Avatar : Ateş ve Kül / Avatar : Fire and Ash
NEDİR BİZE KALAN?… BİRAZ ATEŞ, BİRAZ DA DUMAN!
‘Avatar 3’ görkemli bir ‘üçlemeyi’ layığıyla, büyüsünü kaybetmeden kapatmayı başaran bir film… Beklendiği üzere ilk bölümün seviyesinin üstüne geçemiyor ama bu kadar iddialı ve riskli bir saga’yı ağızda ekşi bir tat bırakmadan bitirmek de çok yönetmenin başaracağı bir şey değil!
İlk Avatar’ın muazzam gişe başarısına rağmen ikinci adım için 15 yılı aşan bir süre bekleyen James Cameron, bu sefer ikinci Avatar’dan sadece üç yıl sonra üçlemeyi (şimdilik!) kapatan son bölümü sunuyor.
Özellikle ilk filmin ‘devrimci’ yanını yaratan noktalarından biri de gerçek oyuncularının yüz hareketlerini (motion capture) onları birer Na’vi haline getirmişken de kullanmasıydı. Bu durum, yaşadıkları gerçeküstü Pandora dünyasının fantastik atmosferiyle tam bir uyum içeresindeydi.
Ultra kapitalist ve baskıcı bir geleceğin dünyasında, doğanın onlara baş kaldırmasıyla biten ilk filmden sonra Na’vi’lerin deniz dünyasına tanık olduk! Bu devam filminde artık insanlardan biraz kopuyor Navi’lerin kendi aralarındaki hiyerarşiye ve değişik klanların işleyişine tanık oluyorduk.
Bu hafta sinema salonlarımıza uğrayan üçüncü Avatar da yönetmenin devam etmek istediği yönü, yani Navi’lerin dünyasının iç yüzünü tahlil etmek amacını tasdik eder nitelikte…
ATEŞLE OYNAMAK…
En baştan yönetmen James Cameron’ın bir konuda hakkını teslim etmekte yarar var: yönetmen sisteme boyun eğmiyor! Genelde çok büyük bütçeli ve iddialı filmler çekiyor ve gişe fiyaskosu durumunda kariyerine ciddi darbe vurabilecek (‘Titanik’ gibi) riskli projelerin altına girmekten kaçmıyor. Ama belki de en önemlisi gişe sonuçları ne olursa olsun gerekliliğini görmediği sürece çektiği bir filmin arkasına hemen bir devam iliştirme hatasına düşmüyor. Dolayısıyla bu tutum hem filmleri arasında bir tutarlılık oluşturuyor hem de hikayenin sadece görsel gücüne sarılmamasını sağlıyor.
Bu üçüncü Avatar’da da Pandora’nın büyülü dünyası yerli yerinde duruyor ama bizim dikkatimizi asıl çeken ana karakterlerdeki değişim daha doğrusu ‘aşırılık’ oluyor: ikinci filmden de bildiğimiz üzere artık Jake Sully hangi evrene ait olduğunu tamamen kabul etmiş ve aşık olduğu Ney’tiri ile bir aile kurmuş durumda… Birçok çocukları var ama yine de önceki filmde Na’vi olarak kaybettikleri (artık özel bir maskeyle insan olarak yaşayan) oğullarının yasını tutan bir aile…
Ney’tiri her zamankinden daha çok insan karşıtı, bir nevi ırkçı bir bakış barındırıyor. Sully ise her zamankinden daha çok ailesinde hakimiyet kurmakta zorlanan bir baba figürü… Üçlemenin en başından beri karakterlerinin tamamen dışında olmasa da giderek artan bu özellikler hikayenin şekillenmesinde belli bir rol oynuyor.
*Yazının buradan sonrası bazı sürprizleri açık etmektedir!
COŞAMAYAN ANTAGONİSTLER!
Ancak bizce hikayeye asıl yön veren, Navi’ler arasında bir bakıma korsan klanı temsil eden Mangkwan’lar ve kraliçeleri Varang oluyor. Filmde belki de asıl antagonistleri canlandıran bu klan, ilk filmde tehdit eden devasa ordu veya ikinci filmdeki çok sağlam deniz gücü gibi düşman bir rol üstlenmek istiyor. Hatta bir ara artık bir Na’vi olarak mücadelesine devam eden albay Quaritch ile yakınlaşmaları da bu açıdan oldukça ilginç duruyor ama yönetmen bunun sonunu getiremiyor. Başka bir deyişle ne bu yeni klan ne de ilk filmden rahmetle aradığımız Quaritch karakteri hikayeye çok yeni bir boyut katmıyor. Evet, Quaritch karakterinde (Sully’nin oğullarından biri olan Spider’la bağından dolayı) bir ‘insanlaşma mevcut. Aynı şekilde ‘ateş’ klanının başındaki Varang senaryoda ciddi bir denge noktası oluşturacak potansiyele sahip ama bütün bu karakterler ve eylemleri bir süre sonra asıl senaryoya eklemlenen aksesuar kişiler ve olaylar gibi bir hissiyat veriyorlar. Normalde hikaye ilerledikçe güçlenmesi beklenen bu antagonistler giderek daha silik bir role bürünüyorlar.
Filmin görsel gücüne gelirsek : bu filmde de genel bir tabirle ‘paramızın karşılığını alabildiğimizi’ rahatça söyleyebiliriz. Cameron yine büyüleyici bir dünya yaratmayı başarıyor. Üstelik ilk iki filmden aşina olduğumuz Pandora’yı tekrar sunmakla kalmayıp göklerde geçen yeni bir evren daha kuruyor. Toprak üstünde ardından da denizde geçen maceralardan sonra bu kez göklerde gerçekleşen epik sekanslara tanık oluyoruz. Gerçekten bu açıdan filmde bir kusur bulmak imkansız. Ve bizce filme tam anlamıyla hakkını vermek için sinema salonlarını tercih etmekte yarar var.
‘Avatar 3’ görkemli bir ‘üçlemeyi’ layığıyla, büyüsünü kaybetmeden kapatmayı başaran bir film… Beklendiği üzere ilk bölümün seviyesinin üstüne geçemiyor ama bu kadar iddialı ve riskli bir saga’yı ağızda ekşi bir tat bırakmadan bitirmek de çok yönetmenin başaracağı bir şey değil!
Yönetmen : James Cameron
Senaryo : James Cameron, Rick Jaffa, Amanda Silver, Josh Friedman, Shane Salerno
Görüntü Yönetmeni : Russell Carpenter
Kurgu : David Brenner, James Cameron, Nicolas De Toth, John Refoua, Stephen E. Rivkin
Müzik : Simon Franglen
Oyuncular : Sam Worthington, Zoe Saldana, Sigourney Weaver, Stephen Lang, Kate Winslet, Cliff Curtis, Joel David Moore, Oona Chaplin, Giovanni Ribisi, CCH Pounder
ABD / Epik-Aksiyon-Macera-Gerilim-Bilimkurgu-Fantastik / 195 Dk.


