78. Cannes Film Festivali

Mayıs ayının prestijli sanat etkinliği

CANNES FİLM FESTİVALİ

“Mayısta sinemanın kalbi Cannes’da atar”. “Cannes Film Festivali her Mayıs sinemanın büyüsüne teslim olur. Bu festivali her yıl yerinde takip eden 4.000’i aşkın medya mensubu “Mayıslar bizimdir” sloganını kullanır.

Bu yıl Cannes Film Festivali’nde yer almak için müracaat eden film sayısında bir rekor yaşandı. Festivalin 78 yıllık tarihinde ilk kez 2999 film resmi seçkide yer almak için başvuruda bulundu. Bu rakkam pandemi yıllarında 1000 – 1500 arasındaydı. Festivalin kadın başkanı İris Knobloch‘ın dediği gibi “Cannes her Mayıs ayı sinemanın büyüsüne teslim olur”. Pandemi döneminde sinemanın öldüğünü, kolay kolay toparlanamayacağını ilan edenlerin, Cannes’a katılmak için müracaat eden film sayısıyla yanıldıkları ortaya çıktı. 78. Festival için seçilen 60 filmin yüzde 32’si kadın, yüzde 68’i erkeklerin elinden çıkma. Uluslararası basının en çok ilgisini çeken, film festivallerinin en çok sayıda medya mensubu (4000) tarafından izlenen Cannes Film Festivali, prestijini yaratıcı sinemaya verdiği önemden alıyor. Orson Welles, Quentin Tarantino, Jane Campion gibi sinema tarihinin önde gelen yaratıcıları ilk çıkışlarını Cannes Film Festivali sayesinde yaptılar.

FESTİVALİN AĞIR TOPLARI

Son 2 yılda Amerikan sinemasını onore etmekte yarışan Cannes Film Festivali, bu yıl da aynı tutumunu sürdürüyor. Harrison Ford, Meryl Steep, George Lucas’tan sonra, bu yıl bir başka Amerikalı sinema sanatçısı, Robert De Niro Onursal Altın Palmiye Ödülü ile taçlandırılacak. Amerikan süper prodüksiyonlarının dünya prömiyerlerinin (yarışma dışı da olsa) Cannes’da yapılmasını sağlayan festival yöneticileri, bu yıl da Tom Cruise’un ünlü “Görevimiz Tehlike” serisinin 8. ayağı “Son Hesaplaşma / The Final Reckoning”in ilk gösterimi festivalin 2. günü Lumiere Salonunda yapılacak. Amerikan sinemasını bu yıl ana yarışmada Richard Linklater, Kelly Richard, Wes Anderson gibi kaliteli, yetenekli, özgün yönetmenlerin filmleri temsil edecek.

Son 2 yılın Altın Palmiye Ödüllü filmleri Oscar yarışında da öne çıkmayı başardılar. Geçen yıl “Anora” En İyi Film dahil 5 Oscar, 2023’ün Altın Palmiyeli filmi “Bir Düşüşün anatomisi / L’anatomie D’une Chute” En İyi orijinal Senaryo dalında Oscar Ödülü kazandı. Bu yıl Festival Başkanı İris Knobloch’un eşliğinde yaptığı basın konferansında, Festival Genel Direktörü Thierry Frémaux, ana yarışmanın ilk 19 filmini ilan etti. Önümüzdeki günlerde buna birkaç film ekleneceğini söylemeyi ihmal etmedi. Frémaux : “Cannes yazarlarına sadık büyük bir yayınevi gibidir: Seçtiği, sevdiği, ödüllendirdiği yönetmenleri ilgiyle, merakla izler” dedi.

Nitekim ilan edilen listede Dardenne Kardeşler, Julia Ducournau, Kleber Mendonça Filho, Mario Martone gibi Cannes müdavimlerinin yer almasına kimse şaşırmadı. Bu yıl Altın Palmiye Ödüllü 2 yönetmen bir yenisini almak için yarışacak. Bunlardan Jean-Pierre ve Luc Dardenne 3. Altın Palmiye Ödülünü kazanırsa Cannes Tarihinin 3 Altın Palmiye’ye ulaşan ilk yönetmenleri olacaklar. Julia DucournauTitane”ın ardından büyük ödüle kavuşursa “Çifte Altın Palmiyeli Yönetmenler Kulubünün” yeni üyesi olacak.

