Altın Eldiven

Sarsıcı,

tiksindirici,

teşhirci;

Yönetmen Fatih Akın’ın 12 Nisanda gösterime girecek olan filmi “Altın Eldiven”in içindeki ana kelimeler…

Filmi seyrederken içinizdeki bütün iyi şeyleri balkonunuzdan silkeliyorsunuz ve geriye kalan lağım çukuru  içinde sürekli bir kusma hissiyle baş başa kalıyorsunuz.

Yönetmen bu filmle bize diyor ki: Eyy seyirci!  Şiddetin ayyuka çıktığı çağımızda; özellikle cinsel şiddet vakalarının arttığı ve hemen hergün üçüncü sayfa haberlerinde rastladığımız bu olaylar işte böyle gerçekleşiyor, sadece duyma, bunu gör… Fatih Akın aslında kulaklarımızla algıladığımız için genellikle kulak ardı ettiğimiz  bu olay örneğini taa göz bebeklerimizin içine kadar sokuyor. Buna dayanabilenler filmi seyredebiliyor, dayanamayanlar ise gözlerini kapatıyor (ki sinema eleştirmenlerinin bile bu sahnelerde gözlerini kapattığına şahit oldum, eleştiri yazmayacak olsaydım ben de dayanamaz gözlerimi kapatırdım. Avrupa’da filmi seyrederken dayanamayıp salonu terkedenler olmuş) Eğer  filmi sonuna kadar seyrettiyseniz sinemadan sarsılmış olarak çıkıyorsunuz ve mide bulantısı birkaç gün yakanızı bırakmıyor. Sinemadan çıkıp İstiklal Caddesi boyunca yürüdüğüm esnada kusmamak için kendimi zor tuttuğumu belirtirsem olayın azametini daha iyi ifade etmiş olurum. Evet açık yüreklilikle söylemek gerekirse hazmı zor bir film.

Bir şey var ki ne zaman bu tür haberlerle karşılaşsam fimdeki sahneler gözümün önüne gelecek; hatta iki gün önce karşılaştığım haber olan, “Bahçelievler’deki Mahmutbey Caddesindeki günlük kiralanmış  daireden gelen kötü kokular üzerine komşuların polise haber vermesi sonucunda evde çekyatın içinde parmakları kesilmiş ve yüzünün derisi soyulmuş bir kadın cesedine rastlandı” haberini okuduğumda film sahneleri bir bir gözümün önünden geçti…Bu açıdan baktığımızda yönetmen Fatih Akın amacına ulaşmış görünüyor….

Hamburg’da yaşı geçkin kadınları vahşice doğrayarak öldüren seri katil Fritz Honka’nın gerçek yaşamından yola çıkılarak çekilen filmde; gerçek kişiyi ve olayları merak edip araştırdığınızda birebir her şeyin gerçeğine uygun olduğunu görüyor hatta kadın kurbanların bile benzerliğine bakıp şaşıyorsunuz. Ev, evin içindeki detaylar, radyo, telefon,oyuncak bebekler, bebeklerin hemen üzerindeki duvarda yapıştırılmış çıplak kadın ve seks içerikli fotoğraflar aslına uygun olarak gösterilmiş.  Olay 1970’lerin Almanya’sında geçer, Almanya İkinci Dünya Savaşı psikolojisini üzerinden atamamıştır Savaşta zalim olanla, mağdur olanı yirmi beş yıl sonra aynı batakhanede buluşmalarını, düşmüş ve yaşlanmış fahişelerini (ki muhtemelen savaş yıllarında Nazi subaylarıyla’da düşüp kalkmışlardır), gestapo subaylığı yapmış tek gözlü işkencecinin, bar sahibinin, kimsesiz yaşlıların alkolü su gibi tükettiği “Altın Eldiven” barı; Almanya’nın arka yüzünü de bize gösterir. Bir yanda savaş sonrası ekonomik kalkınma hamlesi yapıp, içinde Türkiye’nin de olduğu birkaç  ülkeden ekonomisini ayağa kaldıracak işçileri toplarken bir yandan da düşkünlerinin arkasını toplayamamanın sıkıntısı içindedir…

Ben filmi başka bir açıdan da irdelemek, incelemek isteyerek izlemek gereği duymuştum. “Bir seri katil neden seri katil olur”un cevabını aramak için. Ne olursa olsun insani yanım bir katili, sıradışı bir katili hiç bir gerekçeyle haklı göstermese de bu manyakların varlığını sürdürmesi gerçeğiyle baş başa olduğumuzdan dolayı, olayı bir de onların açısından bakma gereği duydum ve film boyunca bu soruların yanıtını aradım; yani bütün bunları normal bir insanın yapamayacağı düşüncesinden yola çıkarak arkasındaki psikolojik gerekçelere odaklandım. (Dostyevski’nin neredeyse bütün eserlerini okumuş olma alışkanlığından gelen bir bakış açısı  olsa gerekti, ki bu tarz filmler çekenlerin Dostyevski’nin başta “Suç ve Ceza” olmak üzere en az dört beş eserini okumaları gerekir. Bu da edebiyatla sinemanın nasıl ayrılmaz bir bütün olduğunun göstergesidir) Bu sorulara çok doyurucu cevaplar bulamasam da bulabildiklerimi paylaşayım.  Fiete yani Fritz Honka’nın babası İkinci Dünya Savaşında kominist olarak toplama kampına kapatılmış, ardında bıraktığı çocuklarından üçü ölmüş, sağ olan kardeşi Siggi ise zaman zaman kardeşi Fiete ile görüşmektedir; ancak bu  abinin de -cinayetleri çıkardığınızda- her ne kadar şair bir ruha sahip olsa da kardeşi Fritz’den pek bir farkı yoktur, deliler gibi alkol tüketen, “bacaklarını kapatan tüm kaltaklara ölüm” diyecek kadar seks düşkünü, karısının iki yıl önce terkettiği bir başka lağım faresidir.

Kısaca darma duman olmuş -ki böyle bir filmde anneden mutlaka söz edilmeliydi-bir aileye mensup olan Fiete’ye kendi iktidarsızlığını ve alkol bağımlılığını eklediğin zaman o çirkin ama zavallı görünümünün altından bir canavar, bir cellat çıktığına şahit oluyorsunuz. Yalnız kafama takılan bir soruyu da es geçmek istemiyorum. Toplama kampına kapatılacak kadar mücadeleci, ülkesini düşünen ve direnen bir komünist babanın çocuklarının bu şekilde olacağı doğrusu bana pek inandırıcı gelmedi.   Diğer taraftan alkol bağımlısı olan Fiete’nin şişe şişe snapchat içtikten sonra kesme biçme eylemlerine giriştiği, içkiyi bıraktığı zaman daha normal bir hayat sürdüğünü görüyoruz; öyleyse bu sert alkolün onun içindeki canavarı ortaya çıkarmadaki katkısı da inkar edilemez….

70’lerin Almanya’sında dahi Almanların ruhlarına sinen ırkçılığın temizlenmediğini,  bir seri katilin alt katında oturan Yunanlılara nasıl sardırdığını görerek anlayabiliyoruz.

Fritz Honka’yı canlandıran 22 yaşındaki genç Alman oyuncu Jonas Dassler makyajla 35 yaş civarında olan bu seri katile benzetilmiş, gerçeğiyle karşılaştırıldığında da tam olarak benzemese de; oyuncu taşıdığı ifadeyle ve o müthiş oyunculuğu ile rolünün altından fazlasıyla kalkmış, adeta gözleriyle oynamış diyebiliriz…

Böylesine şiddet içeren bir filmde kara mizahıyla birkaç kez güldürmeyi, “bir gözyaşı çıkmış yolculuğa/ geliyor bana doğru…Sakın ağlama birgün seni terkedersem… ” şarkılarııyla nefes aldırmayı ve şairane bir tat bırakmayı da ihmal etmiyor yönetmen.

Filmde hayat ve insan sorgulaması yapan bir iki cümleyi de yazmak gerekirse.;

“B.. kokusu hayata yön verir”

“ Hayat bir laterna ve kolu Tanrı çeviriyor”

 “İnsan düşmeden önce haysiyeti yok olur”  gibi konuşma aralarına serpiştirilmiş cümleleri de atlamak istemedim.

Filmde seyirciyi teselli eden iki şey ise; sarışın genç ve güzel kızın seri katilin ağına düşmeden kurtulması ve  manyak Fritz’in sonunda yakalanması…

Bu filmle Berlin’de   “Altın Ayı” için yarışan ve eli boş dönen Fatih Akın Avrupalı eleştirmenler tarafından şiddetin dozunun çok fazla olması ve kadın kurbanları istismar etmesi nedeniyle eleştirildi; kuşkusuz bizde de eleştirilecektir; ancak daha filmi seyrederken  Fatih Akın’ın bunu gözümüze sokmak için açık açık tüm detaylarıyla göstermesi gerektiğine kendini inandırdığını düşündüm….

   Sınırları alabildiğine zorlamış “Altın Eldiven”i takıp denemek (görmek) isteyenlerin kimyası değişecektir; elbette kimya değiştirecek kadar sinemasal açıdan iyi çekilmiş bir filmi dayanabilenler ve korku filmi sevenler seyretmeli…..

OrtaKoltuk Puanı:

16 YORUMLAR

  1. Yorum yapmadan duramıyacağım. Film zaten direkt erotik bir sahneyle baslıyor. +18 uyarısı ve şiddet-korku uyarısı var. Filmin ilk yarım saati çıktık. Bizden öncede 2 sevgili çıktı. Filmden etkilenip sevişmeye baslayan 2 ergen de cabası. Filmde cok fazla erotik sahne var. Tam erotik sahnede değil. Ahlaka uygun değil. Sapık ruhlu birinin hayat hikayesini anlatıyor, işlediği cinayetler vs. Erotik film desen değil, suc desen değil. Anlamsız bir film yapmışlar. Hele ki aileyle kesinlikle gidilecek bir film değil. Boş zamanınızda izlenebilir ama sinemada para vermeye değmez.

  2. Yorumunuz için teşekkürler,
    Film erktik değil tam tersine insani neredeyse cinsellikten tiksindiren bir film..
    Film gerçek bir yaşantıdan ve romanı da yazılmış bir eserden yola çıkılarak gerçekleştirilmiş. Film kahramanlarının gerçeğini araştırdım, her şey; mekânları bile bire bir aynı şekilde çekmiş Fatih Akın.
    Elbette şiddet ve sapıklık had safhada ama yazık ki yaşanıyor böyle olaylar, yönetmen de bize bunu anlatıyor…

    • Merhaba,
      Merak etmeyin, yorumda sonunu yazmadım, sadece olayların gerçek olduğunu yazdım.
      Genelde film seyredildikten sonra yorum yazıldığı için ona göre cevap verme ihtiyacı duyuyorum.
      Eleştiri yazarken de bu sözünüzü dikkate alacağım. Genelde hikayeyi tam olarak anlatmamaya çalışıyorum zaten, ben daha ziyade detaylar üzerinde duruyorum.

  3. Kitap yada gerçek olay
    Fakat flim uyarlamasında daha farklı olmalıydı. Sapık sapkın ama niye? Tum pislikleri iç mekanda geçen bir flimin ruhsal kişilik irdelemesi niye yok, adamın hiç donesi yok seyreden için. Boşluk bir flim.

    • Filmi seyredeli uzun zaman oldu ama hatırladığım kadarıyla bir irdeleme sözkonusuydu. elbette çok derinlerde bir irdeleme değildi, olması da gerekmiyordu zaten. burada gerçek yaşanmış bir olayın filme çekilmesi olarak baktığımızda şiddeti öne çıkarmış yönetmen.

  4. filmi iki gün önce izledim ve etkisi hala sürüyor. bunun sebebi şiddet dozu falan değil çünkü bu anlamda bu filmi sollayacak sayısız film var.mesele karakterlerin imkansız bir inandırıcılık yansıtmalarinda. bence asil dehşet verici olan bu. film bir korku ve dehşet filminden önce bir dram filmi bence. unutulmaz anlar, durumlar içeriyor. gerda voss karakterinin hızlıca saçını taradığı o an kaç filmde karşımıza çıkabilir ki.

    • Yorumunuzu yeni gördüm, geçen filmlerin yazılarına dönüp tekrar bakma konusunda ihmalkar davrandığım için yorumunuzu doğal olarak görmedim. Bir sürü yaşanan hayatlarda dram ya da trajedi vardır. Hangimizin hayatında yok ki. O dram cinayete, şiddete kadar giderse o zaman işte büyük sorun var demektir. Dramı cinayetin önüne çıkaramayız.

  5. İncelemenizi gayet başarılı buldum. Filmi, bir istismar filmi olarak ben de sizin gibi başarılı buldum. Bu tür filmlerden beklenen zaten vahşeti tüm tiksindiriciliği, sertliği ile gerçeğe en yakın şekilde yansıtmalarıdır. Fatih Akın da bunu fazlasıyla başarmış. Oyuncuların performansları da o kadar başarılıydı ki Honka’yı oynayan oyuncunun gerçekten de oynadığı role yatkınlığının olabileceğini düşündüm bir an. Makyajın ardındaki yüzü görünce çok şaşırdım, hatta filmi izlerken Honka’ya benzeyen bir adam bulunmuş da o oynatılmış herhalde diye düşündüm. Filmi izlerken de bu filmin biyografik tarafının olduğunu hiç bilmiyordum, buna rağmen zorlandım bayağı. Fatih Akın’ın daha önce Yaşam’ın Kıyısında filmini izlemiştim, onu da oldukça beğenmiştim. Fatih Akın tam not gidiyor benden şimdilik, hadi bakalım.

  6. Evet filmdeki olayı araştırdığımda gazete haberlerinde olayın yaşanmış olduğunu öğrendim ben de. Sanıyorum basrool oyuncusunu gerçek olaydaki kişiye benzer birini seçmiş yönetmen

  7. Evet filmi izledim,bir izleyici olarak benden tam not aldı. St.Pauli de geçen olaylar zinciri hem gerçek hikayesi hem de o donemi yansıtan mekan ve kullanılan objeler çok başarılıydı. Filmi anlayabilmek adına Almanya da yaşamak gerekmiyor ama bizzat o bölgeyi yıllar önce ziyaret ettiğimden olsa gerek o mahallenin soğuk yüzünü tekrar hissettim.Almanya nın bilinmeyen A sosyal kültürünün ortaya çıkardığı Alkol bağımlılığı ve buna bağlı olarak Asalak bir yaşam ve şiddetin sonucunda oluşan gerçek cinayetler zinciri. Topluma kazandırılamayan A sosyal kişilerin arasından Honkalar çıkması şaşırtıcı değil. Özellikle büyük şehirlerde kimlik arayışında olan, toplumdan dışlanmış ve A sosyal yaşamın ağına düşmüş çaresizliğin getirdiği iğrenç sapık cinayetleri Fatih Akın gözümüzün içine adeta sokmuş.Savaş esnasında ve sonrasında yaşanan tramvalarada dokunarak ele almış.Sanayileşme ile birlikte gelen kapitalist düzen acımasızlığı ve gercekligi- toplumsal yozlaşma, yabancı göçmenlerle kültürel çatışma,alkol bağımlılığı, mesleki kimlik arayışı ozumseyebildigim ve daha göremediğim detayların hepsi bu flimde islenmis.Ölsen kimsenin haberi olmaz denilen bir dünya düzeni.

  8. Avrupalı filim eleştirmenleri bu filimi şiddet dozu yüksek diye eleştriyorlarsa o zaman muhafazakar beyaz hristiyanların filim kanalı family açacaklar bol bol noel ruhu ile ilgili filimler seyredecekler… Filimde en erotik kadın genç bisikletli alman kızıydı.. Çünkü erotizmin çıplaklıkla alakası yoktur.,olsaydı plajlara giden insanlar sürekli ereksiyon yaşarlardı…sürekli aynı plajda aynı çıplaklığa maruz kalınca bir süre sonra o resmi kıyafet algısı yaratır…Çarşaflı bir kadın bile çok seksi bir yürüyüşle sizi zıvanadan çıkarabilir…yaşı geçkin deforme olmuş vücutlar çırılçıplak olsa ne olur. Ancak sizi seksten mahrum bırakacak kadar iğrenmenize sebebiyet verebilir…Modern sanatta erotizm diye bir kaygı yoktur. Bir sergide insanın cinsel organı resim veya heykelde gözükebilir çünkü sanatta din veya ahlak kaygısı yoktur…Sanat kiliseden toplumun genel geçer iki yüzlü ahlaki kurallarından etkilenebilir..Ama temel unsur sanat sanat içindir.Sanat halk için değildir. Öyle olsaydı :kızkulesi, meyve tabağı ve peşin alıp veresiye satan adamın resmini sanat diye avunur dururduk… Ben katedrallerin gotik yapılarındaki o korkunç heykelleri ve figürleri ürpertici buluyorum… Ama bir o kadarda kasvetli hali beni büyülüyor ve işte bu sanat diyorum.. Demekki iğrenç veya korkunç olması değil nasıl sunulduğu önemlidir. Ben bu filimden önce hiç alakası olmayan Ahlat Ağacı nı seyretmiştim… Fatih Akın bu filimde mekan kullanımında N. B. Ceylanı bile kıskandıracak işler yapmış. Ben evle bütünleştim, barla bütünleştim. Honka ile bütünleştim.Sinemada bu işte zaten…

  9. Ben bu filmi ,uykum kactigi icin digituek kanlanda dort gun once izledim.iki gun filmin etkisinden cikamadim.Yukaridaki yorumlarda hersey soylenmis.Ancak ben bir iki sey ilave edecegim.Savastan sonra cok guzel bir kiz ama basarisiz ,Ogretmeni konusur kizla ve bir yil daha ayni sinifi tekrarlayacagini soyler.Akabinde bir genc ergen cikar.Cok cirkin.Ozellikle secilmis.Ve ikisi arkadas olur. saf irk yaratilsin diye binlerce insan katledildi ama sonuc ortada. Yine Gestabo subayinin bu cirkin ergenin uzerine isemeside enteresan. Gerda adli kadinin carasizligi.Kilerdeki cesetleri gordugu halde orada kalmak istemesi.Savasta cok yara almis bu yasi geckin kadinlarin devlet tarafindan korunmamasi , ve rahibenin kadina sahip cikmasi….

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz