Metruk Adam
YAŞAMA TUTUNMA MÜCADELESİ
“Metruk Adam”, adaletsiz başlayan hikayesine karşılık karakterlerinin yaşama tutunma çabasıyla izleyicilere motivasyonel bir misyon yükleyen, duygusunu iyi yansıtabilen oyunculara yer veren, yorucu olmayan ve yoğunluğuna varabileceğimiz bir drama bizleri misafir eden ve standart fakat iyi kurgulanmış bir hikaye ile bizleri tanıştıran bir yapım.
Yaz Sonlarının Hediye Filmi
Asi (2007), Yaprak Dökümü (2008), Suskunlar (2012), İntikam (2013), Poyraz Karayel (2015), Bu Şehir Arkandan Gelecek (2017) ve Masumlar Apartmanı (2020) gibi yerli ve bilinen birçok televizyon dizinin ve Zeynep’in Sekiz Günü (2007) filminin ülkemize kazandırılmasını sağlayan Çağrı Lostuvalı’nın yönetmenliğini ve yine söz konusu dizilerin birçoğunda birlikte çalıştığı Deniz Madanoğlu ile başarılı yönetmen Özcan Alper’in ödüllü son filmi “Karanlık Gece“nin de yapımında yer alan ve yazar kimliği ile tanınan Murat Uyurkulak’ın senaryosunu üstlendiği “Metruk Adam” filmi, dün itibariyle Netflix online platformu üzerinden yayınlandı. Çekimleri uzun zaman önce tamamlanan, tanıtımları Netflix platformunca sıklıkla tekrarlanan ve evveliyatında iyi işlere imzasını taşımış teknik ekibi bir araya getiren filmin yayına girmesi seyircisi tarafından merakla bekleniyordu.
Filmin başrolünde, televizyon dizisi “Yalı Çapkını (2022)” dizisiyle ünlenen ve bu ününü internet dizisi “Şahmaran (2023)” ile devam ettiren Mert Ramazan Demir boy göstermekteyken, oyuncu kadrosunda Ada Erma, Rahim Can Kapkap, Ercan Kesal, Burcu Çavrar ve Edip Tepeli gibi isimler bulunuyor. Ekrana ve perdeye yakışarak izleyicisine iyi bir duygu aktarımı yaptığını düşündüğüm Mert Ramazan Demir’in, gelecek vaat eden küçük oyuncu Ada Erma ile bir araya gelişini iyi bir cast seçimi şeklinde değerlendirmek mümkünken, Edip Tepeli ve Ercan Kesal gibi halihazırda usta oyuncuların filmde emeğinin geçmesi filmin bir diğer artı yönü olarak kabul edilebilir.
Filmin Hikayesi
Film, yıllar önce ailesi tarafından üzerine atılan suç neticesinde 15 yıl cezaevinde kalmak zorunda kalan Baran’ın (Mert Ramazan Demir), yeniden özgürlüğüne kavuşmasını, hayata attığı bu yeni adımda içinden geçtiği hesaplaşmaları ve geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalmasını konu ediniyor. Henüz çocuk denilebilecek bir yaşta ailesinin onu sürüklediği bu kördüğümün çözülmesi, yıllarca içinde biriktirdiği öfkenin affetme duygusuna evrilmesi ve benliğiyle olumlu bir şekilde ilişkilenme çabası filmin odak noktasını oluşturuyor. Tahmin edebileceğimiz üzere, film bir dram filmi ve türünün hakkını da fazlasıyla biz seyircilere sunuyor. Çalınan bir çocukluktan kalan ayak izlerini, artık 29 yaşında bir yetişkin olan Baran’ın hikayesine tanıklık ederek sürmenin filmi “Metruk Adam”..
Aile İçinde “Bir Adalet” Sorunu
Film, abisi Fatih’in (Edip Tepeli) trafik kazası sonucu birini öldürmesiyle meydana gelen suçun ailesi tarafından bir krizin çözümü olarak Baran’ın ortaya atılması, haksız yere emniyet görevlilerine teslim edilmesi ve bu suçu işlemediğine dair aile bireylerinden bir atılım gelmediği için onun sessizce durumu kabullenmesiyle açılışını yaparken, etkileyici ilk sahnenin akabinde filmin zaman ilerlemesi yaptığını ve Baran’ın haksız yere kaldığı cezaevinden ayrıldığını görüyoruz. Onun cezaevinde geçirdiği zamana ilişkin filmin bütününde çok az bir bölüm ayrılmış ve filmin bu zaman dilimine ilişkin tek vermek istediği, Baran’ın ailesinin seçtiği bir kurban olarak işlemediği bir suçu işlediğine yönelik haksız ve adaletsiz bir biçimde cezaevinde 15 yıl geçirmek durumunda kaldığı öncül bilgisi. Filmin tamamı, ilk dakikalarında alınan bu bilgi temelinde seyircisinin gözünde şekilleniyor ve karakterin içinde bulunduğu öfke, hayal kırıklığı ve çaresizlik duygularıyla empati kurmak suretiyle filmin geri kalanını izlemeye koyuluyoruz. Her ne kadar cezaevi dönemi hakkında bir fikir edinemesek de, geçirdiği yıllar için bir varsayım yaparak Baran’ın geçmişteki büyük kısmı ondan çalınan yeni bir hayatın eşiğinde atmak üzere olduğu adımı fark ediyoruz.
Filmin hikayesi, aile içi girdaplara, karmaşık ilişkilere, ödenmesi gereken bedellere, üstü örtülen yaşantılara, sessiz kabullenişlere, aile içi bazı bireylerin daha öncelikli hale getirilmesine, üzerine düşünmeden yapılan girişimlere, göz yummalara, bireylerin birbirlerine olan kırgınlıklarına, küsmelerine, dinmeyen acılarına, gizli kayıplara, ortaya çıkması için teşvik edilmeyen ve engellenen becerilere ve yiten hayallere bir atıf niteliğinde. Ailesinin büyük erkek çocuklarını korumak amacıyla küçük erkek çocuklarını “suçu işleyen kişi” olarak öne sürmeleriyle, Baran’ın sadece cezaevinde geçen onbeş senesi ile değil, tüm aile bireyleri ile olan bağının kaybolmasını izlerken, aile ilişkilerinin getirdiği dinamiklerin bir parçası olmak ve bu dinamiklerin hüzünlü sonuçlarını göğüslemek hakkında gerçekleştirdiğimiz bir muhakeme içerisine giriyoruz.
İçimizdeki Hapishaneler
Cezaevi çıkışı Baran’ı karşılayan, anne ve babaları vefat ettiği için artık birbirlerinden başka kimselerinin olmadığını söyleyen ve onu eve davet eden abisi, Baran’dan beklediği ya da beklemediği bir reddetme tepkisiyle karşılaşıyor. Baran’ın bu tutumu yeni hayatına bağımsız bir şekilde devam edeceği hakkında bir yanıt olsa da, abisinin de yıllarca kendini asla affetmediği bir hapishanenin içinde kaldığı ve vicdanı rahat olmadığı ve gözlerinin içine bakamadığı için Baran’ın onu görmezden gelişinin aslında bir ceza değil iyilik olduğu söylemini işitmek mevzu bahis oluyor. Seneler içerisinde mühendis olan, iyi bir evde iyi şartlarda çekirdek ailesiyle birlikte yaşayan ve bir kız çocuk sahibi abisinin kızı Lidya (Ada Erma) da Baran’ın ikna edilmesi sürecinde aktif bir rol üstleniyor. Öfkesinin dahi abisinin iyiliğine hizmet ettiği fikrine kapılan Baran geçmişi ile yollarını yeniden kesiştiriyor ve cezaevinde kaldığı zaman boyunca kaçındığı tüm hesaplaşmaların ve aile bağlarının içerisinde buluyor kendini. Baran’ın abisinin ifadelerinin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını kestiremediğimiz fakat vicdanlarımızın, çarpıtılmış inançlarımızın ve dile getiremediğimiz düşünce / duygularımızın şahsi hapishanelerimizin tuğlalarını döşediğini bildiğimiz yerde, Fatih karakterinin geçmişteki hatasının bedelini karşılama biçimini anlamaya yaklaşıyoruz.