ROBERT DE NİRO’YA

ONURSAL ALTIN PALMİYE

Amerikalı aktör, yönetmen, yapımcı Robert De Niro 78. Cannes Film Festivali’nin Açılış Galasında tüm kariyeri için Onursal Altın Palmiye Ödülü’ne layık görülecek. Başrolünü oynadığı 2 filmin Altın Palmiye Ödülü’nü kucakladığı, 2011’de jüri başkanlığı görevini üstlendiği Cannes Film Festvali’ne, Robert De Niro bu kez kişisel Altın Palmiye Ödülü ile almak için gelecek. Kanımca yaşayan en iyi erkek karakter oyuncusu olan Amerikalı aktör, karizması, oyun gücüyle sinemanın efsanesi haline geldi. De Niro kendisine tebliğ edilen bu yeni ödülü hakkında : “Cannes Film Festivali’ne karşı çok güçlü duygularım var. Özellikle bugün, dünyada bizi ayıran çok şey varken, Cannes bizi bir araya getiriyor: Hikaye anlatıcıları, sinema sanatçıları, hayranlar ve sektördeki arkadaşlar. Sanki evime döneceğim.

Cannes Film Festivallerindeki 60 yıllık tanıklığım bana sinema sanatçılarının Cannes duraklarındaki serüvenlerini izlemek keyfini yaşattı. 1976 yılında 2 yarışma filminin baş aktörü olarak geldiği Cannes’da ilk kez gördüğüm Robert De Niro, bu filmlerin ilki “Taksi Şoförü / Taxi Driver” ile Martin Scorsese’nin yanında Altın Palmiye Ödülü’nde pay sahibi sıfatıyla sahneye çıkmıştı. Yer aldığı 2. film yarışma dışı gösterilen Bernardo Bertolucci’nin “1900 / Novecento”suydu. Kariyerinin başında Brian De Palma’nın ilk filmlerinden itibaren De Niro, yüz hatlarını anti-kahraman karakterlere ödünç verdi. De Niro’nun oyunculuğu kadar De Palma’nın stilini yansıtan filmlerde, şiddetin karizmatik bir sükunetten doğduğu görülür. Çünkü New York’ta ressam- sanatçı bir ailenin çocuğu olarak geçirdiği bohem gençlik yıllarından itibaren, davranış ve ahlak kurallarıyla dolu bir sokak tavrı çizmişti ki, bu tavır ilk performanslarının özünü oluşturacak ve daha sonra Martin Scorsese’nin kamerası önünde gelişecekti.

Bu uzun soluklu efsanevi sinemasal dostluk, 1973’te Küçük İtalya mahallelerini konu alan “Arka Sokaklar / Mean Streets” filmiyle başladı. Küçük bir hayduttan mafia babasına dönüşen De Niro, filmografisinde İtalyan-Amerikan mafyası figürlerine doğal otoritesini her zaman yansıtmış, hatta bunları kendi imzası haline gelmiştir. Ve ertesi yıl sinema tarihinin en önemli rollerinden biriyle, Francis Ford Coppola’nın “Baba / The Godfather, Part 2” filmiyle genç Vito Corleone’yi canlandırarak, Marlon Brando karakterinin ilk yıllarını taklit etmeden yorumlama mücadelesini başarır. Bu performansıyla da ilk Oscar Ödülü’nü kucaklar. Ödüle layık görülmesinde, oyunculuğundaki mükemmelliyetçiliğin büyük payı vardı. Nitekim 3 yıl sonra “Taksi Şoförü” için, New York taksi şoförü ehliyetini almak için sınava girmişti. Travma geçiren savaş gazisi Travis olarak, ayna karşısında suretiyle yaptığı konuşma sahnesi sinema tarihine geçmişti.

De Niro’nun rollerine olan yatırımı, M. Scorsese ile işbirliği devam ettikçe efsaneleşti: “New York, New York” için saksafon çalmayı öğrendi, kendisine 2. Oscar Ödülü’nü getiren “Kızgın Boğa / Raging Bull” filmi için 30 kilo aldı. Jerry Lewis’in komiklik yapmadığı tek film olan “Komedi Kıralı / The King Of Comedy”de, takıntılı TV sunucusu rolünde şaklabanlık yapan Robert De Niro idi. 1983 yılının Cannes Festivali açılışını yapan bu filmde, 2 ünlü oyuncuyu galada kırmızı halıda, ertesi gün basın konferansında yan yana görmüştüm. 3 yıl sonra Roland Joffe’nin tarihi epik filmi “Misyon / The Mission” için Cannes’a gelen De Niro, sahnede Altın Palmiye Ödüllü ekibin içindeydi. İlk yönetmenlik denemesini 1993’te “Once Upon A Time İn The Bronx”ta en sevdiği temalardan birini ele aldı : bir mahallenin şiddet ve ebeveynlik arasındaki toplumsal ilişkileri nasıl şekillendirdiği. 13 yılın ardından yaptığı 2. uzun metrajlı filmi “The Good Shepherd” bir siyasi casusluk dramasıydı.

