Bergman : Hayattan Bir Yıl

İ. BERGMAN’IN . HAYATINDAN BİR YIL

İngmar Bergman’ın 2 başyapıt, 1 TV filmi, 4 tiyatro oyunu yönettiği 1957 yılına odaklanan MUBİ belgeseli, arşiv görüntüleri ve yeni röportajlarla sanatçının hayatını ve kişiliğini mercek altına alıyor. Bu yazımda Cannes’da filmlerini izlediğim, basın konferanslarına katıldığım İsveçli dahi sanatçının, Nazi hayranlığı gibi az bilinen yönlerine değineceğim.

OrtaKoltuk Puanı:

 

İngmar Bergman’ın “Yedinci Mühür / İnseglet” ve “Yaban Çilekleri / Smultronstallet” filmlerini yayınladığı, 1 TV filmi çektiği, 4 tiyatro oyunu yönettiği 1957 yılında izleyiciyi bir yolculuğa çıkaran “Bergman : Hayattan Bir Yıl” belgeseli, arşiv görüntüleri ve yeni röportajlarla, isveçli yönetmenin hayatına ve kişiliğine odaklanıyor. MUBİ’de filmi izlerken, 60 yıllık Cannes serüvenimde yaşadığım en unutulmaz günlerinden biri aklıma geldi. Cannes’da beni en çok heyecanlandıran basın konferansı, 1973 yılında Bergman’ın yarışma dışı gösterilen “Çığlıklar ve Fısıltılar” sonrası, eski Festival Sarayı’nın ana salonundaki basın konferansıydı. Time dergisinin “sinema dünyasının yaşayan en büyük yönetmeni” olarak nitelediği İngmar Bergman’ı hayatımda ilk kez görecektim.

Filmin gösteriminden sonra Bergman, oyuncuları Harriet Anderson, İngrid Thulin, Liv Ullman ve Erland Josephson eşliğinde yapacağı basın konferansına ilgi o derece büyüktü ki, salona girebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyordum. Ertesi gün gazeteden çok kişinin dışarıda kaldığını okudum. Koca salonda oturacak boş koltuk bulmayınca, bir spot lambası taşıyıcısının ayağında konferansı ayakta dinlemiştim. İsveçli sanatçı 2 yıl önce layık görüldüğü Ömür Boyu Başarı Oscar Ödülü’nü almak için törene katılmamıştı. Ödül kendisi adına eşi Liv Ullman’a takdim edilmişti. Cannes Festivali 1997’de Bergman’ı Palm Des Palmes (Palm Of The Palms) Ödülü’ne layık görmüştü. Törene katılmadığı için ödülü İngrid Thulin teslim almıştı.

SİNEMANIN EN BÜYÜK YARATICILARINDAN

Bergman’ın kişisel yaşamında bir yandan evlilik, ilişkiler ve sağlık sorunlarıyla mücadele etmektedir. Filmde iç ses olarak sesini duyduğumuz yönetmen Jane Magnusson, yoğun yıl 1957’yi başlangıç noktası olarak kullanarak, Bergman’ın sanatı, özel yaşamı ve psikolojisi arasındaki bağı keşfeder. 1957 sonrası dönemden itibaren Bergman’ın kendi hayatını sanatıyla bütünleştirmeye başladığına dikkat çeker. 2018 Avrupa Film Ödülleri’nde En İyi Belgesel Ödülü’nü kazanan filmde ,ayrıca İsveçli yönetmenin karanlık ya da çelişkili yönleri (örneğin kişiler üzerindeki baskısı, geçmişine dair anlatıların güvenilmezliği, Nazi hayranlığı gibi meseleler) açık ve sorgulayıcı bir dille titizlikle ele alınır. Belgeselde yer alan ünlüler arasında Lars Von Trier, Roy Anderson, John Landis, Jan Troell, Zhang Yimou, Barbra Streisand gibi yönetmenler var.

Büyük ihtilaf yaşadığı kardeşi Dag Bergman, oyunculardan Elliot Gould, Holly Hunter, Liv Ullman, Bibi Anderson, Victor Sjöström, Lena Endre, Thorsten Flinck ile yapılan söyleşiler belgeselde yer alıyor. Dag Bergman’ın, İngmar’ın anlattılarının bazı yönlerine şüpheyle yaklaşan, daha çocuklukla ilgili alternatif bakış açısı sunan inandırıcı bir ifade, belgeselde dikkati çekiyor. Barbra Steisand Bergman’ın kendisiyle kurduğu ilişkiyi, Lars Von Trier ise Bergman’dan aldığı ilhamı anlatır. Bu farklı kuşakların tanıklıkları Bergman’ın etkisinin nesiller arası sürekliliğini gösterir. İMDb’de 7.4 puana sahip belgesel, eleştirmenler tarafından genel olarak “insani yönüyle Bergman portresi”, “eğlenceli ve samimi yaklaşım” gibi temalarla değerlendirildi. Film Bergman’ı sadece efsane olarak değil, çelişkili, yorucu, geçimsiz ama deha kadar kusurlu bir insan olarak göstermesi övgüye değer.

Ana teması “sanatsal üretkenlik, insanın karanlık yönleri ve iç hesaplaşmalar” olan belgesel, eleştirmenler tarafından genel olarak olumlu, samimi ve derin bir sanatçı portresi olarak takdim edildi. Bergman’ın sanatına ve yaşamına dair bu etkileyici film, İsveçli yönetmenin hem deha, hem çelişkilerle dolu bir insan olarak portresini çiziyor. “Persona”, (bilhassa) “Fanny ve Alexander” ve diğer filmlerinden seçilen sahnelerle Bergman’ın kişisel meselelerinin nasıl sinemasına sızdığı vurgulanıyor. Özellikle çocuklukla ilgili travmaların “Fanny ve Alexander” sahneleriyle ilişkilendirilmesi dikkati çekiyor. Sürmenaj olduğu 1957 yılının sonunda yaşadığı ağır mide kanaması sahnesi filmde dramatik bir dönüm noktası olarak işleniyor. Efsane İsveçli auteur’ün bir yılına odaklanan yönetmen Jane Magnusson, Bergman’ın “Yedinci Mühür” ve “Yaban Çilekler”ni çektiği 1957 yılını mercek altına alıyor. Belgeselde, derin ve çok yönlü bu sanatçının ilham verici bir portresini izliyoruz.

Bu film 2018’de Cannes Film Festival’nin Cannes Clasiscs bölümünde, San Sebastian ve Londra Film Festivallerine gösterildi. Bergman hayranları için altın madeni değerindeki “Bergman : Hayatından Bir Yıl” klasik kurmaca filmler gibi “sahne” üzerinden değil, arşiv görüntüleri, röportajlar ve film sahneleri üzerinden ilerliyor. Öne çıkan ilginç bölüm ve sekansların bazıları şöyle : “Yedinci Mühür” ve “Yaban Çilekleri” paralel bir kurgu ile aktarılıp, Bergman’ın aynı yıl 4 tiyatro oyunu ve 1 TV filmi yapmasına dikkat çekilir. 5 saat uzunluğundaki Henrik İbsen’in “Peer Gynt” oyununda Bergman’ın enerjisi, izleyiciye “insanüstü bir üretim” hissi verir. Arşiv röportajlarında Bergman kendisini anlatırken olayları çoğu kez dramatize eder. Kardeşi Dag Bergman’ın bu anlatılara şüpheyle yaklaşması özellikle dikkati çekerek inandırıcı bulunur. Belgeselin en ilginç bölümlerinden biri İsveçli sanatçının Nazi hayranlığı üzerine olan tartışmaları dile getiren sekans. Gençliğinde Hitler’e duyduğu sempatiye dair açıklamalara yer verilen bu bölümler belgeselde oldukça çarpıcıdır, çünkü Bergman’ın deha imgesini insani zayıflıklarla yüzleştirir.

İNSANİ YÖNÜYLE BERGMAN PORTRESİ

Kadınlarla olan ilişkilerine gelince… Kabi Laretei ile 10 yıllık bie evlilik yaşayan sanatçı, Liv Ullman, Bibi Anderson gibi yakın çalışma arkadaşlarının ve sevgililerinin sözleriyle belgeselde, Bergman’ın hem çekici hem baskıcı bir figür olduğu aktarılır. Bu bölümlerde özel hayatındaki yoğun duygusal karmaşa, sanatsal üretkenliğiyle yan yana getirilir. Filmin önemli sahneleri arasında Bergman’ın sanatı ve özel hayatı arasındaki geçişleri gösteren montajlar var. Jane Magnusson, Bergman’ın parlaklıkla gölgeleri yan yana getiren kişiliğini hem arşiv görüntüleri, hem kendisini tanıyanların tanıklıklarıyla kuruyor. Aynı anda birkaç ilişkiyi yürüten, evlilik hayatıyla iş hayatının iç içe geçtiği 1957’de yoğun çalışmasının bedelini sağlık sorunlarıyla ödeyen, ağır bir mide kanaması geçiren Bergman’ın kişisel krizleri üretiminin arka planında önemli bir yer tutar: 1957 sanatının olgunluk döneminin başlangıcıdır. 1957 onun için hem sanatsal zirve, hem de kişisel kırılma yılıdır: bir yandan ölümsüz ederler üretirken, diğer yandan sağlığı be özel hayatı tükenme noktasına gelmiştir. 1 saat 57 dakikalık süresiyle film, Bergman’ın çok yönlü ve yoğun yaratıcılık dönemine odaklanır.

Yazıma 2017 yılında yayınlanan “Cannes Film Festivali’nde 50 Yıl” başlıklı kitabımdan, İngmar Bergman ile ilgili birkaç not ile devam etmek istiyorum. İzlemeye başladığım 1966 yılından önce Bergman Cannes’da ana yarışmaya katıldığı “Bir Yaz Gecesi Rüyası” (1956) ile Özel Ödül, “Yaşamın Eşiğinde” (1958) ile Mizansen Ödülü, “Yedinci Mühür” (1957) ile Jüri Özel Ödülü kazanmıştı. O unutulmaz yılda jüri başkanlığını bir başka İsveçli’nin, efsanevi aktris İngrid Bergman’ın yapması talihin garip bir cilvesiydi. Cannes’da Teknik Büyük Ödül sahibi “Çığlıklar ve Fısılıltılar” (1973) Bergman’ın fetiş görüntü yönetmeni Sven Nykvist’e En İyi Sinematografi Oscar’ını getirmişti. Bergman’ın, aşkın anlamsızlığı, iletişimin zorluğu, inancın ulaşılmazlığı gibi favori temalarını işleyen bu film Anton Çehov’un “Üç Kızkardeş”ini akla getiriyordu. İsveçli yönetmen 9 kez aday gösterildiği Oscar Ödüllerinden 3’ünü kazandı: En İyi Yabancı Film Oscar’larına “Kaynak” (1961), “Aynadaki gibi” (1962) ve “Fanny ve Alexander” (1982) ile. Bir rahibin oğlu olarak dünyaya gelen Bergman, “Yedinci Mühür” ile varoluşçuluğa ve alegoriye yöneldi. Ortaçağ dönemini ele alan filmlerinde İskandinavya’nın paganizm ve Hristiyanlığa dair mirası inceledi. – Ortaçağda veba salgını sırasında geçen konusuyla “Yedinci Mühür”de evine dönüş yolunda olan, hayal kırıklığı yaşayan şövalye Antonius Block’ın (Max Von Sydow) Ölüm ile santranç oynaması ikoniktir ve bu seans sinema antolojilerine geçecek güzelliktedir. Varoluşsal sorgulamalarıyla sinema tarihinde bir dönüm noktası sayılır. “Yaban Çilekleri” yaşlı bir profesörün ölümle ve kendisiyle hesaplaşmasını rüyalar üzerinden anlatır. Gençlik anılarına ve hayallerine yaptığı içsel yolculuğu anlatan film Venedik’te Altın Aslan Ödülü’nün sahibi olmuştu. “Yedinci Mühür” ölüm inceleme ve tartışma konusu olduğunda. “Ölüm temasında” referans olarak akla gelen ilk filmdir. Bu son 2 film, bir yönetmenin aynı yıl içinde yarattığı 2 başyapıt olarak sinema tarihinde eşine az raslanır bir başarı sayılır. Bergman’ın “veda filmi” niteliğindeki “Fanny ve Alexander” (1982) İsveçli ustanın son başyapıtı oldu. Venedik’te FİPRESCİ Ödülü’nü kazanan film Cannes’a katılsaydı ilginç bir çekişmeye tanık olacaktık. Zira o yıl Altın Palmiye’yi (bu ödülü ilk kez kazanan Türk filmi olarak tarihe geçen) Yılmaz Güney’in “Yol”u, Costa Gavras’ın “Missing”i ile paylaşarak kazanmıştı. 4 Oscar Ödüllü, 3 saat 10 dakikalık süresinde büyük keyifle izlenen bu ırmak filmde, 1900’ün ilk yıllarında 2 çocuk ailelerinin sayısız komedi ve trajedilerine tanıklık ediyordu.

Filmin yönetmeni Jane Magnusson ile bitirecek olursak, 1968’de doğan bu yönetmen, senaryo yazarı, aktis, özellikle belgesel alanında güçlü ve zengin bir portofolyo oluşturmuştur. Bergman ve İsveç sinemasından başlayarak popüler kültür, toplumsal figürler ve güncel temalarla izleyiciye derinlemesine, çok katmanlı hikayeler sunmuştur. Magnusson, Bergman belgeselinde ölçüsüz hayranlık yerine, sanatçının karmaşık kişiliğine dair değerli bir pencere sunmuştur. Bergman’ı insan olarak anlatırken, hoş olmayan toksik yönlerine dair güçlü ve adil bir eleştiri eşliğinde, tehlikeli mitlerini de sergileyerek takdir toplamıştır. Belgesel, izleyicisinin “Sanatçıyı kusurlarıyla kabul etmeli miyiz ?” sorusunu aklına getiriyor. Film Bergman’ı, kendisini sahip olduğu gücü kötüye kullanan bir sanatçı olarak profilini çiziyor. Belgesel ustası Jane Magnusson’un en önemli filmleri, sosyal temalı, güncel ve kişisel “Hasse ve Tage” (2019) belgeseli ve Maddy The Model” (2020) adlı dünyanın ilk profesiyonel modeli olan Dawn sendromlu Madeline Stuart üzerine duygu yüklü belgeseli.

Yönetmen / Senaryo : Jane Magnusson

Oyuncular : Lars Von Trier, Roy Anderson, John Landis, Jan Troell, Zhang Yimou, Barbra Streisand

ABD / Belgesel / 107 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz