İskoçya Kraliçesi Mary
Mary mi, İskoçya Kraliçesi mi?
Yönetmen Josie Rourke’un ilk uzun metrajlı sinema filmi ‘Mary, Queen of Scots’, 8. Henry ve sonrasında iktidara geçen 1. Mary’nin (kızıl Mary) ölümünden sonra, 1558 yılında, Fransa Kraliçe’siyken 18 yaşında İskoçya’ya dönüp, ülkesindeki tahtı kuzeni Elisabeth’den geri almak isteyen Kraliçe Mary Stuart’ın hikayesini ele alıyor. Tarihteki önemli dönemleri anlatan filmlerin, ilk görevlerinden birinin tarihsel olayları çarpıtmamak, fazla yanlı bir bakış göstermemek ve yanlış yargılara varmayı önlemek olduğunu varsayarsak, filmin genel anlamda bu hedefini tutturduğunu söyleyebiliriz. Kuşkusuz filmdeki olayları daha çok başkarakter Mary’nin bakış açısından görüyoruz ancak bu bakış açısında rahatsız eden bir abartı, gereksiz bir dramatizasyon ve bir zorlama hissiyatı mevcut değil! Fakat ne zaman ki filmdeki olayların örgüsü ve hikayenin gidişatı şekil almaya başlıyor, yönetmenin o zamana kadar süre gelen göreceli olarak dengeli bakışı çekimser bir bakış haline geliyor. Hikayeyi ayağa kaldıracak yan karakterlerin, eylemlerin ve senaryonun biraz statik akışına hareket katacak olayların eksikliğini hissetmeye başlıyoruz. Aynı şekilde bu filmi, ister istemez aklımıza gelen ‘Elisabeth’ (1998) filmiyle karşılaştırdığımızda, ‘Mary Queen…’ bu durumdan çok daha zararlı çıkıyor….
16 yaşında Fransa Kraliçesi’yken dul kalıp, 2 sene sonra ülkesindeki taht üzerinde hak iddia etmek için dönen Mary, hem ülkenin içinde bulunduğu hassas durum hem de düşmanları ve rakiplerinin çokluğu sebebiyle çok tehlikeli bir ortama girmiştir. Din, mezhep ve kan bağının çok önemli olduğu bu dönemde Kraliçe Elisabeth’in tahtı da sallantıdadır ve yerine geçecek bir erkek varis olmadığı için, ülkenin geleceği bir belirsizlik içindedir… Mary ise içerdeki ve dışardaki bütün düşmanlara göğüs gererek, genel bir uzlaşma yoluyla İskoçya tahtındaki hakkını korumaya girişir….
Kaynayan bir kazan gibi olan bir ülke…
Kraliçe Elisabeth’in tahtta olduğu ve kuzeninin tahtta söz hakkı bulunduğu 1558 yılı ve sonrası, yetenekli bir yönetmen için kuşkusuz bulunmaz bir maden anlamına geliyor… Dünya tarihindeki birçok İmparatorlukta olduğu gibi İskoçya krallığında da sürekli bir entrika kurma, taraf tutma ve kraliçe (veya kral) devirme teşebbüsleri eksik olmuyor. Dolaysıyla ülkenin o dönemki Protestan din adamlarının halkı Katoliklere (Mary de bu arada Katolik!) karşı kışkırtması, asillerin durmadan birbiriyle didişmesi ve iktidardaki insanın tarafında ve karşısında olan kişilerin çarpışması mutlaka çok ilgi çekici ve merak uyandırıcı olaylara gebe bir ortamdır…
Ancak yönetmen Rourke sanki elindeki malzemenin ve konunun potansiyel gücünün farkında değilmiş gibi çok uslu ve didaktik bir anlatımı tercih ediyor… O dönemin ataerkil toplumda Kraliçe’nin zorla evlendirilmek istenmesi birkaç nazlanma ve kibar reddetmeyle geçiştiriliyor, ülke tarihindeki en büyük katliamlara sebep olan Protestan-Katolik çekişmesi kötü kalpli bir din adamının halkını (cemaatini daha doğrusu!) gaza getirmesiyle sunuluyor, iki kraliçenin de yanlarında bulunan asillerin birbirlerinin kuyusunu kazmaları eylemlerden çok aralarında dönen dedikodulardan kaynaklanıyor gibi gösteriliyor…
Mary’nin değişmeyen tutumu…
Bu dönemi anlatan filmlerini en önemli özelliği kuşkusuz başkarakterin geçirdiği değişimdir. Örneğin ‘Elisabeth’ filminde başkahraman kadın, sırasıyla, saf ve mutlu bir kadın, her an öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir Kraliçe adayı, inanılmaz engellerle ve sorumluluklarla ayakta kalmaya çalışan bir Kraliçe ve son olarak da hakimiyetini ve iradesini çok sert hatta zalim bir şekilde ilan eden olgun bir hükümdar etaplarından geçiyordu. Başka bir deyişle ülkenin her an altüst olma tehdidi altında ilerleyişi, iktidardaki kişinin de olgunlaşmasını ve gerektiğinde en zor kararları almasını zorunlu kılıyordu.
Bu filmde ise başkarakter Mary daha çok yerinde sayar bir tutum içerisinde duruyor. Filmin başında ne kadar uzlaşmacı, saf ve idealist haldeyse film ilerledikçe de bu tavrını pek bozmuyor. Kraliçe olma hakkını veya en azından tahtta söz sahibi olduğunu savunduğu ender zamanlarda ise bu sekanslar sadece lafta kalıyor, eyleme asla dönüşmüyor. Başkarakterin bu kayıtsız tutumu sanki yan karakterlere de sirayet ediyor. Hem asiller, hem Din adamları hem de şövalyeler sanki her an Kraliçe Mary’nin ciddi bir saldırıya geçmesini bekliyorlar ancak o an asla gelmiyor. Sadece Mary’ye karşı isyan bayrağı açan Protestan bir din adamının ordusunun bozguna uğratıldığı bir sekans var ki bunun da orta ölçekte bir eylem olduğunu kabul etmek lazım…
İktidar ve kadın…
Bu dönemde ister tahtta olan Elisabeth olsun isterse de tahta geçmeye çalışan Mary olsun, karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri de çevrelerindeki ataerkil toplumun kendilerine karşı takındığı cinsiyetçi tavırdır. Başlarında güçlü, kararlı bir Kral olmasını her zaman bir Kraliçe’ye tercih eden bu toplum, onun bir an önce evlenip erkek bir varis vermesi için inanılmaz bir baskı uygular… Başta olan Kraliçe ise doğal olarak programlanmış, ısmarlama bir evlilikten ziyade gerçekten kalpten bağlı olduğu biriyle evlenme isteği duyar. İktidar kurallarından dolayı genelde engellenen bu evlilik, Kraliçe’nin tam anlamıyla cinselliğini yaşayamaması ve giderek androjin bir iktidar sembolü olmasına kadar gider. Bu filmde bu konu da biraz üstün körü geçiştirilmiş. Sadece Mary’nin evlendiği genç Lord’un, onu erkek katibiyle aldatması biraz şaşırtıyor ancak hepsi bu kadar… Sadece bir sözüyle birçok kişiye kılıçtan geçirme kuvvetine sahip Mary, her zaman çok bağışlayıcı, çok toleranslı ve çok insancıl duruyor…
Özellikle bir kadın yönetmenin elinden çıktığı için çok değişik bir bakış vaat eden bu filmin beklentilerimizi karşıladığını söylememiz biraz zor. Sanki yönetmen karakterin Kraliçe yönünü bir kenara bırakmış ve onun sadece özel hayatına dair duygularına eğiliyor. Filmin sanatsal başarısına ve düzeyli kamerasına lafımız olamaz ama filmi izledikten sonra aklımıza tekrar ‘Elisabeth’ filmi geliyor ve içimizden ‘Nerede o kırılgan ama kararlı Kraliçe Elisabeth, nerede onun sinsi ve zalim sağ kolu Sir Francis Walsingham veya nerede onun sürekli kuyusunu kazmaya çalışan Norfolk Dükü?…’ diyerek sinema salonundan ayrılıyoruz…
Yönetmen : Josie Rourke
Oyuncular : Saoirse Ronan, Margot Robbie, Jack Lowden, Joe Alwyn, David Tennant, Guy Pearce, Gemma Chan, Martin Compston…
Ülke : ABD, İngiltere