Eşitlikçi ve hümanist bir toplumun ateşli bir savunucusu olarak, De Niro kariyerinde sürekli olarak Amerikan toplumundaki şiddeti araştırdı ve bu filmlerde organize suçun yeni sapkınlığını, devletin çöküşünü, Vietnam Savaşı’nın travmasını ve gösteri toplumunun ruhları nasıl manipüle ettiğini gösterdi. Michel Camino’nun 5 oscar Ödüllü efsane filmi “Avcı / The Deer Hunter”de (1978) De Niro Pensilvanya’daki küçük bir çelik kasabasındaki genç erkeklerin Vietnam Savaşıyla altüst olan hayatlarını gözlere seren travmanın kurbanı askerlerden birini canlandırmıştı. Donald Trump’ın 2. dönem başkanlık kampanyası sırasında, kendisine karşı olduğunu her fırsatta dile getirdi. 13 Mayıs’ta Cannes Film Festivali’nin açılış töreninde Onursal Altın Palmiye Ödülü’nü alacak olan De Niro ertesi gün Debussy salonunda verilecek ustalık sınıfında festival katılımcılarıyla bir araya gelecek.

ROBERT DE NİRO
ROBERT DE NİRO

JULİETTE BİNOCHE JÜRİ BAŞKANI

Cannes Film Festivali tarihinde ilk kez üst üste 2 yıl jüri başkanlığını bir kadın üstlenmiş olacak. Geçen yıl Amerikalı Greta Gerwig’den sonra bu yıl görevi Fransız aktris Juliette Binoche üstlenecek. 1997’de “İngiliz Hasta / The English Patient” ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar ve Bafta Ödülleri, Berlin Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu seçilen Binoche, Cannes’da 2010’da “Aslı Gibidir / Certified”, 1993’te Venedik’te “Üç Renk, Mavi / Trois Couleurs, Bleu” ile aynı ödülleri kucakladı. Juliette Binoche, Fransa’nın en saygın oyuncularından biri olmasının yanı sıra uluslararası alanda da jenerasyonunun en önemli isimlerinden.

Oyuncu, Michael Haneke, David Cronenberg, Anthony Minghella, Abbas Kiarostami, Olivier Assayas, Leos Carax, Claire Denis, Naomie Kawase ve Hirokazu Kore-Eda gibi çok önemli ve usta yönetmenlerle çalıştı. Jüri Başkanlığı hakkında konuşan Binoche, “Bu deneyimi jüri üyeleri ve izleyicilerle paylaşmayı sabırsızlıkla bekliyorum. 1985’te genç bir oyuncu olarak Cannes’a ilk kez adım attım, 40 yıl sonra jüri başkanı olarak döneceğimi hayal etmezdim.” dedi. Binoche’un 40 yılı aşan kariyeri, 1985’te Cannes’da gösterilen André Téchiné’nin “Randevu / Randez-Vous” filmiyle başladı. Cannes’a olan bağlılığını sıkça dile getiren oyuncu,kendisini “Cannes Film Festivali’nde doğmuş biri” olarak tanımlıyor. En son 2023’te Tran Ang Hung’un “Şeflerin Aşkı / La Passion de Dodin Bouffant” filmiyle festivalde yer aldı ve yapım En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandı.

15 yıl önce Juliette Binoche 63. Cannes Film Festivali afişinde yer aldı. Aynı zamanda Avrupa Film Akademisi Başkanı olarak seçilen Binoche, eğitim, göçmen hakları ve İrandaki insan hakları konularında aktif bir ses olmayı sürdürüyor. Sinema kariyerinin yanı sıra televizyonda da boy gösteren Binoche, “The Staircase” ve “The New Look” dizilerinde yer aldı. Fransa’da #MeToo hareketinin önde gelen destekçilerinden biri olarak da biliniyor. Juliette Binoche 1964’te Paris’te öğretmen ve oyuncu bir anne ve heykeltraş, yönetmen ve oyuncu bir babanın kızı olarak doğdu. Oynadığı 90 rol içinde beni en çok etkileyen, Krzysztof Kieslowski üçlemesi “3 Renk / trois Couleurs”ün ilk ayağı “Mavi / Bleu”deki olağanüstü performansıydı.

JULİETTE BİNOCHE

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz