Bu kitap; ne bir şikayettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahriplerinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece.”

                                                                    Erich Maria Remarque

“Bütün dünyayı şu yatağın başına toplamalı, demeli ki: -İşte Franz Kemmerich on dokuz buçuk yaşında; ölmek istemiyor, kurtarın onu!”

İşte savaşın dehşetini anlatan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanının bir cümleyle özeti!

OrtaKoltuk Puanı:
Ziyaretci Oyları:
5 (2 oy)

 

Dünyanın yüzüne okkalı bir tokat

Savaşın korkunç yüzünü böylesine vurucu anlatmak savaşı  görmeden yaşamadan mümkün  değildi; Erich Maria Remarque 18 yaşında Birinci Dünya Savaşına katılmak zorunda kaldı, birçok kez yaralandı, gazi olarak savaştan çıkan Remarque savaş travmalarını 1929 yılında yayınlandığı “Batı Cephesinde Yeni bir Şey Yok” adlı eserinde ortaya koyarak dünyanın yüzüne okkalı bir tokat attı. O tokadın acısı yüz yıldır sürüyor ama dünya bundan ders almamış görünüyor; çok değil yirmi yıl sonra Almanya’nın çıkardığı İkinci dünya Savaşı da düşünüldüğünde dünya öteki yanağını da uzatmıştı insanlığın tokatlarına. Bir yanda kar, erk uğruna bütün insanlığı ölüme götürenler; bir yanda savaşlar olmasın diye Erich Maria gibi direnenler….

Şairimiz Adnan Yücel’in dizelerinde dile getirdiği gibi

bitmedi daha sürüyor o kavga/ve sürecek/yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!…

Roman mı, film mi daha iyi ?

Erich Maria Remarque ile lise yıllarında “İnsanları Seveceksin” romanı aracılığı ile tanışmıştım. Bir hümanist manifestosu olan romanı daha o yaşlarda huşu içinde okuduğumu  hatırlıyorum; ancak “Yaşamak Zamanı, Ölmek Zamanı” ve “Ölesiye Yaşamak” gibi eserleri de edebiyata kazandıran yazar “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” romanının gölgesinde kaldığını da belirtmeliyim. Remarque’ın bu ilk eseri üçüncü kez sinemaya uyarlandığına göre bu gölgeden kurtulamayacak sanırım. 

1931 yılında Almanya’dan  kaçarak İsviçre’ye yerleşti. İkinci dünya Savaşı öncesinde 1933’de Nazi  Almanya’sında  bütün eserleri yakıldı.  1938’de Alman vatandaşlığından çıkarıldı. Orada kalan kız kardeşi ise Nazi karşıtı propaganda yapmak suçundan idam edildi.  

1970 yılında  İsviçre’de ölen yazara saygılarımızı göndererek romandan uyarlanan yeni filme göz atalım.

Erich Maria Remarque’inQ Ölümsüz Eseri Yeniden Sinemada

29 Eylül 2022’de Almanya’da gösterime giren; 21 Kasım 2022’de de Fransa’da gösterime girecek olan “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” filmi 28 Ekimde  Netflix’te yayınlandı ve her zaman olduğu gibi film yine çok ses getirdi. Yönetmenliğini 1970 doğumlu Alman Edward Berger üstlendi; senaryosunu da Lan Stokell, Lesley Paterson ve filmin yönetmeni Edward Berger yazdı.

Oyuncular; Albrecht Schuch, Sebastian Hülk, Felix Kammerer, Aaron Hilmer, Edin Hasanovic ve Devid Striesow. Çok beğendiğim, Oscar’da ödül alacağını düşündüğüm ve Filmin duygusuna tam karşılık gelen müziğini ise Volker Bertelmann yaptı. Görüntü yönetmeninin adını anmadan olmaz James Friend.

Kayzer’e Asker Lazım, Çocuk Değil !

Film; gri ve lacivert tonun ağırlıkta olduğu sabaha karşı bir doğa görüntüsüyle açılır. Doğa sessizdir; oysa biraz sonra dağların arkasında şimşek çakacaktır ve sabah silah sesleriyle ışıyacaktır.  Belki de sabah kararcaktır demek daha doğru olacaktır. Ormanın derinliklerinde bir köpek üç yavrusuyla kıvrılmış uyurken yavrulardan biri uyanır ve annesinin memesine yapışır. Öyle ya karnını doyurması gerekecektir. Dünyanın sahibi olmak isteyenler ise karınlarını kan ile doyuracaktır.  Filmin köpek sahnesiyle açılması kitapta geçen şu sözlerin eğretilesidir:

“Bak, sen bir köpeği patates yemeye alıştırır da sonradan ona bir parça et gösterirsen, köpek yine de kapmak ister eti. Çünkü bu onun kanında var. Bunun gibi, insanoğluna birazcık kuvvet, kudret ver; kapmak için atılır hemen. Bu tabii bir şey, çünkü insan aslında önce bir hayvandır, ancak sonradan olsa olsa bir ekmek diliminde yağ gibi, üzerine biraz görgü sürülür.”

Ve doğa çamurların  üstünde  yatan binlerce ölü askerlerin görüntüsüyle gözünü açacaktır. Bu çamur filmin sonuna kadar izlenecektir. Savaş da zaten çamurlaşmış bir hayattan başka nedir ki! Hayata bu çamuru atıp bataklaştıranlar milyonlarca insanın debelenmesine, var olmak için  çukurlarda çırpınmasına sebep olacaktır.  Çamura bulanmış asker üniformaları, kana batmış içlikler, bataklığın olanca pisliğine karışmış çizmeler işçi sınıfının emekleriyle yıkanıp, temizlenip, onarılıp, dikilip tekrar savaş meydanlarında ölmeye hazır yeni bedenlerin üzerine geçirilecektir…

Savaşın kara yüzünü bilmeyen, düğüne gittiğini sanan çocuklar…

Tarih 1917 baharı, yer Kuzey Almanya, savaşın üçüncü yılıdır. Almanya’da bir lisede  öğretmen savaşa katılmaları için öğrencilerine ateşli propaganda yapmaktadır. “…Almanya’nın demir gençliği geleceği siz inşaa edeceksiniz, Paris’e gireceksiniz, hişt sen Leinemann sus da dinle Kayzer’e asker lazım çocuk değil…”

Çocuklar bu konuşma karşısında sanki düğüne gidecekmiş gibi büyük coşku ve heyecana kapılırlar. 

17 yaşındaki Paul de (Felix Kamerrer )  vardır onların arasında, savaşa katılmak için ailesinin izni gerekmektedir. Ona bu izin verilmemiştir.  Savaşa gitmeye can atan arkadaşları tarafından “şimdi sen annenin dizi dibinde mi oturacaksın Paul” diyerek alaya alınır. Bu durumu içine sindiremeyen Paul ailesinin yerine izin kağıdına kendisi imza atarak sonradan ruhunu karartacak vicdanını aklar. Bu öğrenci grubu büyük bir aşkla batı cephesine giderler…

Daha gittikleri ilk anda savaşın dehşetli yüzüyle karşılaşırlar ve savaş alanında yaşadıkları korkunç gerçekle baş etmeye çalışırlar. Tıpkı köpek yavruları gibi annelerinin dizi dibindeyken savaşa giden çocukların sadece bedenleri değil ruhları da kalbura dönmüş delik deşik olmuştur. Gözlerinde büyük ışıltıyla savaşa katılan çocukların gözlerine kurşun yağmış kör olmuş ve ışık çoktan sönmüştür. Yani almanya’nın demir gençliği ateş karşısında erimiştir; bu bataklıkta yaklaşık 20 milyon insan yok olmuştur. Film savaş içinde şunu anlatır: “Gerçek ışık savaş değil barıştır”.

Savaş cinayet, Barış esastır…

Bir yönüyle benzer hikayeyi çağrıştıran Çanakkale Savaşını hatırlamayalım mı şimdi! Aynı savaş içinde bizim de çanakkale’ye giden ve geri dönmeyen öğrencilerimizi anmayalım mı? Bir farkla bizimkiler ülke topraklarını genişletmek için değil ülke  savunmasını yapmak için gitmişlerdi; bu yüzden işte onların vicdanı rahattı… “1915 yılında Tıbbiye’ye kaydolan 1. sınıf öğrencilerinin tamamı Çanakkale’de şehit düştü ve bu nedenle de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane 1921 yılında hiç mezun veremedi.” 

Savaş konusunda yine en doğru sözü  ömrünü cephelerde geçirmiş Mustafa Kemal Atatürk söylemiştir: “Millet hayatı tehlikeye girmedikçe, çıkarılan savaş savaş değil, cinayettir, öyleyse esas barıştır.”

“Cihanda barış ise, devletlerin aralarındaki çekişmeleri, çeşitli anlaşmazlıkları görüşerek, anlaşarak çözümlemeleridir, insanlık ideali ancak böyle gerçekleşebilir. Devletler arası savaşlar sadece acı, kan, gözyaşı ve felâketler getirir, kazananlar da pek çok şeylerini yitirmiş olurlar, öyleyse ancak ve ancak son çare olarak savaşa gidilmelidir. Esas olan savaş değil, barıştır. 

 “Yurtta sulh, cihanda sulh”  

10 Kasım 1938’de  yitirdiğimiz bu dahi insanı da  86.ölüm yıldönümünde barışı anlatan bu filmle anmak yerinde olacaktır.

Filmin 1930 versiyonunun  temiz bir kopyasını bularak izledim. Dönemine göre çok başarılı  buldum; hatta savaş sorgulaması o filmde çok daha derin yapılmış; askerlerin ruh durumu daha çarpıcı yansıtılmış.  Roman uyarlaması metinlere bağlı kalarak yapılmış. Örneğin romandan alıntıladığım giriş cümlesi filmde aynen tekrarlanmış…  Yine de 2022 uyarlamasına tam puan vermekten kendimi alıkoymayacağım. 

Filmi izledikten sonra bir söz de ben söyledim:

 “Savaş, dünya sahnesinde oynanan en acı tragedyadır.”

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok /  Im Westen nichts Neues
Yönetmen : Edward Berger
Orijinal Hikaye : Erich Maria Remarque
Senaryo : Ian Stokell, Lesley Paterson, Edward Berger
Görüntü Yönetmeni : James Friend,
Kurgu : Sven Budelmann
Müzik : Volker Bertelmann
Oyuncular : Felix Kammerer, Albrecht Schuch, Aaron Hilmer, Moritz Klaus, Edin Hasanovic, Daniel Brühl, Devid Striesow, Adrian Grünewald, Adrian Grünewald, Alexander Schuster
Almanya-ABD-İngiltere / Tarihi-Biyografi-Savaş-Dram / 148 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz