama en çık merak ettiğim sorunun yanıtını bulamadım; oyunculuğuna hayran olduğum Taner’in ampüte sporcuyu canlandırırken tek ayakla nasıl oynadı? Hangi teknikler kullanıldı, var olan ayağını nasıl sakladılar?
Çok teşekkür ederim Yazgülü Hanım. Taner’in oyunculuğunu ben de beğeniyorum. Taner gibi Barış Telli’nin çocukluğunu oynayan Arben Akış’ı da tebrik etmek gerek. O da ampute bir sporcunun çocukluğunu başarılı verdi. Filmde yer yer teknolojinin imkanları kullanılmış, örneğin maç sahneleri. Belki bacağın saklanmasinda böyle teknik imkanlar kullanılmıştır. Kamera açısı da buna göre belirlenmistir. Ayrica Barış ileri yaşlarında daha ileri düzeyde protez bacak kullandığından bu durum filmin akışında kolaylik da sağlamış olabilir. Selamlar, sevgiler
Bu filmin GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ SERDAR ÜNLÜTÜRK..Jean Paul Serrasin’ değil.. Önce gerçek bilgiye ulaşın bir zahmet..