Pedro Costa’nın yeni filmi

“Vitalina Varela”

Sadece Portekiz’in değil, tüm gezegenin yaşayan en büyük iki üç yaratıcı sinemacısından biri olan 1958 Lizbon doğumlu Pedro Costa, Lizbon Üniversitesinde Tarih okurken fikir değiştirerek Escola Superior de Teatro e Cinema’da sinema öğrenimine geçmiştir. Okulda hocası olan ünlü Portekizli yönetmen António Reis’in adından esinlenen “Reis Okulu” nun en önemli sinemacılarından biri olarak görülen Costa, 1989’da çektiği ilk filmi “O Sangue” den bu yana çok sayıda ödül almış bir “auteur”dür.

Yalın sinema diliyle çaresizlik içinde yaşamlarını sürdürmeye çalışan marjinal karakterlerin kayıp hayatlarına odaklanan Costa’nın bütün filmleri Lizbon’un varoşlarında, yoksulların ve dışlanmışların yaşadığı Fontainhas gecekondu mahallesinde geçer. Doğal ve sade biçemi, belgesele yakın tarzı, filmde karakterlerinin gerçek yaşamdaki rollerini üstlenmeleri, kurmacanın gerçeği daha da güçlendirmek için kullanılmasıyla, gerçek zamanda çektiği filmleri docudrama’ya yakın durur. Costa’nın nerdeyse tüm filmleri, 1975’de bağımsızlığını kazanmış da olsa, hâlâ ekonomisi her yönüyle Portekiz’e bağlı olan eski sömürgesi Cabo Verde’den anakaradaki Lizbon’a göç edenlerin sözlü tarihine odaklanırken bu göçmenler ustanın farklı filmlerinde tekrar tekrar karşımıza çıkarlar.

2019’da Locarno En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu; Mar del Plata En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu; Chicago En İyi Film; 2019 Gijon En İyi Film, En İyi Görüntü; Coimbra En İyi Film, En İyi Görüntü, En İyi Kadın Oyuncu ve 2020’de Dublin En İyi Görüntü–Eleştirmenler Ödülü almış olan son filmi “Vitalina Varela” da, yine bu tarzda gerçekleştirdiği bir çalışmadır.

Vitalina Varela”nın ilk sekansında kamera, ay ışığının zar zor aydınlattığı bomboş ve dar bir sokakta, yaşam ile ölüm arasında kalan büyülenmiş zombiler gibi yürüyen kadınlı erkekli bir kafileyi fark eder. Bedenler zar zor görülür, sanki asıl yürüyenler onlar değil, kıvrılarak ve bükülerek duvarlarda dans eden gölgeleridir. Bu müthiş etkileyici giriş, Fontainhas’ın gece yaşamını yansıtan kısa bölümlerle devam eder. Fontainhas’da gece de gündüz de içinde yaşayan mültecilerin zorlu ve umutsuz yaşamları gibi kasvetli ve karanlıktır. Film boyunca çoğunlukla gecesindeki olayları izlediğimiz gecekonduların içi, devamlı o daracık pencerelerden süzülen gün ışığının bile kıramadığı bir karanlığı yaşar.

Pedro Costa’nın senaryosunu Vitelina Varela ile birlikte oluşturduğu, her zaman olduğu gibi yoksul Cabo Verde göçmenlerinin dünyasında geçen “Vitalina Varela” filminde, Costa’nın önceki filmlerinden artık iyice tanıdığımız hastalıklı ve gizemli Ventura ile, ilk kez “Cavalo Dinheiro” (2014) filminde izlediğimiz büyüleyici Vitalina Varela yeniden karşımıza çıkarlar.

Fontainhas’ın gecesinden ayrılarak, filme adını veren Vitelina’nın Lizbon’a gelişini yeniden canlandırdığı hava alanının gecesine geçeriz. Cabo Verde’den gelen uçaktan indiğinde karşısına çıkan bir tanıdığı ona baş sağlığı dileyerek kocasının son anlarına yetişemediğini, cenazenin üç gün önce gömüldüğünü söyler ve “Geri dön, seni burada tutan hiçbir şey yok, onun evi de senin evin değil” diye ilâve eder. Ama buraya geliş biletini neredeyse 40 yıl boyunca beklemiş olan Vitelina artık hiçbir yere gitmemeye kararlıdır.

Fontainhas’da ölmüş kocasının gecekondusuna kapanan kadın, geçmişinin hayaletlerine ve olaylarına dalar. Düşsel, uyuşturucu etkisindeki transı anımsatan bir tavırla artık, 25 yıl önce hoşça kal bile demeden çekip giden duvarcı kocası olarak gördüğü kulübeyle tartışıp hesaplaşmaya başlar.

Vitalina, evinde ve karanlık ıssız sokaklarda hiç tanımadığı eşyalarda ve mekânlarda eşinin onsuz sürdürdüğü zamanların izlerini ararken. Kocasının hayaletinin peşinde, artık kendi Joaquim’i olmaktan çıkmış olan bu adamın nasıl bir kişiye dönüştüğünü, ilk kez tanıştığı mahallelilerden öğrenmeye çalışır.

