Dokuzuncu Hayat filmi, Liz Jansen’in 2004 tarihli ‘The 9th Life of Louis Drax’ romanının uyarlaması. Uzunca bir süre Anthony Minghella tarafından tamamlanmayı bekleyen senaryo, yönetmenin ölümü sonucu yarım kalmıştı. Baba vasiyetini tamamlamak üzere oyuncu oğlu Max Minghella yarım kalan senaryoyu devraldı. ‘Horns’ filminde Alexandre Aja ile birlikte çalışan Minghella, yönetmen koltuğunda da onunla çalıştı.
Özellikle 2003 yapımlı ‘High Tension’ filmiyle dikkatleri üzerine çeken ve Fransa’da yeni bir akım yarattığı düşünülen Aja, aynı başarıyı diğer filmlerinde yakalayamadığı gibi bu filmde de türlerin karmaşasından, ne olduğu çok da belli olmayan, tatmin etmeye yaklaşamamış bir film yapmış.
Doğduğu andan itibaren başına türlü kazalar gelen Louix Drax, 9. yaş gününde bu kazaların en büyüğünü geçirir. Anne ve babasıyla beraber doğum gününü kutlamak için gittikleri piknikte uçurumun eşiğine gelir ve düşmekten kurtulamaz. Louis’in öldüğü düşünülür ve morga götürülür. Morgda dirilen Louis komaya girer ve ülkenin koma konusunda nam salmış doktorlarından biri olan Pascal kendisiyle ilgilenmeye başlar. Film süresince Louis’in yaşadıklarını flashbacklerle görmeye devam ederken, aynı zamanda komada yattığı hastane odasında da dış ses olarak onun sesiyle yaşanılanları öğreniriz.
Fantastik gerilim olarak sunulan film dram mı aile filmi mi yoksa romantik bir film mi izliyoruz karmaşasını sorgulamaya başlıyoruz. Sürpriz bir son hazırlamak için karmaşık hale getirilen senaryo, ne olduğuna karar verememiş bir hikaye tadı veriyor. Üstelik birçok yerde -ki nereleri olduğunu söylemek doğru olmaz izlemeyenler adına- insanı hayrete düşürecek kadar açıkça filmin çözümü de kendini belli eder. Bu kadar zahmete girilip karmaşa haline getirilen film öyle çok da bir sürpriz yaşatamaz.Dr. Pascal içinse eksik olan şey karakter. Karakteri tam oturmamış bir yan karakter, anneyle romantik bir ilişki yaşıyor. Pascal etrafında gerçekleşen doğaüstü olaylar ise (rüya ve hipnoz sahneleri başta olmak üzere) o kadar basit ki filme bayağılık katıyor. Zaten başarısız çoğu sahne bir de bunlarla taçlandırılıp seyirciyi iyice sıkıyor.
Louis’in başına gelenlerle ilgili sürekli farklı yerlere yönlendirmeye çalışan yönetmenin çok da başarılı olduğu söylenemez. Dön dolaş aynı yerlerde farklı kurgular görmek de filmi iyi bir yere taşımamış ne yazık ki… Üzülerek söylemek gerekiyor ki, Aja bu kez de çok başarılı bir yol izleyememiş. Belki de High Tension filmi yalnızca başarılı bir tesadüftü…
yoo beni hiiiççç sıkmadı.asla ama asla sıkılmadım.
filmin akışı 10 numara neden begenilmedigini anlamak guc
Ben jamie nin oldugu her şey izlerim :)))
Bazı sahneleri ben de anlamadım başlarda ama sonuna kadar izledim. Cok dq kötü degildi