Gündüz Apollon Gece Athena
GÜNDÜZ HAYALETLER, GECE HAYALLER!
‘Gündüz Apollon…’ bir kadın tarafından yazılmış, yönetilmiş, daha çok kadın başkarakterler üzerinden ilerleyen ve kadın duyarlılığı ile çekilmiş başarılı bir film. Senaryosu, derli toplu yönetmenliği ve başarılı oyunculukları ile izlenmeyi hak eden bir yapım. Üstelik bizce sadece kadın haklarını savunmaya çalışan ve belli ölçülerde bir propaganda filmi tek düzeliğine inen bir yapım da değil!
KORKU FİLMLERİNİN TAMAMEN DIŞINDA KALAN BİR DRAMA
İlk bakışta korku sinemasının ‘temel taşlarından’ biri olan hayaletler, aynı zamanda beyaz perdeye yansıtılma açısından da belki de en fazla çeşitliliğe sahip figürdür: en klasik ve artık biraz ‘eskimiş’ beyaz çarşaflı ve zincirli temsillerini bir kenara koyarsak sinemada daha çok yaşayan ölüler, korkutucu yaratıklar vb. gibi tasvirlerle karşımıza çıktı. Bizim sinemamızda ise ilk sırayı kuşkusuz ‘cinler’ alır!
Bu hafta sinema salonlarımıza uğrayan Emine Yıldırım’ın yazıp yönettiği ‘Gündüz Apollon, Gece Athena..’ filmi ise korku türünün tamamen dışında olan bir dram olarak adlandırılabilir. Korku filmlerinden ve hayaletlerden bahsederek bir giriş yapmamızın nedenini ise, aslında birbiriyle çok alakasız görünen iki film türünün aynı öğeye bir anlamda ‘sarılması’, daha doğrusu bir dramın hikayesini kurmak için korku filmlerinin ana öğelerinden birini ödünç alması oluşturuyor.
Film, Emine Yıldırım’ın yönetmenliğini üstlendiği ilk yapım fakat bilindiği üzere kendisi sinemaya yabancı bir isim kesinlikle değil. Hatta birçok önemli bağımsız filmde senarist olarak imzası bulunuyor. Dolayısıyla ‘Gündüz Apollon…’ filminde de asıl dikkatimizi çeken işlediği konu ve getirdiği açılımlar oluyor.
BİR ARAYIŞ HİKAYESİ…
Konuya bakacak olursak: Defne, kırklı yaşlarda, kendini yollara vurmuş, antik kentleri gezerek kendisini küçük yaşta yetimhaneye bırakmış annesinin izini arayan yalnız bir kadındır. Ancak kendisinin doğaüstü bir gücü de vardır: değişik nedenler yüzünden ölmüş ve ‘arafta’ kalmış hayaletler ona eşlik etmekte ve bazı konularda yol göstermektedir. Normal ve yaşayan insanlar gibi görünen bu hayaletler, Defne’ye (onun aracılığıyla) geçmiş hayatlarındaki pişmanlıklarını gidermek ve aileleriyle olan sorunlarını çözmesi karşılığında annesinin izini bulmak için yardım teklif ederler. Bu duygusal ‘alış-veriş’ Defne’nin hayatında yeni kapılar açacaktır.
Senaryo bizi en başta gerçekten şaşırtıyor : çünkü daha yolculuk sırasında bile Defne’ye eşlik eden bu karakterlerin aslında ölmüş olduklarını ve Defne dışında kimsenin onları duyup görmediğini kavramamız biraz zaman alıyor. Bu beklenmedik ortam kurulduktan sonra ise hikayenin içine belli bir mizah katılıyor. Ama bu mizah hikayeyi basit bir komedi sınıfına sokmaktansa, filmdeki dram tonunun içinde ferahlatan hoş sekanslar sağlıyor.
Bu arada filmin bu açıdan hakkını vermemizde de yarar var : bu tarz bir film senaryosunun içinde yer alan hayaletler gibi beklenmedik varlıklar hikayeyi daha korkutucu, daha ‘light’ ve gırgır veya daha da ‘trajik’ bir hale kolayca dönüştürebilecekken yönetmen asla bu tuzaklara düşmüyor, anlatmak istediği konunun adeta ‘dizginlerini elinde tutarak’ dozunda bir anlatım yaratmayı başarıyor.
AİLE DIŞINA TAŞMAK…
Filmde umut verici ama aynı zamanda sonu getirilmemiş bir detay da var. Defne’nin hayaletler için ‘aracı’ olduğu meseleler genelde hep aile içi boyutunda kalıyor: kızını çocuk yaşta terk etmiş bir anne veya belki de ömrü boyunca kocasıyla iletişim kuramamış bir kadın gibi…
Bu karakterlerin biraz dışında kalan ve bizce daha da üstüne gidilmesi gereken kişi Hüseyin karakteri gibi duruyor. Bu karakterin de ailesiyle ‘layığıyla’ vedalaşma gibi bir derdi var, fakat kendisinin bir siyasi suçlu olduğunu ve muhtemelen hapishanedeki kötü muameleden öldüğünü tahmin ediyoruz. Bizce bu tarz örneklerin biraz çoğalması filmi sosyolojik ve politik açıdan daha derin sulara açabilirdi.
Bir de bu hayalet grubunun üyesi olan bir antik dönem rahibesi var ki, biz kendi adımıza hikâyeyi ağırlaştıran ve filmin mitolojiye gönderme yapan ismiyle bir bağlantı kurması dışında yararı olmayan bir karakter olduğunu düşünüyoruz.
‘Gündüz Apollon…’ bir kadın tarafından yazılmış, yönetilmiş, daha çok kadın başkarakterler üzerinden ilerleyen ve kadın duyarlılığı ile çekilmiş başarılı bir film. Senaryosu, derli toplu yönetmenliği ve başarılı oyunculukları ile izlenmeyi hak eden bir yapım. Üstelik bizce sadece kadın haklarını savunmaya çalışan ve belli ölçülerde bir propaganda filmi tek düzeliğine inen bir yapım da değil!
Yönetmen / Senaryo : Emine Yıldırım
Görüntü Yönetmeni : Barış Aygen
Kurgu : Selda Taşkın
Müzik : Barış Diri
Oyuncular : Ezgi Çelik, Barış Gönenen, Selen Uçer, Gizem Bilgin, Deniz Türkali, Lale Mansur, Melih Düzenli, Neyra Kayabaşı
Türkiye / Dram-Komedi / 112 Dk.