Athena
ROMAİN GAVRAS, BABADAN OĞULA MİRAS…
23 Eylül 2022, cuma günü itibariyle Netflix’te gösterime girecek olan iki film dikkatimi çekmişti. “A Jazzman’s Blues” ve “Athena”. Önce blues müzik çağrışımı yaptığı için birinci seçenekteki filmi izlemeyi ve yazmayı düşündüm ama “Athena”da yönetmen künyesinde Romain Gavras’ı görünce “Bu Romain yoksa Costa Gavras’ın oğlu mu?”diye düşünerek hemen google’a baktım ve oğlu olduğunu görünce bir an bile düşünmeden “Athena”yı izlemeye karar verdim.
Costa Gavras benim sinemayı tanımaya başladığım yıllarda ilk etkilendiğim yönetmenlerden biriydi. Siyasi filmler yapan bu Yunan asıllı Fransız yönetmenin “sıkıyönetim” filmini tam da seksenli yılların ikinci yarısında Ankara’da öğrenciyken izlemiştim. O dönemde bizi müthiş etkilemişti. “ÖlümsüZ” filmini unutmak da mümkün değildi. 1982’de Yılmaz Güney’in “Yol” filmi ile Altın Palmiye Ödülünü paylaştığı “Missing” filmini de…
Gerçekten o dönemde Ankara’da Costa Gavras’ın filmleri sinemalarda peş peşe gösteriliyordu. Bugün 89 yaşında olan yönetmene saygılarımızı gönderip oğlunun varisi olup olmadığına bakalım…
“ATHENA” : GÖÇMEN TRAJEDİSİNİN EPİK ANLATIMI
Fransa’da göçmenlerle ilgili sayısız film yapıldı yapılıyor. Sırf ben en bilinenlerden “Haine” olmak üzere Ortakoltuk sitesinde yayınlanan üç-dört tane ırkçılık hikayesi yazdım.
Fransa’nın hala kanayan bu yarasına bakıp yirmi yıl sonra “bizim ülkemiz de mi bu durumda olacak” endişesini taşımadığımızı söylersek yalan söylemiş oluruz. Bu göçmenlik olgusu akılcı çözümler üretilmediği zaman çok tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor. Her iki tarafta da kin ve nefret duygusu biriktiriyor. Ev sahibi “benim her şeyime ortak oluyor, ülkemin dokusunu, kimliğini değiştiryor” diyerek öfkesini büyütüyor, göçmenler ötekileştirilmekten, dışlanmaktan nefretini büyütüyor. Ve bu karşılıklı biriken potansiyel enerji bir kıvılcımla büyük patlamalara dönüşebiliyor. Athena, böyle bir patlamanın öyküsü!
Ne tesadüf tam da şu günlerde İran’da yaşanan olayların başlangıç sebebi ile nasıl da benzeşiyor. Saçının teli göründü diye ahlak polisi tarafından öldürülen Mahsa Amini‘nin cenazesi bütün İran’ı ayağa kaldırdı, o kırk yıldır birikmiş öfke sokalara taşıyor şimdi; Athena’da ise 14 yaşında göçmen bir çocuk polis tarafından öldürülünce Paris’in gettoda bulunan Athena adı verilen aşelem (sosyal konutlar) evleri ayaklanıyor. Hikayeler farklı fakat olaylar aynı; özünde yine nefret ve kin var…
Filmin konusuna geçmeden şu sosyolojik ayrımı kesinlikle yapmam gerektiğine inanıyorum. Fransa, devlet politikası doğrultusunda şehrin dış bölgelerinde şehir mimarisinin ve tarihi dokusunun aksine blok halinde yapılmış apartmanlara göçmenleri yerleştirdi. Devletin sosyal konutları daha ziyade işçi ve düşük gelirli göçmenler içindi (Sosyal statüsü ve ekonomik durumu iyi olan yabancılar şehrin merkezinde, iyi mahallelerinde Fransızlarla iç içe ikamet ettiler).
Zenciler, Faslılar, Cezayirliler ve Türkler (Türkler inşaatçı oldukları için şimdi birçoğu kendilerine villa tipinde evler yaptılar ve gettolardan ayrılmaya başlıyorlar) bu apartmanlarda ikamet etmeleri sonucu ortak bir alt kültür oluştu. Alt kültürle beslenen gençler uyuşturucu kullanıp, aynen filmde olduğu şekilde motosiklet sürüp, rap müzik yaptılar. Ağızları oldukça bozuk olan amaçsız grupların protestoları yakma, yıkma biçimindeydi daha ziyade. Açıkçası nitelikli eylemciler olmadıkları için öfke patlaması yaşıyor ve öfkelerini kustuktan sonra yine kendi yarattıkları dünyanın içine döndüyorlar..
ATHENA CEHENNEMİ
14 yaşındaki Cezayirli bir çocuğun polis tarafından (ya da olayları kışkırtmak için polis kılığına girmiş ırkçılar tarafından) öldürülmesi sonucu Athena sakinleri sakinliklerini artık koruyamaz duruma gelirler ve Athena’yı cehenneme çevirirler. Öldürülen 14 yaşındaki İdir’in abisi Abdel (Dali Benssalah) Fransa Polis teşkilatında polis olduğu için olayları sağduyu içinde çözmeye çalışır; ne var ki Abdel’in diğer kardeşi Karim (Sami silemane) çok öfkeledir ve küçük kardeşinin intikamını almadan durmayacağı yüzündeki ifadeden bellidir, polisin konuşma yaptığı esnada molotof kokteyli fırlatır ve ortalık yangın yerine döner.
Bu kaos ortamında artık olaylar çığrından çıkar…
ROMAİN GAVRAS, BABASININ VARİSİ
Venedik film festivaline aday olarak katılan “Athena” ödül alamadı ama muhtemelen Fransa’nın Oscar’ı sayılan Cesar Ödülü için yarışacaktır.
Destansı bir anlatım; filmin adından da anlaşılacağı üzere mitolojik bir savaş gibi anlatılmış. Kurguda yer, zaman, olay kuralına tamamıyla uyulmuş. Athena, ”Les Miserables (Sefiller)” filmi ile ”La Haine (Nefret)” filminin karması olmuş. Oldukça çarpıcı sahneler mevcut. Olay bir günün içinde geçiyor ama tarihsel süzgeçten geçmiş gibi hissettiriyor. Şahane müziklerle anlatımı güçlendiriyor ve ortaya mütevazi göçmen bir ailenin trajedisinden toplumun dramına uzanan bir film çıkarıyor…
İzlenmesi gerekir!…
Yönetmen : Romain Gavras
Senaryo : Romain Gavras, Ladj Ly, Elias Belkeddar
Görüntü Yönetmeni : Matias Boucard
Kurgu : Benjamin Weill
Müzik : Surkin
Oyuncular : Dali Benssalah, Sami Slimane, Anthony Bajon, Ouassini Embarek, Alaxis Manenti
Fransa / Aksiyon-Gerilim-Dram / 97 Dk.