Filmekimi 2025 Filmleri

SİNEMA ŞÖLENİ BAŞLIYOR

Filmekimi Festivali 3 – 12 Ekim arasında gerçekleşecek

Filmekimi’nin zengin programında bir Altın Palmiye ve bir Altın Aslan Ödüllü film var. Venedik ve Cannes Festivallerinin ödül kazanan, kaliteleriyle öne çıkan filmleri City’s, Atlas, Kadıköy ve Paribu Art salonlarında izleyebileceğiz.

THE DİSAPPEREANCE OF JOSEF MENGELE

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 24. kez düzenlenecek, sonbaharın temsilcisi Filmekimi Festivali, bu yıl İstanbul’da 3- 12 Ekim tarihleri arasında sinemaseverlere bir film şöleni sunacak. Filmekimi Ankaralı, İzmirli, Eskişehirli sinefillere de hitap edecek. Geçen haftaki yazımızda festivali izlemek isteyen okurlarım için programda yer alan bazı Venedik ve Cannes Festivalleri filmlerinden bahsetmiştim. Bu yazımda Ekim ayının bu en önemli sanat etkinliğinde yer alacak bazı filmlerden bahsedeceğim. 78. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı gösterilen, ünlü Rus yönetmen Kirill Serebrennikov’un çok beğenilen “Josef Mengele’nin Kayboluşu / The Disappereance of Josef Mengele” ile başlayalım.

Ölüm Meleği” olarak adlandırılan, Nazi Almanya’sının Auschwitz imha kampının garnizon doktoru Josef Mengele, sayısız işbirikçisi gibi 2. Dünya Savaşı sonrası Güney Amerika’ya kaçıp sığınmayı başarmıştı. Film, savaşı izleyen yıllarda Arjantin, Brezilya, Paraguay’da kimliğini gizleyerek hiç suçlanmadan ve yakalanmadan hayatını sürdüren bu Nazi subayının izini sürüyor. Kirill Serebrennikov filminde, mahkumlar üzerinde yaptığı insanlık dışı deneyimlerle tanınan en kötü şöhretli Nazi savaş suçlularından birinin,son derece özenli ve sistematik bir düzen kurarak hayatta kalmayı başardığının gizemine eğiliyor. Rus yönetmen senaryosunu Olivier Guez’in kitabını referans alarak yazdığı filmi daha önce yaptıkları gibi uzun süreli (135 dk.) “Saul’un Oğlu / Saul Fia” Oscar Ödüllü başyapıtının yaratıcısı Macar yönetmen Laszlo Nemes’in son filmi “Yetim / Orphan” Filmekimi programının ağır toplarından biri. NemesGünbatımı”ndan 6 yıl sonra yeniden tarihten bir hikayeyi beyazperdeye aktarıyor. Savaş ve isyan sonrası yaralarını sarmaya çalışan bir ülkenin portresini duygusal bir büyüme öyküsüyle birlikte çizel filmin konusu 1957 yılında, komünist rejime karşı başarısız olan ayaklamanın hemen ardından Budapeşte’de geçiyor. Yönetmenin kendi geçmişinden esinlenerek geliştirdiği olağanüstü bir atmosfer yaratan film dünya prömiyerini Venedik’te yaptı.

ORPHAN

“NOUVELLE VAGUE”I KAÇIRMAYINIZ

Richard Linklater’in Godard’ın ilk filmi “Serseri Aşıklar”ın çekim sürecine odaklanan “Nouvelle Vague”ı Filmekimi programının lokomotif filmlerinden biri. ABD’de 10 Ekim’de vizyona girecek bu filmin Türkiye’de dağıtım haklarını satın alan bir şirket yok. İKSV “Sinemaya yazılmış bir aşk mektubu” hüviyetini taşıyan bu olağanüstü filmi sinemaseverlerin beğenisine Filmekimi’nde sunuyor. “Nouvelle Vague” bizleri 1959-60 yıllarının Fransız Yeni Dalga Akımının ilk filmlerini verdiği döneme keyifli bir yolculuğa götürüyor. Frankofon Amerikalı yönetmen Richard Linklater bu akıma saygı duruşunda bulunduğu filmiyle, Jean-Luc Godard’ın yaratıcı sürecini, sinema tarihine olan ilgisini ve farklı anlatım biçimlerine olan merakını ortaya koyma başarısını gösteriyor. Sinema dünyası bu ikonik Fransız yönetmenini bu filmiyle keşfetmişti. 65 yıl önceki bir konuyu ele almasına rağmen “Nouvelle Vague” asla naftalin kokan bir film değil. Tam tersine ince mizahıyla yönetmenin sarsılmaz sinema sevgisini gösteren bir film.

Yeni Dalga Akımının doğuşuna konu alan bu biyografik drama, 1960 tarihli kült film “Serseri Aşıklar” başyapıtının yapım sürecini, dönemin ruhunu ve sinema tarihindeki dönüm noktasını anlatıyor. Linklater sadece filmin çekim aşamasında yaşananları aktarmakla yetinmiyor; sinema tarihinin en gizemli yaratıcılarından biri olan Godard’ın tarzına, ruhuna, kişiliğine de odaklanıyor. Filmde, senaryo yazılımına destek veren François Truffaut, Claude Chabrol’un, filmde oynamayı kabul eden yönetmen Jean-Pierre Melville’in katkılarını da öğrenmiş oluyoruz. Film, Roberto Rossellini, Robert Bresson, Jean Cocteau, Eric Rohmer gibi uluslararası arenanın dev yönetmenleri eşliğinde, izleyicisini Yeni Dalga Akımının kalbine nostaljik bir sinema yolculuğuna davet ediyor. Linklaker, arşivlik bir miras bıraktığı filmiyle Godard’a ve 7. sanata saygı duruşunda bulunurken, sinefillerin kalp atışlarını hızlandıran unutulmaz bir kült filme imza atmış oluyor.

Filmde Yeni Dalga Akımına yön veren sanatçıların hemen tümünün fiziksel benzerliği olan oyuncular tarafından canlandırılması filme inandırıcılık katıyor. “Nouvelle Vague” son yıllarda izlediklerim arasında en mükemmel casting çalışmasına sahip fimlerden biri. Filmin tek ünlü oyuncusu Jean Seberg’i canlandıran Zoey Deutch dışında kalan tüm oyuncular, büyük ölçüde tanınmamış Fransız yeteneklerden oluşturuldu. Belmondo’ya henüz 1 film ve bir TV dizisinde yer alan Aubrey Dullin, Godard’a evvelce sadece 2 küçük rolde gözüken Guillauma Marbeck can veriyor. Kısası uzunuyla aktifindeki 300 filmle sinamanın en prestijli festivallerinde 50 ödül kazanan Jean-Luc Godard’ın kendisine verilen Onursal Oscar Ödülü’nü almaya gitmeyişini kimse yadırgamamıştı.

NOUVELLE VAGUE

FİLMEKİMİ’NİN İDDİALI FİLMLERİ

Rebecca Zlotowski’nin “Özel Hayat / Vie Privée”si, ünlü bir psikiyatrisin hastalarından birinin ölümüyle ilgili bir soruşturma başlatmasını anlatıyor. Bu gizemli, psikolojik cinayet dramasında bu rolü üstlenen Jodie Foster, 20 yıl aradan sonra ilk kez Fransızca bir rolle karşımızda. Bu yıl Cannes ana yarışmasında ödül listesine giremeyen Lynne Ramsay’in “Geber Aşkım / Die My Love” adlı psikolojik draması, yeni anne olduktan sonra psikolojik bir çöküş yaşayan bir kadına odaklanıyor. Bu rolde harikalar yaratan Jennifer Lawrence’a rağmen, bu unutulmuş bir kırsal alanda geçen film vasatı aşmıyor. Sepideh Farsi’nin “Yüreğini Eline Al Ve Yürü”sü, Cannes’ın bir yan bölümünde yer almasına rağmen kendinden çok bahsettiren bir film oldu. Sebebine gelince, filmin merkezindeki foto muhabiri Fatima Hassouna’nın, filmin gösterilmesinden birkaç gün önce Gazze’deki İsrail saldırısında ailesiyle birlikte hayatını kaybetmesi.

