Dogman
BİR İNTİKAM FANTAZİSİ
Luc Besson’un dönüşünü müjdeleyen, kariyerinin en karanlık filmi “DogMan”, kişisel ama büyüleyici, gotik, depresif, mistik bir masal. Film dram, komedi, aksiyon, korku ve gerilim türleri arasında geziniyor.
Luc Besson’un kariyerindeki en karanlık filmi, İngilizce bir Fransız aksiyon filmi olan “DogMan” prömiyerini 80. Venedik Film Festivalinde yaptı. Luc Besson son 10 yılda, 2023’te Yüksek Mahkeme tarafından beraat ettirilen tecavüz suçlaması ve düş kırıklığı yaratan “Anna”dan 4 yıl sonra gelen “DogMan”in beğenilmesiyle teselli buldu. Kişisel ama büyüleyici, gotik, depresif, mistik ve güçlü bu masalıyla Fransız yönetmen sinemaya dönüşünü müjdeliyor.
“DogMan” eğlenceli, çılgın, ironik, rahatsız edici, sevimli ama korkutucu bir intikam fantezisi. Filmin toplumdan dışlanan ve karanlık işlere bulaşan engelli kahramanı mükemmel bir intikam hikayesine imza atıyor. “DogMan”de Luc Besson dram ve komedi unsurlarını buluştururken, gangster çatışmalarıyla aksiyonu katıp türler arasında geziniyor. Bu gezide uğranan limanlar arasında korku, gerilim ve romantizm de var. Luc Besson esin kaynağını kendisinden 2 asır önce yaşamış vatandaşı Alphonse de Lamartine’in “İnsanın başı derde girdiğinde, Tanrı ona köpek gönderir” epigrafından muhtemelen yaratılmıştır. Zira filmin ailesi tarafından eziyete uğramış, sevgiye aç kahramanı Douglas (Caleb Landry Jones), dostluk kurduğu köpekler sayesinde yaşama sevicini sürdürebilmiştir.
SEVGİYE AÇ BİR ANTİ-KAHRAMAN
Luc Besson filmi için “Bu filmin ilham kaynağı kendi çocuklarını 5 yaşındayken kafese atan Fransız bir aileyle ilgili okuduğum bir makaleden geldi. Birisi nasıl hayatta kalır ve acılarıyla ne yapabilir ? sorusuna cevap aradım. Hepimizin ortak noktası olan aı çekmenin tek panzehiri sevgidir. Şifacı olan DogMan’in kurduğu köpek topluluğunun sevgisidir. Caleb Landry Jones olmasaydı bugünkü film olmazdı. Bu karmaşık karakterin zorluklarını bünyesinde barındırabilecek birine ihtiyaç vardı.” demişti. Film çocukluk travması ve fiziksel yaralanmalardan kurtulma yolculuğunda kendi yolunu bulmaya çalışan, bu uğurda toplumsal kuralları, cinsiyet sınırlamalarını da esneterek, köpek sevgiside aşırıya kaçan Douglas’ın hikayesini anlatıyor.
Babası ve onun kadar zalim olan ağabeyi Richie’nin şiddetli baskısı altında büyüyen genç Douglas, yetişkinliğe büyük bir psikolojik ve fiziksel yaralarla ulaşır. Babası tarafından köpek kafesine kitlenen, köpeklere yem olarak atılan Douglas kurtuluşu köpeklere olan sevgisinde bulur. Bir pompalı tüfek kazasında yaralanan bacaklarının tehlikeli kullanımı nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkum kalır. Yalnızca çok sevdiği köpekler onu rahatlatır. Her emrine yanıt vermek üzere eğitilirler ve efendileri adına yoksullara yardım eder ve zenginlerin evlerinde hırsızlık yaparlar. Köpeklerin koruması altındaki Douglas, seneler geçtikçe onlarla olan bağlarını kuvvetlendirip onlardan bir ordu kurar. Bu özel yeteneğini kullanarak hayatta kalmaktan daha fazlasını yapar; sisteme karşı gelip oyunun kurallarını baştan yazar.
Filmin açılış sahnesinde makyajı, peruğu, giyimiyle Marilyn Monroe’yu akla getiren, yaralı, kanlı bir travestinin polis tarafından belirsiz bir suçtan tutuklandığını görürüz. Dougla hücresinde kendisini sorgulamaya gelen temiz yüzlü, empati kurabilen nazik bir psikiyatris olan Evelyn’e (Jojo t. Gibbs) itimat eder ve geçmişini anlatır. Biz geriye dönüşlerle bu engelli kişinin hayat öyküsünü öğreniriz. Gazetedeki iş ilanlarına yaptığı müracaatlardan netice alamayan Douglas bir gece kulubünde, ayakta kalabildiği 3- 5 dakika içinde bir şarkı okumak için iş bulur. Mahalleyi haraca kesen bir mafya patronu, El Verdugo adlı Latin kökenli bir gangster ile yolu kesişir. Köpeklerle olan özel bağı sayesinde köpeklerden kurduğu orduyla, Douglas fakirlere zulmeden, haraç alan kötüleri cezalandıran bir intikam meleğine dönüşür.
Ancak kendisini felç eden bir kaçışın ardından, bir yabancı gibi yaşadığı topluma karışmakta çok zorlanır. Asosyal kahramanımız sayısız köpek arkadaşıyla sığındığı terkedilmiş bir okulda, söylediklerini mükemmel anlayan köpeklerini eğitir ve köpek suçlulardan oluşan bir çetenin lideri olur. Ancak gece kulübünde tanıştığı Shakespeare tutkunu Salma (Grace Palma) ona yeni işinde performans, giyinme ve makyaj sevgisini aşılar. Douglas kendisine (tek taraflı) bir imkansız aşkla bağlanır. Zaman zaman senaryolarında gerçekliği saçmalıklarla renklendirme gibi yeteneğini kullanan Luc Besson, “DogMan”da şiddet açısından güçlü içerikli anlatımıyla, saçma gibi gelebilecek konusunu inandırıcı kılabiliyor. Filmin en an alıcı sahnesinde, gece kulübündeki ilk seansında ayakta durabileceği tek şarkılık sürede, Edith Piaf’ın efsanevi siyah kıyafeti içinde, kıvırcık saçlı peruğu ile Douglas’ın “Je Ne Regrette Rien” şarkısını mükemmel yorumladığını izliyoruz.
C. L. JONES’TAN MÜTHİŞ PERFORMANS
“DogMan”ı, Thomas Harris’in romanından Jonathan Demme’nin unutulmaz filmi “Kuzuların Sessizliği / The Silence of the Lambs”ına, Todd Phillips’in “Joker”ine benzetenler oldu. Zira kahramanı Douglas ilk filmdeki Hannibal Lecter’i (Anthony Hopkins), 2. filmdeki Joker’i (Joaquin Phoenix) akla getiriyor. Hayvan eğitme konusunda “DogMan”, 3 kez sinemaya aktarılan “Willard”ı akla getiriyor. İnsanlardan nefret eden Willard evinde yaşayan fareleri eğiterek intikam tasarlıyordu. Arkadaş canlısı, sadık, zeki yaratıklar olan köpeklerin filmde her cinsi kullanılmış. Aralarında cinslerinin yüz karası olan pitbull iyi ki yok. Bubi tuzağı dahil, akla gelmez işler yapabilen köpeklerin yönlendirilmesi için köpek eğitmenleri müthiş bir çaba gösterip Luc Besson’un mizansenine 1. derecede katkı vermişler. Köpek eğitmenlerin benzer bir becerisini Macar yönetmen Kornel Mandruczo’nun 2014 Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünün En İyi Film Ödülünü kazanan “Beyaz Tanrı / White Dog” filminde görmüştük.
Fransız sinemasının Hollywood’da da kariyer yapan tüccar yönetmenlerinin başında gelen Luc Besson 1959 Paris doğumlu. Kariyerinin 3. filmi olan “Derinlik Sarhoşluğu / Le Grand Bleu” (1988) ile tanındı. Su altı çekimleriyle sarhoş eden filmde, dünya dalma şampiyonluğu için yarışan 2 dalış ustasının mücadelesi anlatılıyor. “Nikita” (1990), 20 yaşındaki kadın suçlu Nikita’nın hayatına odaklanan bir filmdi. Luc Besson’un en başarılı filmi olan “Sevginin Gücü / Leon” 12 yaşındaki kimsesiz bir kız çocuğunun azılı bir katille yazgısının birleşmesini anlatan kaliteli bir filmdi. Kudüs doğumlu Natalie Portman bu ilk oyunculuk denemesinde olağanüstü bir başarı kaydetmişti. Konusu 2200’lü yıllarda geçen “5. Element / Le Cinquieme Elément” (1997) uluslararası oyuncu kadrolu, dev bütçeli bir bilimkurgu filmiydi. Sarlett Johansson’un oynadığı “Lucy” (2014) uyuşturucu şebekelerinin içine düşen sıradan bir kadının hikayesiydi. “Anna” (2019) işinde başarılı 29 yaşındaki bir kadın suikastçinin marifetlerini anlatan bir aksiyon filmiydi.
Douglas rolünde çarpıcı bir performans sergileyen Caleb Landry Jones tüm ağırlığını omuzlarına alarak filmin dram etkisini her sekansta hissettiriyor. 1989 Texas doğumlu Amerikalı aktörü “3 Billbord Ebbing Çıkışı, Missouri” (2017) ve Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu seçildiği “Nitram” (2021) filmlerinden tanıyoruz. Justin Kurzel’in bu filminde Avustralyalı asosyal genç Martin’in çizgi dışı yaşamı anlatılmıştı. Bu filme adını veren Nitram kahramanımız Martin’in tersten okunuşu. “DogMan”de yetişkin Douglas’ı canlandıran Caleb Landry Jones gözüktüğü ilk sahneden filmin sonuna kadar perdeden eksilmiyor. Filmde kendi yolunu çizerken toplumsal kuralları esneten kırılgan ama dirençli bir kahramanı canlandırıyor. Jones aralarında Marlene Dietrich, Edith Piaf, Marilyn Monroe’nun bulunduğu 11 rolde kalıptan kalıba giriyor.
Gözaltı merkezinin psikologu Evelyn’i oynayan Jojo T. Gibbs mahkum Douglas ile empati kurabilen, kendisine kötü davranan kocasına uzaklaştırma emri çıkartan, annesi ve kız çocuğuyla yaşayan bilim kadını rolünde çok başarılı. “Barry Lyndon” ve “Cabaret” filmlerinin efsanevi Amerikalı oyuncusu, Hollywood’un eski tüfeklerinden Marisa Berenson kısacık rolüne rağmen filme renk katıyor. Berenson filmde Douglas’ın gözüne kestirdiği ve köpek ordusuyla soyduğu yalnız yaşayan aristokrat kadını oynuyor. Zararını karşılamasını istediği sigorta şirketinin açıkgöz dedektifi rolündeki Chistopher Denham oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyor.
“DogMan” 29 Aralık’ta vizyona girecek.
Yönetmen / Senaryo : Luc Besson
Görüntü Yönetmeni : Colin Wandersman
Müzik : Eric Serra
Oyuncular : Caleb Landry Jones, Jojo T. Gibs, Christopher Denham, Clemens Schick, Marisa Berenson, Michael Garza, Avant Strangel, James Payton, Derek Siow
ABD / Gerilim-Şiddet-Dram / 113 Dk.