Aidiyet, Kimlik ve Yeni Başlangıçlar
İstemeyerek de olsa abisinin evine yerleşen, abisinin alkol sorunu ve sorumsuz davranışları nedeniyle abisi ile eşi Arzu’nun (Burcu Çavrar) arasında gelişen kavgalara şahit olan ve yüzünü gülümseten yeğeni Lidya’nın hatırına evde kalmaya devam eden Baran; abisinin eşi tarafından evdeki varlığı hoş karşılanmadığı ve emanet bir eşya misali aidiyetsiz kaldığı için evi terk etmek zorunda kalıyor. Cezaevinden tanıdığı arkadaşı Esat’tan (Rahim Can Kapkap) aldığı güç ile bir tamirhane dükkanı açmaya dair hayallerinin peşine düşse ve biriktirdiği sınırlı parası bir dükkan açmaya elvermese de, sınırlı birikimden ziyade dükkan açmasının önündeki engel tamirhane dükkanlarının olduğu sanayi bölgesinde onu bir “katil” olarak karşılayan kimliği oluyor. Dolayısıyla tamirhane dükkanı açma hayali uzunca bir süre bir hayal olarak kalma halini sürdürüyor.
Abisi ile ailesinin çıktığı tatilde elim bir kaza sonucunda, yengesinin vefatı ve abisinin komaya girmesini takiben ise var olan mevcut yaşamsal problemlerine yeğeni Lidya’nın bakımı eklemleniyor. Kendisinin dahi yaşamını zor idame ettirdiği noktada, Lidya’nın bakımını üstlenmek için yeterli kaynaklara sahip olmayışı onun kurum bakımı altına alınması gerektiği düşüncesini aklına sokarken, bu düşüncesinden vazgeçerek şahsi yaşam mücadelesini Lidya’nınki ile birleştirmesi zaman almıyor. Hastane masrafları, evin uzun zamandır ödenmeyen kirası, dükkan için biriktirdiği parayı dolandırılma sonucu kaybetmesi ve hayalindeki tamirhane dükkanını açmak bir yana dursun düzenli bir iş dahi bulamaması gibi hayatlarını oldukça zorlaştıran durumlarla karşı karşıya kalmak ikili adına hasıl oluyor. Borçları ödemek için eşyalarını sattığı boş evde yeğeni ile beraber bir süre kalması; yaşamda yapılan yeni başlangıçların içi bazen çıplak kalmış ve boşaltılmış bir evi anımsattığı hissiyatının biz izleyicilerde oluşmasına sebebiyet veriyor.
Temsiller ve İyileşme Adımları
Filmin ikinci yarısından itibaren, Baran ile Lidya’nın tüm güçlüklere rağmen hayatta kalmak için gösterdiği uğraş, başrolünü dünyaca ünlü oyuncu Will Smith‘in üstlendiği ve Gabriele Muccino yönetmenliğini yaptığı 2006 yapımı “The Pursuit of Happyness” filmini hatırlatıyor. Sıfır noktasından aldıkları yolda, barınma ve yeme-içme gibi en temel ihtiyaçlarını gidermekle ilgili yaşadıkları güçlükleri el ele aşmaya çalışıyorlar. Baran’ın geçmişinden bu yana taşıdığı yaraları iyileştirmek ve iyimserliğini korumak için beslendiği kaynak Lidya’nın ta kendisi. İkili arasında çocuk ile yetişkin rolleri iç içe giriyor, yer değiştiriyor ve geçişken bir hal alıyor. Yaşamak, var olmak, aşmak ve gelişmek için birbirlerine duydukları gereksinimin farkındalar ve bundan mahcubiyet duymak yerine aralarındaki ilişkiye kırılmaması gereken bir kristal muamelesi yaparak özenle sahip çıkıyorlar.
Baran’ın Lidya ile kurduğu özel ilişkiyi farklı bir açıdan yorumlamak ve Lidya’yı Baran’ın bir dönemini kaybettiği ve koruyamadığı şahsi çocukluğu olarak ele almak mümkün. Bir bakıma, Lidya ile olan ilişkisi, şahsi çocukluğu ile olan ilişkisine denk düşüyor. Filmin yolculuğunda, sahip çıkmaya ve kayıplarından dolayı iyileştirmeye çalıştığı çocuk hem Lidya hem de kendi çocuk hali. Çünkü, hala kaybettiği çocukluğunun yasını tutuyor Baran. Her olumsuz deneyimde, her cümlede ve her yenilgide yasının kabuk bağlamış yarası açılıyor. Bu nedenle, Lidya’yı iyileştirirken yaralarını da iyileştiriyor ve onu büyütürken yarım kalan çocukluğunu da büyütüyor.
Onarmanın Gücü
“Dünyanın en güçlü kahramanı kimdir?” diye soruyor Lidya. “Örümcek adam mı?” diyerek bir çocuğun dünyasından pencereye bakmak kaydıyla soruyu cevaplayan Baran ise, Dünyanın en güçlü kahramanının tamir eden olduğunu öğreniyor ondan. Baran’ın Lidya ile hayatının paralel ilerlediği bu evrede, bilgisayar ve araba gibi nesneleri tamir etme özelliği ile ilişkileri tamir etme özelliği üst üste geliyor. Küçük bir çocuktan, nesnelere karşı kullandığı tamir etme becerisini geçmişten bu yana sırtında taşıdığı kırgınlıkları, küskünlükleri ve kapatılmayan hesaplaşmaları için de kullanabileceği yönünde tavsiye alıyor. Bir kız çocuğunun yaşamına dokunmasıyla birlikte, uzun süredir soğukta kalan elleri ısınıyor. Ama en çok da bu ilişkiye hayatında yer açmakta bir beis görmemesiyle, içinde yeşermesine izin vermesiyle ve hayatına buyur etmesiyle.. Tamir etmenin ve onarmanın, ancak Dünyanın en büyük kahramanının yapacağı şey olduğunu bilerek.
Metruk Bina ve Metruk Adam
Tamirhanede uzun süredir kimse tarafından tamir edilemediği için bekletilen Mustang’i tamir etmeye yeltenmesinin karşılığında, arkadaşı Esat’ın çalıştığı tamirhane dükkanının sahibi ve başarılı oyuncu Ercan Kesal’ın hayat verdiği Musa Usta ile hikayelerinin özdeşleştiğiyle ilgili ustanın geliştirdiği inanca bağlı olarak başta kurdukları gerilimli ilişkinin bir baba-oğul ilişkisine evrilmesiyle ustanın yanında çalışmaya başlıyor Baran. Lidya ile verdikleri ayakta kalma mücadelesinde Musa Usta’nın desteğini alıyor ve bir büyüğünden yardım alırcasına bu yardımları kabul ediyor. Bu esnada, dükkana gelip giderken gözüne metruk bir bina ilişiyor. İçinde yaşanmadığına inanılan ve yıkılmaya yüz tuttuğu için dikkate alınmayan. Metruk bina ile Baran’ın metruk adamlığı birbirine benziyor. Baran’ın içinde de kendi benliği de dahil olmak üzere kimse yaşamıyor ve ruhunun derininde kimse nefes almıyor. Filmin sonlarına yaklaştıkça, bir gün, yanından geçerken, metruk binanın içine tekrar göz atma ihtiyacı duyuyor Baran ve içerde yaşamaya başlayan kedi yavrularını görüyor. Tıpkı, onun yıkılmaya yüz tutan metruk adamlığının içinde yaşayan Lidya gibi. Bu binayı, tamirhaneye dönüştürmek için uğraşıyor ve hayaline ulaşıyor. Artık bina da, Baran da “metruk” olmaktan çıkıyor.
Filme Dair
“Metruk Adam”, adaletsiz başlayan hikayesine karşılık karakterlerinin yaşama tutunma çabasıyla izleyicilere motivasyonel bir misyon yükleyen, duygusunu iyi yansıtabilen oyunculara yer veren, yorucu olmayan ve yoğunluğuna varabileceğimiz bir drama bizleri misafir eden ve standart fakat iyi kurgulanmış bir hikaye ile bizleri tanıştıran bir film olmuş. Hikaye bir son değil başlangıç hissi ile seyircisini uğurluyor ve bu başlangıç duygusu devam etmesi beklenen umutlu gelişmeleri aşılamaya hizmet ediyor. Zaman ayırarak izleme deneyimine bir şans vermek isteyenler izleyebilirler. Şimdiden herkese iyi seyirler.
Yönetmen : Çağrı Lostuvalı
Senaryo : Deniz Madanoğlu, Murat Uyurkulak
Müzik : Jingle Jungle
Oyuncular : Mert Ramazan Demir, Ada Erma, Rahim Can Kapkap, Ercan Kesal, Burcu Çavrar, Edip Tepel
Türkiye / Dram / 91 Dk.