ÖZEL HAYAT / VİE PRİVEE

Eva Victor’un senaryosunu yazdığı, yönettiği ve başrolünü üstlendiği “Üzgünüm, Bebeğim / Sorry, Baby” kaliteli bir kara komedi. Film, mezun olur olmaz üniversitede öğretim görevlisi olan genç bir kadının yaşadığı sarsıcı olayın ardından iyileşme sürecini konu alıyor. “Hereditary”, “Midsommar Director”, “Beau İs Afraid” gibi filmeriyle ünlenen Ari Aster’in “Eddington”u bu yıl Cannes ana yarışmasının en sönük filmiydi. Film, 2020’de Covid-19 karantinasının ilk aylarında New Mexico’nun Eddington kentinde küçük bir kasabanın şerifi ile belediye başkanının arasında çıkan bir anlaşmazlıkla, iki komşunun birbirine düşmesini anlatıyor. Joaquin Phoenix, Emma Stone’a rağmen bu karanlık hiciv eleştirmenleri tatmin etmedi. 1986 yılının Hector Babenco’nun “Örümcek Kadının Öpücüğü / Kiss of the Spider Woman”i, William Hurt’e En İyi Yardımcı Erkek Oscar Ödülünü kazandıran, Sonia Braga’ya ün getiren bir başyapıttı. Bill Condon’un remake’i Broadway kasıp kavuran müzikalin sinema uyarlaması. Film aynı hücreyi paylaşan 2 erkeğin sıradışı dostluğunu anlatıyor.

GEBER AŞKIM / DİE MY LOVE

Aktifinde “Blue Valentine” ve “Sound of Metal” gibi seviyeli filmleri olan Amerikalı Derek Cianfrance Filmekimi programında “Çatıda Biri Var / Roofman” adlı biyografik kara komedisiyle yer alıyor. Film, polisten kaçan, bir oyuncak mağazasının çatısında saklanan karizmatik bir suçluyu izliyor. Orada yeni bir kimliğe bürünür ve orada bir çalışanla ilişkiye girerek, hem beklenmedik hem de riskli bir ilişkiye başlar. Gerçek bir hikayeye dayanan filmde Channing Tatum ve Kristen Dunst oynuyor. “Babamın Gölgesi” adlı Nijerya filmi son Cannes Festivali’nde ilk filmini yapan yönetmenlere verilen Altın Kamera Ödülü’nü kazandı. Yönetmen Akinola Davies Jr’un “Lagos’ta kanla yazılmış, canlı ve derin hislerle dolu bir aşk mektubu” olarak tanımladığı filmin konusu, Nijerya tarihinin önemli bir günü olan 24 haziran 1993’te geçiyor.

ÜZGÜNÜM, BEBEĞİM / SORRY, BABY

Yazımı 2 Fransız filmiyle bitireceğim. Cannes Eleştirmenler Haftası Bölümü’nde yer alan Alice Douard’ın “Aşk Mektupları / Des Preuves D’amour”un merkezinde ilk çocuklarını 3 ay sonra dünyaya getirecek 2 kadın var. “Thelma ile Louise”i akla getiren film oldukça duyarlı, duygusal ve şiirsel olmanın yanı sıra mizahi öğeler sayesinde romantizmi de neşeyi de elden bırakmıyor. Prömiyerini Cannes’da Yönetmenlerin 15 Günü’nde yapan Antony Cordier’nin “Orta Sınıf / Classe Moyenne”in konusu Güney Frasa’nın havuzlu bir villasında geçiyor. Hırsın, inadın, açgözlülüğün, zenginlik ve kibrin tavan yaptığı, ahlakın dibe vurduğu film Bong Joon Ho’nun “Parazit”ini ve François Ozon’un “Havuz / Swimming Pool”unu akla getiriyor. “Orta Sınıf” komediden trajediye doğru akan bir 21. yüzyıl sosyal sınıf taşlaması.

AŞK MEKTUPLARI / DES PREUVES D’AMOUR
EDDİNGTON

ORTA SINIF 

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz