Gerçek Acı / A Real Pain
Holokost’un Kabuk Tutmayan Yaraları
Adının acı kelimesiyle özdeşleştiğine bakmayın, filmin epey eğlenceli sahneleri de mevcut. Tam anlamıyla bir duygu filmi diyebileceğimiz A Real Pain, Geçmişe yapılan yolculuğu anlatan hikayesi ile soykırım filmlerine yeni bir bakış açısı kazandırıyor.
Acının Bağladıkları
Yönetmenliğini ve senaristliğini Jesse Eisenberg’in yaptığı A Real Pain, aldığı ödüllerle ödül sezonunda konuşulan filmlerden biri olmayı başardı. Jesse Eisenberg’ün aynı zamanda başrolü üstlendiği filmde, yardımcı roldeki performansıyla filmi üstlere taşıyan Kieran Culkin’e Will Sharpe, Jennifer Grey, Kurt Egyiawan gibi isimler eşlik ediyor. Kieran Culkin aday olduğu kategoride liderliği kimseye bırakmıyor, bırakmayacakmış gibi de görünüyor. Ekran süresi 90 dakika olan film, seyirciyi yormuyor. Anlattığı hikaye de kimseye uzak değil. Bu geçmişe yapılan bir yolculuk filmi, ama aynı zamanda hafızanın insanın kanına karıştığı, zihnine sızdığı psikolojik bir savaşı da anlatıyor.
Filmde; aile ilişkileri, hayatta kalma mücadelesi, zorluklarla başa çıkabilmek gibi insan psikolojisini öne çıkaran bir tema tercih ediliyor. A Real Pain için çok katmanlı bir senaryoya sahip diyebiliriz. Çok katmanlı senaryosunda yer alan o katmanlardan biri de Yahudi Soykırımı. Aslında tam olarak soykırım filmi sayılmaz. İki kuzenin yakın zamanda kaybettikleri büyükannelerini onurlandırmak ve aynı zamanda, zamanında yapılan zulmün kalıntılarını görmek amacıyla Polonya’da bir Holokost turuna çıkmaları ve o tur boyunca yaşadıkları anlatılıyor. Film aile bağları üzerine inşa ediliyor. Bağ kurmak, karşıtlıklara rağmen orta yolu bulmaya çalışmak, insanı anlamak üzerine bir anlatı sunuyor.
Hikayenin çıkış yolunu soykırımdan alması, filmin duygusal bir metinle devam edeceğinin yansıması olarak nitelendirilebilir. Benji (Kieran Culkin) ve David’in (Jesse Eisneberg) farklı hayatları olduğunu daha filmin başından anlıyoruz. Sadece farklı hayatlara sahip olmaları değil, farklı kişilikleri de hemen fark ediliyor. Benji girdiği her ortamda kolaylıkla dikkat çekecek bir şeyler yapabiliyor, David tam tersi fark edilmesi zor bir karakter. Aralarındaki karakter farklılıkları, hayatı yaşayış şekillerine yansıyor. David sorumlulukları ve düzenli işi olan, bir aile babasıyken; Benji annesinin bodrumunda kalan, sorumluluk almayan, hayatı gelişine yaşayan biri olarak gözlemleniyor. Tüm bunlara karşın, Benji’nin büyükannesiyle olan bağı ve yakınlığının Benji üzerindeki etkilerini görüyoruz.
Holokost’u büyükannenin anlattıklarından ve tarihin kirli sayfalarından bilen iki kuzenin çıktıkları bu turda, yaşadıkları kişilik çatışması filmin ana materyallerinden birini oluşturuyor. Geçmişleriyle yüzleşirken bugünlerini de sorguluyorlar.
Soykırıma Köklerini Salmak
Köklerinde bir soykırım taşımanın ne demek olduğunu anlamak başka şey, bunu yaşamak başka şeydir. Bu belki de seyirci olarak travmasını kavrayabileceğimiz bir durum değildir. Sadece dışarıdan bakıp, empati kurmaya çalışarak karşı taraftaki insanlar için üzülebileceğimiz bir durumdur. Başkalarının hikayelerini izlerken içselleştirilen yaşamlar ve anlamakta zorlanılan yaşamlar vardır. David ve Benji’yi izlerken; büyükannesinin yokluğuyla sarsılan bir Benji görürken; bu kaybın hayatında büyük bir değişim yaratmadığı David’i de ondan kolaylıkla ayrıştırabiliyoruz. Benji’nin hayatındaki en yakını saydığı kişiyi kaybetmesi ve intihar geçmişi nedeniyle onu yalnız bırakmak istemeyen bir David izliyoruz. David’in sorumluluk sahibi biri olduğu henüz filmin başında geç kalacağına dair sayısız sesli mesaj bırakmasından bile anlaşılıyor. Onun işi, mutlu bir ailesi var. Yine de günün sonunda Benji’nin dayanılmaz cazibesini kıskanıyor. Her ne kadar olduğu kişi olmaktan mutlu olsa da Benji’nin çekiciliğinden istiyor.
Benji davranışlarıyla ön plana çıkan, söyledikleriyle insanları etkileyen, her gün karşılaşacağınız bir insan tipi değil. Çok iyi yazılmış bir karakter olduğunu söyleyebilirim. İyi yazılmış karakteri ve Kieran Culkin’in benzersiz performansı sayesinde adaylıklarını kolaylıkla ödüle çevirmesi hiç şaşırtıcı değil. Benji; içinde küçük bir çocukla yaşadığını düşündürüyor. Bazen de acımasız bir tarafını ortaya çıkarıyor. Hiç beklemediğiniz bir anda bir yeteneği olduğunu öğreniyorsunuz ve en önemlisi çok umursuyor. Benji, birinci sınıf biletlerle yaptıkları tren yolculuğu sırasında durumun ironisinden bahsediyor. Gittikleri yerin bir toplama kampı olduğunu düşününce, yaşanılan bu tuhaf duruma olan tepkisine hak veriyorsunuz; ama diğer tarafta bunun bir tur olduğunu düşünen ve çok büyütmeye gerek olmadığını düşünenler de olabilir. Katılımcıların ne amaçla katıldıkları önemli. Sadece gezip görmek amaçlı katılan kişilerin bu tarz durumları dikkate bile almayacakları aşikar; ancak durumu Benji gibi içselleştirmiş birisi için birinci sınıf biletlerle yapılan tren yolculuğuyla toplama kampına gitmek epey aşağılayıcı bir şey gibi düşünülebilir. Sonuç olarak bu Paris’te Eiffel Kulesi’ne yapılan bir tur değil ya da İtalya’da Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği freskini ziyarete gitmiyorlar. Benji trajikomik bir durumdan bahsediyor. Ona hak verip verilmemesi de umurunda değil. Buradan onun vurdumduymaz kişiliğinin ötesinde aslında umursayan biri olduğunu anlıyoruz.
Yenilikçi Bir Bakış
Filmin dramatik söylemler arasında kaybolmamasını umarak, aslında komediye göz kırpan bir dili olduğunu da söylemek mümkün. Özellikle Kieran Culkin’in her daim takındığı muzip tavrını bu filmde de hissetmemek olanaksız. Benji ve David arasında geçen, bağlarını sıkılaştıran dramatik hikayelerine, yaşadıkları heyecanlı ve komik anlar da eşlik ediyor. Tam anlamıyla bir duygu filmi A Rean Pain. Adının acı kelimesiyle özdeşleştiğine bakmayın. Epey eğlenceli sahneleri de mevcut.
Kieran Culkin’in hayat verdiği Benji karakteri oyuncaklı bir rol. Yapabileceklerinin bir sınırı yok. Rolünü istediği gibi eğip bükebilir. Bu tarz rollerin getirdiği konfor bazen karakteri oynamak için büyük rahatlık sağlarken bazen de yapmacıklı bir hale gelebilir. Kieran Culkin, oyunculuğunda sınırlara yer vermeden; ancak karakteri kendi alanına hapsederek oynuyor. Sınırsız bir karakteri kendi sınırlarıyla mükemmele yaklaştırıyor. Bu nedenle kazandığı tüm ödülleri sonuna kadar hak ediyor. En son dağıtılan büyük ödüllerden biri sayılan ve Oscar’ın habercisi olarak nitelendirilen Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülünün sahibi oldu. Büyük ihtimalle yakında adayları açıklanacak SAG adayları arasında da yer alıp, ödülü kazanacak. Sonrasında BAFTA ve tabii ki ödül sezonunun finalini yapacak olan Oscar ödülünü de kazanarak, ilk Oscar heykelini evine götürecek. En azından kaçınılmaz olan bu. Tüm bunların yanında Jesse Eisenberg En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde favori değil, hatta adaylıkları sekteye uğrayabilir.
Jesse Eisenberg’ün anlattığı bu hikaye soykırım filmlerine yeni bir bakış daha kazandırıyor. Holokost filmler denince akla gelen o yakıcı bakışı ve önyargıyı da yıkan bir film olduğu söylenebilir. Hikayeyi fazlasıyla dramatikleştirilebilecekken, buna sahip materyali varken Eisenberg bunu yapmayı tercih etmiyor. Holokost’u tarihi bir mesele olmaktan çıkarıp, kişisel travmatik bir aile hikayesine dönüştürüyor. Bunu yaparken de basitliği kılavuz ediniyor.
A Real Pain’in 2024’ten gelen en güzel filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Büyük bir prodüksiyon olmamasına karşın, seyircinin hafızasına sızmayı başarıyor. Kazandığı irili ufaklı ödüller de Holokost’un karanlığı gibi olmasa da tarihte bir iz bırakmaya yetiyor. Jesse Eisenberg iyi bir oyuncu, fakat senarist ve yönetmen tarafını da görmek oldukça keyifli. Sinemaya oyunculuğu dışında katkı sağlamaya devam etmesini umuyorum. İncelikli senaryosu ve bu incelikleri filmin her sahnesine nakşedebilmesi hayran bırakıyor. Karakterleri yazarken Benji ve David’e fazlasıyla özen gösterilirken, diğer karakterler hikayede yüzeysel şekilde hayat buluyor. Açıkçası filmdeki diğer karakterlerin ayrıntılı hikayelerine ihtiyaç duyulmuyor. Bu o filmlerden biri değil.
Filmdeki Chopin detayı dikkat çekiyor. Chopin’in müziği filme çok iyi hizmet ediyor. Altında yatan hikayeyle özdeşleştiğini söyleyebilirim. Şimdilik sadece festivaller aracılığıyla izlenebilen filmin Şubat ayında Türkiye’de vizyona gireceğini de söyleyelim.
Yönetmen / Senaryo : Jesse Eisenberg
Görüntü Yönetmeni : Michał Dymek
Kurgu : Robert Nassau
Oyuncular : Jesse Eisenberg, Kieran Culkin, Will Sharpe, Jennifer Grey, Kurt Egyiawan, Liza Sadovy, Ellora Torchia, Marek Kasprzyk
ABD / Komedi-Dram / 90 Dk.