Bağlılık-Aslı
Semih Kaplanoğlu’ndan Oscar Aday Adayımız “Bağlılık – Aslı”
Semih Kaplanoğlu, çekimleri 5 yıl süren “Buğday”ın ardından iki büyük üçleme planlamış.
“Bağlılık Üçlemesi”nin ilk bölümü “Aslı” bu hafta vizyona giriyor. İkinci halkası “Bağlılık – Hasan”ın çekimlerine Çanakkale’de devam eden Kaplanoğlu, bir sonraki projesi “Aşk Üçlemesi”nin pön çalışmalarını da sürdürmekte.
“Aslı”, basın gösterimi sonrasında epey tartışıldı. Kimi basın mensubu, “Kız Kardeşler”in ülkemiz sinemasını Oscar yarışında temsil etmek için daha uygun olduğunu düşünüyordu.
“Tepenin Ardı” ve “Abluka” filmlerini de olağanüstü bulduğum Emin Alper’in “Kız Kardeşler”inin bir başyapıt olduğunu düşünen sevgili dostum Atilla Dorsay’ın eleştirisine neredeyse kelimesi kelimesine katılıyorum. Ancak, bildiğim kadarıyla bu aday adaylığı, sinema meslek örgütleri, akademisyenler ve Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcilerinden oluşan 14 kişilik bir komitenin kararı. Oscar’ların sanatsal bir jürinin ödül verdiği bir festival değil, Amerikan sinem endüstrisinin kendini ödüllendirdiği bir oluşum olduğu düşünüldüğünde, ortalama bir ABD’li film eleştirmeninin beğenisinin hangi filmden yana olacağı belli değil.
Kimi sinema yazarı da “Buğday”daki felsefî inanç yolculuğunun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından beğenilerek, filmin galasının Beştepe Külliyesinde yapılmış olmasının, dolaylı da olsa Kaplanoğlu lehine bir ayrıcalık oluşturduğunu ve yasal olarak yanlış olmasa da filmin teamüllere uymaksızın henüz vizyona girmeden değerlendirmeye alınmasının yazar yönetmeni kayırmış olduğunu düşündüklerini belirttiler. Tabii ki siyasetin sanata etkisinin, baskısının ya da desteğinin mutlaka etraflıca tartışılmasından yanayım. Ancak böyle bir tartışmada, söz konusu sanat yapıtını değerlendirirken “Sezar’ın hakkının Sezar’a verilmesi”nin de şart olduğu kanısındayım.
Örneğin, “Buğday”ın dini metaforlarına katılmamak, karşı gelmek hatta yadsımak birey olarak kesinlikle hakkımız. Ancak filmin görkemli siyah-beyazını, kusursuz görselliğini, müthiş atmosferini, yarattığı çok inandırıcı distopyayı, dışsal ve içsel yolculuğu başarıyla iç içe geçiren senaryosunu, dört dörtlük oyunculuklarını göz ardı ederek çok başarılı bir sinemasal yapıt olduğunu reddetmek de mümkün değil.
Biz gelelim “Bağlılık – Aslı” filmine.
Kaplanoğlu’nun ilk dijital çalışmasının görüntü yönetmenliğini Kaplanoğlu gibi 35 milimetre geleneğinden gelen, “Leyleğin Geciken Adımı” filminden itibaren önce Yorgos Arvanitis ile, sonra da tek başına Theo Angelopoulos‘un görüntü yönetmenliğini yapmış olan, Andreas Sinanos üstlenmiş. Filmin müzik yönetmeni Anjelika Akbar ise Mozart, Mendelssohn ve Bach‘ın kimi bestelerini filmin iç duygusuna yönelik olarak yeniden yorumlamış.
Bugüne kadar çektiği bütün filmlerinin senaryosunu tek başına ya da ortaklaşa yazmış bir “auteur” olan Semih Kaplanoğlu, yazıp yönettiği bu son filminde, bebeğini dünyaya getirmek için işinden ayrılmış olan Aslı’nın doğumdan birkaç ay sonra tekrar işe başlamak için bir bakıcı aramasını, uzun arayışlar sonrası bulunan Gülnihal’in Aslı’nın hayatına girmesiyle, Aslı’da bir iç hesaplaşmasının başlamasını, bebeğiyle olan ilişkisini ve kendi varoluşuyla ilgili meseleleri sorgulamasını anlatıyor.
Bir söyleşisinde Kaplanoğlu, “Aslı”nın “modern hayatın insanlarda oluşturduğu açmazlar, insanın içiyle dışı arasındaki mesafenin açılması, iç muhasebenin pasif kalışı yani insanın kendi kendisiyle baş başa kalmasının giderek zorlaşması” ile ilgili bir film olduğunu, “anneyi anne, babayı baba, çocuğu çocuk, dedeyi dede olmaktan çıkartan, aslında baştan çıkartan modernizmi, bu durumun insanda yaşattığı çalkanışı anlatmanın” kendisini yetiştiren ülkeye bir tür borç olduğunu düşündüğünü belirtmiş.
Kaplanoğlu, çağcıl yaşamın getirdiği yalnızlığın ve etraftan kopuşun altını daha da fazla çizmek istercesine dört ana karakterini modern, zengin işi, ancak kişiliksiz bir siteye neredeyse hapseden bir soyutlamaya gitmiş. Site dışındaki mekânları ve Aslı, kocası Faruk, bakıcı Gülnihal ile bebek dışındaki karakterleri, başarıyla yaratılmış olsalar da, özellikle arka planda bırakmayı yeğlemiş. Sitenin bu soğuk kişiliksizliğinde Aslı ve Faruk, nerdeyse birer robot gibi, tartışmaların bile heyecandan yoksunmuş gibi geldiği, mekanik ve monoton bir ilişki sürdürüyorlar. Yaşamlarının tekdüzeliği giysilerinin rengine ve modellerine bile yansımış. Aslı’nın bir dükkândan ilgisizce satın aldığı yeni bluz sanki giymekte olduğunun tıpatıp aynısı.
Finalde de tekrarlanacak olan ilk sekans, izleyiciye öykünün olası sürprizini çok fazla önemsememesini, filmin asıl hikâyesinin bebeklerin annelerle ilişkileri üzerinden Aslı’nın Gülnihal’in eve girmesiyle başlayan, duygusuzluktan duyguya, güvensizlikten güvene giden içsel yolculuğu, iç hesaplaşması, kendisiyle, ötekiyle ve etrafıyla barışması olduğunun altını çiziyor.
“Bağlılık – Aslı”da bunun gibi nefes kesici birkaç sekans daha var. Aslı’nın ilk kez kendini duygularına teslim edişi, anne ile kızın konuşmasız verdikleri o benzersiz buluşma, ya da her türlü barışı ve barışmayı simgeleyen, yan yana uyuyan, aynı elbiseleri giymiş iki bebek filmin müthiş etkileyici sinemasal anlarından bazıları.
Moda Sahnesi’nde “Hamlet”in Ophelia’sı olarak tanımış olduğumuz, ilk sinema filmi “Babamın Kanatları” ile 2016’da Adana ve Antalya festivalleriyle SİYAD ödüllerinde en iyi yardımcı kadın oyuncu ödüllerini toplamış olan Kübra Kip, olağanüstü bir Aslı olmuş. Henüz anne olmadığı halde, Almina Kavcı’nın profesyonel bir oyuncuymuşçasına canlandırdığı bebekle o kadar etkileyici bir ilişkisi var ki, ikili gerçek bir anneyle bebeği gibi duruyor. Robot gibi yaşayanların dünyasına taptaze bir insancıl sıcaklık getiren Gülnihal olarak Ece Yüksel, çok başarılı. Yukarıda söz ettiğim konuşmasız sahnede Jale Arıkan ise unutulur gibi değil..
Filmin tüm sinemasal erdemlerine, küçük olaycıklardan oluşan öyküsünün, 2 saat 15 dakika boyunca hiç sarmadan su gibi akarak anlatıldığını da ekleyelim.
Sonuç olarak “Bağlılık – Aslı”, önemli bir “auteur” sinemacımızın filmografisinde yeni bir aşama olarak gördüğüm ve de çok sevdiğim önemli bir çalışma.
20 Eylül Cuma gününden itibaren vizyonda. Kaçırmayın derim.
Yönetmen / Senaryo / yapım : Semih Kaplanoğlu
Görüntü Yönetmeni : Andreas Sinanos
Müzik : Anjelika Akbar
Oyuncular : Kübra Kip, Ece Yüksel, Umut Kurt, Almina Avcı, Osman Alkaş, Merve Şeyma Zengin, Jale Arıkan
Türkiye / Dram / 135 Dk.
YUmurta süt ve bal da açık bir mesaj yoktu. Buğday da ve bu film de açık mesaj var. Buna hiç değinmemişsiniz.
Erdoğan Bey, çok hareketli bir haftaya gireceğim ama izlemeye çalışacağım ben de.
Elinize sağlık.
Güzel yorumlamışsınız. Elinize sağlık. Uzunca bir süredir eşimle birlikte bunun gibi kaliteli, aynı zamanda da şehirli çalışan kadınların karşı karşıya kaldığı açması çok iyi işleyen bir Türk filmi izlememiştik.
Gelin – kaynana, annelik – kariyer, çalışan eşlerin ilişkileri, modernlik – taşralık, site hayatı – güvensizlik, bireysellik – yalnızlık kavramları düşünmeye sevk edecek şekilde, göze batırmadan çok iyi işlenmiş.
Görüntü çekimi ve müzik, içinde bulunulan duyguları çok güzel yansıtacak şekilde, izleyiciyi de yormayacak şekilde ustalıkla ayarlanmış.
Türk aile yapısının çatırdamaya başladığı, batılı yaşam tarzının herşeyiyle kutsandığı günümüzde, bu konu ve buna benzer sosyolojik gerçeklerin beyaz perdeye aktarılarak insanların durumlarını sorgulamalarının vakti geldi de geçiyor bile!
Böyle güzel bir yapıtın Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklendiğini öğrenmek hakikaten güzel. Umarım, film geniş kitleler tarafından izlenir ve yönetmene de, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü verilir.