Yoksa O’mu?…
Polisiye roman ya da seri katil içerikli filmler yahut romanlar, her zaman talep gören eserler. Bunun nedeni olarak, insanı sürprizli sonları ile birlikte eser boyunca hep geren ve esere yoğunlaşmanızı engellemeyen etkilerinin bulunduğunu görmek gerek. Ancak türün örneklerinin her daim başarılı olduğunu iddia etmek çok da kolay değil. Parlak örnekleri arasında; “Kuzuların Sessizliği”, Fatin Akın’ın yakın tarihli “Altın Merdiven”i ya da Oliver Stone’ın “Katil Doğanlar”ı hemen ilk akla gelen örnekler. Netflix yapımı olup ilk gösterimini Sundance Film Festivali’nde yapan, “Extremely Wıcked Shockınly Evıl And Vile” filminin yönetmeni Joe Berlinger, bu türe meraklı bir Amerikalı yönetmen. Daha öncesinde filme konu edinilen Ted Bundy’i bir TV belgeseli olarak ele almıştı üstelik. Eli yüzgün düzgün kabul edilen bu yapımın daha bir kurgusal ancak salt cinayete odaklanmayan bir hali ile karşı karşıyayız bu kez.
2019 tarihli yapım önce bir büyük Alman yazar Goethe’nin bir sözü ile açılıyor: “…Pek az insan hakikati tasavvur edecek güce sahiptir.” Zaten bu sözün somut tezahürleri filmin ilerleyen aşamalarında tek tek ortaya çıkıyor. Seattle’de 1969 yıllarında bir barda eğlenen gençleri görürüz önce. Sonra araya bir cezaevinden görüş odasında karşı karşıya telefonla konuşan bir erkek, bir de bayan çıkar. Erkek karşısındakine “seni görür görmez aşık olmuştum” der. Sonra bar görüntülerinin tanışmanın anını yansıttığı şeklinde bağlantıyı anlarız. Akabinde gelişen arkadaşlık, hatta birlikte yaşama süreci ile devam eder.
Ted Bundy (Zac Efron) bebek yüzlü, hukuk fakültesinde okuyan bir gençtir. Tanıştığı ve ileride evlilik düşündüğü Elizabeth (Lily Collins) ise daha önce bir evlilik yaşayan ve küçük kızı olan genç bir kızdır. Zaman ilerler ve herşey çok ideal olarak izleyene yansırken, temmuz 1974’den itibaren seri genç kız cinayetlerinin işlendiğine dair TV haberlerine yansıyan meşum olaylar silsilesi yansır önümüze. King Emniyeti’nin araştırmaları ve tanık anlatımları sonucunda zanlının robot resmi çıkartılır ve her yere dağıtılmaya başlar. Bir gün bir polis aramasına takılır Ted. Polis kendisine bu gece vaktinde Seattle’da bir genç granger’ın Utah’ta ne aradığını sorar. Tüm sevimli halleri ile hukuk okuduğunu belirtse de, polis tarafından gözaltına alınmaktan kurtulamaz. Sonra sorgular başlar. Bazı görgü tanıkları kendisini teşhise başlarlar.
Bu deliller ve anlatımlar çerçevesinde tutuklanır da, cezaevine gönderilir. Ancak Ted, o kadar iyimser ve kendisinin suçları işlemediğini ısrarla belirtir ki, filmin sona erinceye kadar ki tüm kısımları gerçek Ted Bundy’in hikayesini bilmeyenler için tam bir muamma olacaktır. Zira hiçbir açık ya da ipucu sunulmaz izleyeninin önüne. Sürekli adalet mekanizmasından yakınan, bulduğu ilk fırsatta da kaçmaya çalışan bu bebek suratlı genç masum mudur yoksa? Diğer olaylarla da polis bağlantı kurmaya başlar. Böylelikle bölgede işlenen birçok faili meçhul genç kız cinayetinin sorumlusu olarak görülür ve davalar peşi sıra açılmaya başlar. 1977 yılında bu kez Colorada’da zorlu cezaevi günleri gelir. Zaman geçtikçe Ted ile Elizabeth arasındaki ilişkinin de sarsıldığını görürüz.
Elizabeth artık telefonlarına bile cevap vermemekte, ziyaretlerini de gittikçe seyrekleştirmektedir. Bu sırada eski kız arkadaşı olan Carole Ann Boone (Kaya Scodelario) eski arkadaşına yardım etmek için tüm yargılamanın yapılacağı Colorado’ya yerleşir ve yargı sürecinde tekrar başlayan ilişkilerinin de etkisi ile sürekli yardıma başlar. Yargılama sonraki gerçek görüntü jeneriklerinden de anlaşılacağı üzere Amerika basınında canlı yayımlanan ilk duruşma olur. Duruşmaları uzaklardan Elizabeth de takip eder. Yargıç Edward D. Cowart (John Malkovich), medyanın yoğun takibindeki duruşmaları, yaptığı esprilerle, zanlıya “ortak” diyen halleriyle daha da teatral bir havaya sokar. Ancak gelen adli tıp raporları, olayın görgü tanıklıklarının anlatımlarıyla işler Ted yönünden beklendiği gibi gitmez.
Avukatları ve sevgilisi Carole Ann’ın suçlamaları kabul ettiği takdirde savcılığın hakkında idam cezasını istemeyeceği hususundaki ısrarını kabul etmez. Hatta avukat istemediğini, onu azlettiğini ve tüm savunmasını kendisinin yapacağını da belirtir. Ancak sonuçta jüri kararını vermiş ve Ted suçlu bulunmuştur. Yargıç’ın bu sırada sözleri Ted’in akibetinin göstergesidir: “…bu korkunç eylemlerin sorumlusu olan kişi karşımda, avukatlık yaptığını görmeyi çok isterdim. Ancak başka bir yola girdin ortak, burada insanlık israfını görmek bu mahkeme için büyük bir trajedi. Sana karşı hiçbir düşmanlık beslemiyorum.” Ve zaman sarkacı on yıl sonraya, yani idam edileceği o anlara geldiğinde, işte filmin asıl sürprizli hali çıkar ortaya. Yine karşı karşıyadır Ted ve Elizabeth. Bu anlarda, aralarındaki cama yazılan o yazı ne de çok kahredicidir öyle…
Mükemmel değil, ancak sürükleyici…
Daha önce mini belgesel dizi olarak dört bölüm halinde yayımlanan “Conversations with a Killer: The Ted Bundy Tapes”te yönetmen Joe Berlinger salt bir polisiye ve teknik bir yapım olarak cinayete odaklanmıştı. Dosya arasına sıkışan deliller, adli tıp uzman raporları, filmi özne üzerinden değerlendirmekten uzaktı. Ancak bu filminde, siz bir süre sonra cinayetlerden ziyade, zanlının o sempatik ve duruşma sırasında medyanın da etkisi ile genç kızlarca bir ikon haline getirilen bir kahramanın iki kadın arasında kalma hikayesine doğru ilerleyen bir filme kaptırıp gidiyorsunuz kendinizi. Ancak çoğu eleştirmenlerin söylediklerinin tersine, ben Ted karakterinde Zac Efron’un bitiş jeneriğinde de yansıdığı kadarı ile gerçek Ted’e çok benzediğini ve kurgusal olarak “o mu yaptı?” şeklinde izleyeni merakta bırakan oyunculuğunu çok beğendim.
Filmin duruşma sahnelerini de oldukça gerçekçi bulduğumu belirtebilirim. Bunun nedenlerinden birisi de en son İstanbul’da da kendisini başka bir etkinlikte (the music critic show) izleme imkanı bulduğum John Malkovich’in büyük oyunculuğu olarak görmek gerekir. Ancak filmin özellikle dramatik yönü ön plana alıp, uzun zaman dilimlerini abartılı makyajlarla giderme çabası biraz yadırgatıcı. Tüm bunlara karşın izleyenleri bir an bile ekrandan uzaklaştırmayan, kendisine kayıtsız kalmayacak, gerçek bir öyküye dayalı yapım var karşımızda…Son söz niyetine, izleyin derim…
Yazar : Kamuran Kaya
Yönetmen : Joe Berlinger
Senaryo : Michael Werwie
Görüntü Yönetmeni : Brandon Trost
Müzik : Marco Beltrami, Dennis Smith
Oyuncular : Zac Efron, John Malkovich, Lilly Collins, Angela Sarafyan, Kaya Scodelario, Sydney Vollmer, Jim Parsons, Grace Victoria Cox, Dylan Baker, Haley Joley Osment
ABD / Biyografi-Suç-Gerilim-Dram / 110 Dk.
ortakoltuk.com UYARI : ortakoltuk.com da yayınlanan film eleştiri ve yorumlarının izinsiz alınması, kullanılması ve yayınlanması yasaktır. Uyarılara rağmen kurallara uymayanlara maddi ve manevi tazminat davası açılacaktır.