Kasaba
KASABA YANIĞI RUHUMUN BEYAZ TENİ
Neo-noir psikolojik dram ve suç dizisi “Kasaba” hikayesini para, ahlak, mekan üzerine kuruyor. 2010 Altın Portakal ödüllü “Çoğunluk” filminin yönetmeni ve senaristi Seren Yüce bu kez günümüzün can yakan konularından kirli parayı getirip bir kasabanın ortasına bırakıyor.
Klasik bir hikaye ile – annelerinin ölümü sebebiyle – memleketlerine gelmiş iki kardeşin ve kasabada yaşayan bir arkadaşlarının kucaklarına aldıkları para göğüslerini ve vicdanlarını ateşlemeye yetiyor. Ortamını bulduğunda ortaya çıkan karakterlerin zayıflığına şişman kötülük baskın geliyor. Öyleyse bu hayatta sağlam durup paranın seni yoldan çıkarmasına asla izin vermeyeceksin!…
Kasaba ile ilgili sayısız film çekildi, kitap yazıldı. Bunun sebebi mekan olarak anlatılması değil “Kasaba” başlı başına bir karakterdir. Kasabada büyümüş biri olarak karakteristik yapısını iyi biliyorum. (Elbette en iyi yaşayan bilir) Çehov’un çok sevdiğim “Taşralı” öyküsünde bir kasabada yaşayan avukat vardır. Avukat karakteri tam bir küçük burjuvadır; kaygandır, dönektir, çıkarcıdır, ortama göre durum alır. Vicdan hesaplaşması yapıyor muydu şimdi hatırlamıyorum ama vicdanından kaçtığını hatırlıyorum. Diyeceğim şudur ki kasaba işte tam küçük burjuva özelliklerini taşıyan mekandır… Yapısal olarak kasabalarda büyük olaylar olmaz, küçük olaylar çok büyür. Seyrek de olsa büyük olaylar olduğunda ise aylarca belki yıllarca konuşulur…
Kasabanın elbette ışığı vardır ama düşüktür. Ne şehirlerin parlak ışıklarını yansıtabilir ne köyün karanlığını. Arada bir yerde gri alandadır… Dizi, gri tonlu kasaba dokusuyla olaydan çok bu karakteristik özelliklere dokunarak suçun psikolojik sonuçlarını ortaya çıkarıyor. Evet olay ciddi, boyutları çok büyüyor fakat yönetmen olay karşısında kişilerin davranışı üzerinde daha fazla duruyor…
11 Aralık tarihinde Netflix’te yayınlanan dizinin senaryosunu Deniz Karaoğlu ve Doğu Yaşar Akal birlikte yazdılar. Oyuncu kadrosu oldukça güçlü : Okan Yalabık (Efe), Özgürcan Çevik (Ahmet), Mehmet Ozan Dolunay ( Selim ), Büşra Develi (Begüm), Kerem Can (Yıldırım). Dizi yaklaşık 45’şer dakikalık sekiz bölümden oluşuyor. Her bölüm bir özdeyiş başlığında devam ediyor, Turgut Özal’ın meşhur sözü “Zenginleri Severim” de var, Edip Cansever ve Oruç Aruoba’dan özdeyişler de; özellikle Edip Cansever‘in “Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da. Herkes biraz var o kadar.” Diziyi en iyi anlatan söz olsa gerek…
Dizinin anlatım şekli son zamanlarda hayli moda olan minimalist gerçekçilik akımıyla açıklanabilir. Az söz çok hareket(mimik, duygu ve düşüncelerin beden diliyle anlatılması.) İç dünya ile dış dünyanın iç içe geçmesi. Yani karakter-mekan ilişkisini iyi kurma. Belki de en iyi ifade şu olurdu : Susarak anlatma! Zaten ilk sahne Efe’nin naratör olarak “Ne zamandır söylemek istiyorum ama insan sustukça daha çok susuyor…” Sözleriyle başlıyor. Doğrusu Okan Yalabık da iyi susmuş, bastırılmış bütün duygularını işittik…
KARAKTER KRİZ ANINDA OLUŞMAZ SADECE ORTAYA ÇIKAR (Rober Freeman)
Olay, Edirne’nin merkez ilçesinde bağlı Karaağaç semtinde geçiyor. Önce kasaba olarak adlandırılan yerin üstten çekilmiş ıssız, karanlık sadece sokak lambalarının aydınlattığı genel görüntülerle mekana dahil oluyoruz… O mekana yavaş yavaş kişiler giriyor. İlk görünen kişiler de atmosfer gibi siyah otomobilin içinde çıkan iki karanlık adam ve bir ceset!…
Hikaye ise başka bir yerden başlıyor. Annelerinin cenazesini kaldırmak için bir araya gelen iki kardeş Efe ve Selim aile mezarlığına ölüyü defnettikten sonra yan yana oldukları bir zamanda geçmişlerine giderler. Efe kardeşi Selim’in annesi ile olan bir anısını hatırlatırken “Turgut Özal’ın öldüğü gün” ü anar. Selim “Özal ile ne alaka” diye sorduğunda “Özal işte!” diye cevaplar Efe. Aslında hikayenin ana damarını oluşturan o “işte”dir. Ülkenin kırılma noktalarından biridir “İşte”. Benim memurum işini bilir, ben zenginleri severim diyerek haksız kazancın önünü açan, parayı her şeyin önüne koyan bir anlayışın ifadesidir “İşte”. Yüce, bu kırılma noktalarına zaman zaman değinerek ülkenin genel hikayesi ile kendi hikayesi arasında sağlam bir ilişki kurmayı ihmal etmiyor…
Sonrasında daha cenaze soğumamışken birçok insanın yaşadığı o bilindik miras konuşmaları geçer iki kardeşin arasında. Çoğunluk gibi ekonomik sıkıntılarla boğuşan kardeşler ve kasabada kendi yağıyla kavrulmayan, kahveye çay borcu olan çocukluk arkadaşları Ahmet’le birlikte eski evlerini ziyarete giderlerken kaza yapmış Samsun plakalı arabanın için valizler dolusu parayı görünce Selim dışındaki kişilerin kafalarında yıldızlar çarpışmaya başlar. Ahmet duygularını içgüdüsel olarak dışa vururken, Efe içindeki memnuniyeti adeta birçok duygunun gözlerinde dans etmesiyle ifade eder ki burada Yalabık müthiş bir performans göstermiş. Hiç sesini çıkarmayan Begüm ise para karşısındaki zaafı o soğuk duruşunun altında bile hissediliyor…
Para karşısında karakterler çözülmeye başlamıştır bile… Elbette bu kadar paranın canım ülkemizde cirit atan mafya parası olduğu apaçık ortadır… Bundan sonrası yedi bölüm, paranın peşinde olanlar, iç hesaplaşmalar, geçmişle yüzleşmeler, ilk aşk hikayeleri ve son zamanlarda memnuniyetle karşıladığım diziye eklenen kadına şiddet konuları işleniyor…
Dizide eleştireceğim bölümler şöyle sıralayabilirim : Eve dönüş hikayesi klişe haline gelmiş ebeveyn ölümü nedeniyle değil de daha yaratıcı bir sebeple olabilirdi. Bu hikaye bizi fazlasıyla doyurdu ve bıkkınlık getirdi artık. Selim- Begüm çifti çok uyumlu olmamış; Büşra Develi’nin Juliette Binoche’ye benzeyen yüzüyle diziye ayrı bir karakter katıyor ama soğuk ve mesafeli ifadesi Selim’in karakteriyle uyuşmamış. Kasabadaki cenazeye gelen ziyaretçilerden Begüm’ün diş doktoru ya da diş teknisyeni olduğunu anlıyoruz. Yönetmen aklı başında bir tip olarak Begüm’ü öne çıkarıyor; öte yandan sinsi ve çıkarcı bir havası olması rahatsız ediciydi. Selim karısına göre daha çekingen ve ihtiyatlı. Karısının sözünden çıkmamasına ve kavga etmemelerine rağmen aralarında sıcaklık ve sevgi hiç hissedilmiyor. Efe’nin gençliğini oynayan oyuncu da Efe karakteriyle uyumsuz olmuş. Küfrün dozu biraz kaçmış, gerçi söz konusu mafya karakterlerinin ağızlarından normal söz beklenmez ama en azından asıl karakterlerin daha temiz konuşmasını beklerdim.
Kara para hikayesinin altı da yeterince doldurulamamış. Samsun ile nasıl bir bağ olduğu belirsiz, para kimlerle hangi yoldan elde edilmiş boşluklar var. Belki de önemli olan bu kirli paranın temiz insanları bile yoldan çıkardığını öne çıkarmak. Nasılsa son yıllarda gündemden düşmeyen mafya hikayelerini, çarkın nasıl döndüğünü ülke vatandaşları yeterince öğrendi. Ne yazık ki öğrendik. Çürüme toplumdan başlayınca en küçük bireye kadar iniyor…
Evet olay çok büyük ama bir aksiyon filmi gibi nefesleri keserek ilerlemiyor. olaylar patlayarak değil ağır ağır biriken atmosferle, karakterleri içine sindire sindire devam ediyor. Bu karakterler ne iyi ne kötü; ya da hem iyi hem kötü… Ahlaki zeminleri kaygan, bir o yana bir bu yana savrulurken vicdanlarının sesi bazen diğerlerini bastırıyor. Öyle ki Mafya karakterlerinden Yıldırım bile izleyiciyi çok inandırmasa da yönünü iyiye doğru döndürüyor. Özellikle dizinin sonuna doğru vicdan sesinin fazla çıkması bizleri umutlandırıyor. Kötülüğün kazanmasına artık tahammülümüz kalmadığı için bir çıkış yolu gördüğümüzde hemen umutlanıyoruz… Sessiz bir gerilimle hikaye akıp gidiyor.. Dizinin devamı gelecektir, umarım kötüler yenilir iyiler kazanır…
İyi seyirler…
Yönetmen : Seren Yüce
Senaryo : Doğu Yaşar Akal, Deniz Karaoğlu
Görüntü Yönetmeni : Kerem Arıca
Kurgu : Ahmet Can Çakırca, Kübra Kaytan
Müzik : Cem Ergünoğlu
Oyuncular : Okan Yalabık, Büşra Develi, Özgürcan Çevik, Kerem Can, Yerman Gür, Ozan Dolunay, Haydar Şahin
Türkiye / Suç-Gerilim-Dram / 8 Bölüm










