Sam Mendes bir kez daha Oscar yarışında “1917”
“Though the sky be dark, and the voyage be long, Yet we never can think we were rash or wrong… / Gök siyah ve yolculuk uzun da olsa, aceleci ve hatalı olduğumuzu asla düşünmeyiz” (Shefield’in Fransız bebeğe okuduğu, Edward Lear’in” The Jumblies” şiirinden mısralar)
1965 doğumlu İngiliz yönetmen Sam Mendes, “Jarhead” den 15 yıl sonra “1917” ile tekrar savaş alanlarına dönüyor. Büyükbabası Alfred H. Mendes’in (1897-1991) otobiyografisinde yer alan I. Dünya Savaşı anılarından esinlenerek yazıp yönettiği son filmi “1917”, Altın Kürede En İyi Film ve En İyi yönetmen Ödüllerini aldıktan sonra Oscarlarda En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Orijinal Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Orijinal Müzik, En İyi Yapım Tasarımı, En İyi Ses Kurgusu, En İyi Görsel Efekt ve En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı adaylıkları ile en iddialı yapımlar arasında yer aldı.
I. Dünya Savaşı’nın doruk noktasında Fransa’da çarpışmakta olan İngiliz çavuşlar Schofield (George MacKay) ve Blake’e (Dean-Charles Chapman) neredeyse imkânsız bir görev verilir: Zamana karşı yarışarak düşman bölgesini geçip, Almanların her türlü iletişim hattını kestiği komşu birliğe hayati önemde bir mesaj ulaştırmak. Düşmanın sahte bir geri çekilmeyle tuzak kurduğu birliğin şafakta başlatacağı saldırıyı durduracak olan bu mesaj, aralarında Blake’in teğmen ağabeyinin de bulunduğu 1600 askerin ölüme gitmesini engelleyecektir. İkili kısa sürede yıkılmakta olan terk edilmiş bir düşman siperinden geçecek, üzerlerine düşen düşman uçağından parçalanmadan kurtulmayı başaracaktır. Filmin ikinci yarısında yalnız başına devam etmek zorunda kalan Schofield, nerede olduğunu göremediği keskin nişancıyı vurmak, çıplak elleriyle bir adamı öldürmek, bir nehrin kudurmuş sularına atlamak ve etrafında bombalar patlarken cephede zorlu bir yarışa girmek zorunda kalacaktır…
İkilinin ve özellikle serüvene gönülsüzce katılmışken sorumluluğu yüklenmek zorunda kalınca görevi hayatı pahasına başarma savaşı veren Schofield’in destansı yolculuğuna izleyicilerin an be an birlikte katılması amacıyla Mendes, bütün filmin kesintisiz tek bir uzun plan olarak algılanmasını tasarlamış. Siperlerdeki uzun ve akıcı sahneleri hiç kesmeden çekebilmek amacıyla, 1.5 kilometreyi aşan uzunlukta gerçek siperler inşa edilmiş, çekimler başlamadan önce oyuncularla 6 ay süreyle tekrar tekrar prova yapılmış. İzlenirken oluşan, 118 dakikalık filmin yaklaşık birer saatlik çok uzun iki plandan oluştuğu etkisi, aslında iki yıl önce “Dunkirk”in de kurgusunu yapmış olan Lee Smith’in yarattığı müthiş başarılı bir yanılsama. “1917”yi kurgularken Smith 1948’de Alfred Hitchcock’un “Rope / İp” için yaptığına benzer bir çalışm yapmış; çok uzun planları eklendikleri belli olmayacak şekilde, filmin karanlık anlarında ya da çok yakın çekimlerde birleştirmiş.
Gizlemeye çalışmadığı tek kesinti Schofield’in öldürmeden önce keskin nişancının sıktığı, kulak arkasını sıyıran kurşundan sonra bayıldığı sekans. Schofield, sekiz on saniye süren tam karanlık kısa planın ardından ayıldığında, aradan uzunca bir zaman geçtiği ve gündüzün geceye dönüştüğü görülür. Tabii ki uyanış anından itibaren film, son jeneriklere kadar yine kesintisiz akmayı sürdürür. Mendes’in amacı, savaşı izleyiciye bire bir duyumsatmak onu fiilen savaşın içine sokmaktır ama, inanılmaz akıcı bir kamera çalışmasının ürünü olan o benzersiz sekansların görsel etkisi giderek öyküyü ikinci plana çekmeye başlamıyor da değil. İzledikten sonra neler anlatıldığından çok, nasıl anlatıldığına odaklanmış olmamın filmin bir kusuru olup olmadığını düşündüm.
Sonra, 50’li yılların sonunda Les Cahiers du Cinéma dergisinde henüz sinema eleştirmeni olarak yazmakta olan Louis Malle, Claude Chabrol, François Truffaut, Agnés Varda, Alain Resnais ve Jean-Luc Godard’ın nasıl Goethe’nin Hazreti Süleyman’dan almış olduğu “Rien de nouvau sous le soleil-Güneşin altında yeni bir şey yok” alıntısından yola çıkarak Fransız Yeni Dalga Akımının temellerini attıklarını anımsadım. “Güneşin altında yeni bir şey yoktur, anlatılacak yeni ve özgün bir öykü kalmamış gibidir”. der
Yani Dalgacılar. “Öyleyse artık öyküyü anlatmaktan da önemli olan, nasıl anlatılacağıdır. Anlatılan konudan çok teknik bir üslubun öne çıktığı, yönetmenin kendine özgü dilini yansıtan filmler söz konusudur. Çekimde rastlantılara, doğaçlamalara, tanınmamış oyuncuların doğal tepkilerine açık yeni bir duyarlılık ve dünyaya yeni bir açılım üstüne temellenen bir anlatım temposu geliştirilerek, hepsi de yaşamın çok daha hızlı ve aslında çok daha sadık algılanmasına yarayan yeni teknikler gündeme getirilecektir.” Sam Mendes’in filmi, hem en önemli ürünlerini kendisinin doğduğu yıllarda vermiş olan bu sinema akımına, hem de sinema denilen mucizenin görsel büyüsüne bir saygı duruşu niteliğinde. Gerçekten de 125 yıllık ömründe, sinemada çok sayıda bireysel kahramanlık öyküsü anlatıldı ama Schofield’inki gibi anlatılanını pek de izlemedik.
Artık, “1917”nin asıl büyük yıldızından, Görüntü Yönetmeni Roger Deakins’den söz etmenin zamanı geldi. Çoğu doğal ışıkla aydınlanan planlarda ya da karanlık iç mekânlarda çektiği kesintisiz uzun planlar güçlü ve yaratıcı düzenlemeleriyle izleyicileri hayran bırakıyor. Kameranın siperlerde karakterleri sıkı bir takiple izlemesi, peşlerinden giderken yanlarından geçerek onlara karşıdan bakması çok etkileyici. O görkemli kilise yangınında, cehenneme dönmüş gökyüzünde uçuşan alevlerin ve kıvılcımların kilisenin yıkık kemerlerinin gölgelerini dans ettirdiği olağanüstü görsellik gerçekten de nefes kesici.
Yazıyı bitirmeden önce oyunculuklar hakkında da söz etmek isterim. “The Game of Thrones” dizisinden anımsadığım Dean-Charles Chapman ve “Captain Fantastic”te çok beğendiğim George MacKay, doğallıkları ve inandırıcı oyunculuklarıyla filmin gerçeklik duygusunu başarıyla aktarıyorlar. Aslında oyunculuklarda benzer gerçekliğe en küçük yan rollerde bile ulaşılıyor. Şöyle bir görünen iki misafir oyuncuya, Colin Firth ve Benedict Cumberbatch’la karşılaşmak da filmin keyifli bir sürprizi. Sonuç olarak, sinemanın büyüleyici estetiğini görkemli bir görsellikle öne çıkaran, ayrıksı anlatımıyla iddialı ve çok etkileyici bir çalışma. Bence aday olduğu bütün dallarda Oscar alma olasılığı oldukça yüksek.
Yönetmen : Sam Mendes
Senaryo : Krysty Wilson-Cairns, Sam Mendes
Görüntü Yönetmeni : Roger Deakins
Müzik : Thomas Newman
Oyuncular : George MacKay, Dean-Charles Chapman, Mark Strong, Andrew Scott, Colin Firth, Benedict Cumberbatch, Richard Madden, Claire Duburcq
İngiltere-ABD / Tarihi-Savaş-Dram / 119 Dk.