Don’t Look Up / Yukarı Bakma
Turgut Uyar “Göğe Bakma Durağı” şiirinin son dizelerinde “Durma kendini hatırlat / Durma Göğe bakalım” diyerek sesleniyor sevdiğine. Bu dizeleri gezegenimizin hain sevgilileri olan bizlere uyarlayıp Dünya’nın sözleri olarak algılamamız şu şekilde olur herhalde. “Bu çılgınlığınız içinde hiç olmazsa arada bir göğe bakın / orada kıyamet size kendini hatırlatacaktır”
İnsan ırkının kapitalistleri öyle bir noktaya geldi ki kıyametten bile kar elde edecek hırsa sahip oldular…
Bilim-kurgu – komedi türündeki “Don’t Look Up” film eleştirisini yazmaya oturduğum şu dakikalarda NASA James Webb teleskobunu uzaya fırlalatıyor, uzayın daha derinliklerinden 13.5 milyar (dikkat ederseniz buçuğu da var) yıl önceki zamanlardan olayları bize aktarmak üzere teleskobu gurbete gönderiyor. Elbette ki bu haber bilim insanlarını ve özelde Emin Çapa’yı çok heyecanlandırdı ama onların dışında çok büyük haber olmadı. Bilimin belli bir çevrenin dışında çoğunluğu heyecanlandırmadığını, sosyal medyada ve televizyonlarda neredeyse haber değeri bile taşımadığını biliniyor…
Bu önsözden sonra girizgahı genişletelim…
FİLM; SİYASETİYLE, SOSYAL MEDYASI İLE, KAPİTALİSTİ VE FİGÜRAN ÇOĞUNLUĞU İLE GÜNÜMÜZE BOY AYNASI TUTMUŞ!
Hiçbir şey yabancı gelmedi. Amerikan Başkanı ve başkanın danışman oğlu; hal ve tavırlarıyla yabancı değildi…
Şov programı, Okan Bayülgen’i ve konuklarını hatırlattı; oradaki şarkıcının basitliği, dünya yansa umurunda olmayışı ve kendinden başka kimseyi düşünmemesi birçok sanatçı bozuntusunu aklımıza getirdi; Gökbilimcinin programdaki tavrı rahmetli Hakkı Devrim’i çağrıştırdı. Tamamıyla benzerimizdi, günümüzün şov programları işte böyleydi.
Neyse ki aynı şarkıcı programda rastladığı ve kart zampara (cahilliğin bilimi nasıl aşağıladığı da günümüzde pek moda yine) dediği bilim adamının tarafına sonradan geçerek milyonların karşısında “Yukarıya bakalım” şarkısını söylemesi kendisini affetmemizi sağladı.
Bilimin ve sanatın hak ettiği değeri görmemesi sağolsun cahillerimiz sayesinde önemini yitiriyor ve hükümetlerin bu kozu alabildiğine kullanması yine bildiğimiz bir konu.
Koskoca bir generalin önemli bir kurumda bedava aldığı suyu ve çerezi para ile satmasına ne demeli peki!
Ve sosyal medyanın gücü! Giderek artıyor, gündem belirliyor…
DEV KADRO MÜTEVAZİ BİR FİLM
(Mütevazi sözcüğü filmin bütçesi ile alakalı değil; alçak gönüllü oluşu ve hayatımızın parçalarını bize gösterdiği için kullandım)
Kimler yok ki bu kadroda, dünyanın en iyileri;
Meryl Streep başkan Orlean’ı oynuyor, aldığı ödülleri sayacak olsak sayfa dolar, iki kez En İyi Kadın Oyuncu Dalında Oscar ödülünü kazandığını söyleyelim sadece. Doğuştan oyuncu olarak dünyaya gelmiş.
Leonardo Dicaprio, Doktor Randall rolünde, bilim adamını oynuyor; kaç kez Oscar’ın kapısından döndü ve nihayet 2015 yılında “Diriliş” filmiyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı, diğer ödülleri saymıyorum bile. O zaten Titanik’te sevdiği kızı kurtarmak için donmayı göze aldığında çoktan kalbimize girdi..
Jennifer Lawrence, Kate rolünde, doktorasını hazırlayan genç bir bilim kadını, Doktor Randall’ın yardımcısı. Yine Oscar ödülü ve sayısız diğer ödülleri almış genç oyuncu.
Cate Blanchette, televizyon şovmeni; yine bir Oscarlı ve çok ödüllü bir aktrist.
Timothee Chalamet, Amerika’da yıldızı parlayan ve Bağımsız Ruh Ödülünü almış genç bir aktör. “Güzel Oğlum” filmine eleştiri yazdığım zaman tanımıştım kendisini ve o zamandan gelecek vaad ettiğini tahmin etmiştim.
“SEVİŞMEK AH NE HOŞTUR YILDIZLARIN ALTINDA” ROMANTİK ÇAĞINI GEÇTİK, ŞİMDİ YILDIZLAR ELİMİZDE PATLIYOR!
Yukarı (yukarıya olması gerekir) Bakma filminin senaryosunu yazan ve yöneten Adam McKay kara mizah tarzında; kökeninde Trump’ı, gövdesinde gözü doymayan hırslı kapitalistleri, medyayı, cehaleti absürdizmle eleştiren bir hikaye koymuş ortaya. Kuyruklu yıldıza ateş etmek saçmalığın bir göstergesi olsa gerek ama günümüzde böyle insanlar öyle çok ki…
İklim krizi, ekonomik kriz, başıboş atom bombaları, atmosferi mahveden egzoz ile başı belada olan dünyaya bir bela da göktaşlardan gelir. Doktora öğrencisi Kate, Doktor Randall’ın laboratuvarında müzik dinleyip çay içerken uydulardan gökyüzünde neler olup bittiğine bakmaktadır; bir de ne görsün kuyruklu bir yıldız dünyaya yaklaşmaktadır. Koşup doktora haber verir, kuyruklu yıldız laboratuvarda önce sevinç yaratsa da hesaplamalara göre altı ay sonra dünyaya çarpacak olması etekleri tutuşturur. Mutlaka hükümetle görüşmeleri gerekmektedir, ne ki Başkan Janie Orlean (Trump karakteridir aslında) ve oğlu olan danışmanı onları ti’ye alır. Bilimden anlamayan ya da o koşullarda anlaması işine gelmeyen başkan gökbilimcileri başından savar. Bunun üzerine bir televizyon programına katılmak ve gerçeği halka açıklamak gereği duyarlar; ancak bu programda da ciddiye alınmazlar, şarkıcının sevgilisinden ayrılması daha çok konuşulur ve sosyal medyada trend olur; kısaca nereye gitseler ciddiye alınmadıkları gibi doktorun heyecanını ve kasılmalarını yatıştırması için kullandığı xanax, Kate’in dik başlılığı ve öfkesi daha çok konuşulur…
Kongre seçimleri için insanlığı ölüme sürüklemeyi göze alan ve “yukarıya bakma” sloganını geliştiren başkana Orlean’a gelince; yapılan anketlerde seçimi kaybedeceğini anladığı zaman Kuyruklu Yıldızın yönünün değiştirme projesini değiştirmeyi kabul eder…
Filmi beğendim; özellikle danışmanın hallerine bir hayli güldüm.
Final sürpriz! Bilim insanlarını haklı çıkardığı için bu sonu sevdim.
Dua sahnesini sevmedim. Bilimle siyaseti yan yana getirmek doğru olmadığı gibi bilim ile dini ritüelleri de yan yana getirmek doğru değil. Bilimsel kanıtlarla sen dünyanın yok olacağını söyle, sonra dua et “amen” de.
Yazının sonunu yönetmenin sözlerine bırakalım, 400 basın görevlisinin katıldığı toplantıda şunları söylemiştir:
“Büyük bir ihtimalle insanlık tarihinin en büyük felaketi iklim krizi olacak ama eğer bu konuda gülmeyi başarabilmek, yani biraz mesafe koyarak bakabilmek çok önemli bir şey. Kaybetmek, keder ve panik gibi duyguları mizahi bir bakış açısıyla da yaşamak mümkün. İşte bizim bu filmde yapmak istediğimiz de buydu sonuçta. Gülmek herkesi birleştiren bir şey, kahkahanın sahtesi olmaz, politik bir şey değildir.”
İyi Seyirler…
Yönetmen / Senaryo : Adam McKay
Görüntü Yönetmeni : Linus Sandgren
Kurgu : Hank Corwin
Müzik : Nicholas Britell
Oyuncular : Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Meryl Streep, Chris Evans, Cate Blanchett, Timothée Chalamet, Jonah Hill, Himesh Patel, Rob Morgan, Tyler Perry, Kid Cudi
ABD / Komedi / 140 Dk.
https://youtu.be/w13PMfm0JjU
Matthew Perry rol almıyor, Tyler Perry var.
Dikkatiniz için teşekkür ederiz. Sevgiler.
Görüldüğü gibi okuyucunun gözünden bir şey kaçmıyor Nusret
Dünyanın sahibi değil emanetcisiyiz ama ona da ihanet ettik. Daha vahi mi sadece biz kendi insanlığımızın sahibiyiz ona da ihanet ettik. Kendine ihanet eden herşeye edebilir. Birde Dua ya şaşıran ve hoşlanmayan insan var. Sanırım varoluşun ve ölümün sahibinin Allah olduğuna inanmadığı içindir. Zira Bilimsellikte Tanrının Lutfudur. Biz herşeyde ona minnet duyar ve teşekkür ederiz. Hele ölümü beklerken dua etmeyi garipsiyorsanız bence Olabildiğince kaçın ölümden sıkıysa.
Mesele inanıp inanmama değil Merve, Yüzyıllar boyunca dinler bilimi reddetmedi mi? Kilise Dünya dönüyor diyen Galile’yi idama mahkum etmek için yargılamadı mı? Galile, söylediğini inkar etmek zorunda kalmadı mı!..Kaldı ki tarihin sayfaları bu örneklerle dolu. Bilim ve dinin mizaçları birbirine aykırıdır, bu yüzden şaşırttı. Diğer söylediklerine katılıyorum.