Fontainhas’ın ıssız ve neredeyse terkedilmiş kilisesinde Cabo Verde’deki gençlik yıllarında tanımış olduğu rahip Ventura ile karşılaşan Vitalina, onunla Tanrı, yaşam, ölüm ve hayattan beklentilerle ilgili konuşur. Daha doğrusu, birisi kaybettiği kocasının, diğeri de kaybettiği inancının yasını tutan iki insan derinlerden gelen duygularını iç içe geçen monologlara yansıtır.

Hikâyelerini Rönesans tablolarının estetiğini anımsatan, şehre hayalet gibi nüfuz eden, gizemli imgelerle anlatan Costa gerek sinemada gerek gerçek yaşamda aydınlık ve gölgenin karşıtlığının oluşturduğu güçlü duyguları da filmine yansıtır. Hemen her sahne tek bir ışık kaynağıyla aydınlatıldığından bu kısmi ışıklandırma mekânların aslında ne kadar karanlık olduklarını daha da fazla ortaya koyar. Caravaggio’nun ışık oyunlarını anımsatan bu yöntemde yüzlerin keskin çizgileri ortaya çıkarken fonun döküntü görünümü iyice gölgelenir. Leonardo Simões’in görkemli görüntüleri etrafın neredeyse zifiri karanlığıyla giysilerin parlak renklerinin ve Vitalina’nı gözlerinin akını karşıtlığını büyük başarıyla yansıtır.

Costa’nın dehası tüyler ürpertici güzellikte heyecan verici görselliğine, geçmiş travmaların acısını ustaca yedirmesindedir. Karakterleri, kendi yarattıkları, bir yandan ürkünç derecede gerçek diğer yandan gerçeküstücü derecede düşsel ve kasvetli bir dünyada minik bir umut ışığının peşinde koşarlar. İki saatin sonunda nihayet, mezarlıkta bile olsa, aydınlığa çıkan “Vitalina Varela”da yas tutan kahramanının öyküsünü de böyle bir umut ışığıyla sonlandırır. Ama pek de parlak olmayan hatta cılız bir ışıktır bu. Çünkü Costa bu ürkünç yaşamlarda umudun kolayca uçup gideceğini, perişanlığın ise kalıcı olduğunu hiç unutmaz.

Ne yazıktır ki, gösterimin pandemi koşullarında çevrimiçine mahkûm olması, filmin sinemada nefes kesici ve tüyler ürpertici olarak yansıyacak olağanüstü görselliği, büyücek bir televizyon ekranında bile izlense etkisini epey yitiriyor. Hiç yoktan iyidir deyip, ppandemi sonrası sinemada syretmeyi ümit etmekten başka çaremiz yok.

Sonuç olarak, görselliği ve sinema diliyle benzersiz bir sinema yapan Pedro Costa’nın bütün diğer filmleri gibi müthiş heyecan verici bir çalışma. festival dışında internet ortamında da çok iyi kopyalarına ulaşılabilir. Ama dediğim gibi, “film sadece sinemada izlenmeli” diyen bir başyapıt.

Yönetmen : Pedro Costa

Senaryo : Pedro Costa, Vitalina Varela

Görüntü Yönetmeni : Leonardo Simões

Kurgu : Vítor Carvalho, João Dias

Oyuncular : Vitelina Varela, Ventura

Portekiz / Dram / 124 Dk.

OrtaKoltuk Puanı:

1 YORUM

  1. VARELA DENEN BAŞYAPIT
    Filmin her karesi bir fotoğraf ustasının elinden çıkmış gibi, ustalıkla düzenlenmiş, dokunmuş. ayrıştırılıp yan yana konsa, bir fotoğraf sergisinin konusu olabilir. Öylesine ustalıkla düzenlenmiş… Evet belki daha kısa sürede anlatılabilir bir öykü. Gereğinden fazla uzatılmış bazı bölümler. Ama ne gam. Süre daha kısa olsa bizde aynı etkiyi, o hüzün ve yalıtılmışlık duygusunu yine böyle güçlü verebilir miydi? Orası biraz tartışma götürür. Pedro Costa’nın Varela’sı , benim gibi Angelopulos veya Tsai ming Liang gibi ustaların sinemasının onulmaz bir tutkunu olarak yeni bir sürpriz. Hele Varela’nın yoğun bir yasın hüznün kıskacında yaptığı Brecht’çi monologlar, Angelopulos’un “ Kumpanya” sında ki monolog sahnelerini anımsatmıyor değil. Varela bir yas sineması örneği. Bir Nanni Moretti’nin “Oğul odası” veya Rosi’nin Üç Kardeş örneği gibi. Ölünün ardından okunan bir ağıt. Ama daha yoğun, daha hüzünlere açık ve de öfke dolu. Sevgili Erdoğan hocamızın dediği gibi karanlığa yakışan, karanlık bir ortamda izlenmesi gereken bir yapıt. Bu hüznü, bu acı ve yalıtılmışlığı çok daha güçlü duyumsamak için. Varela bana göre bir başyapıt. Ve filmin fazla karanlık örgüsü, içerdiği konuyla bütünleşen zifiri mizanseni bana göre gayet doğal. “ matemin rengi her zaman siyahtır, karadır”. Puanım 8.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz