Kya’nın Şarkı Söylediği Yer
Kya: Bataklık Kızı…
Sinema yapımları için son dönem çok satan kitaplar listesinde yer alan eserlerden hikâyeler üretmek aslında risksiz bir alan olarak görülmekte. Ama bu kanı kimi örneklerden de görülebileceği gibi yanıltıcı da olabiliyor. Delia Owens’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve yönetmenliğini Olivia Newman’ın yaptığı “Kya’nın Şarkı Söylediği Yer”, genel itibariyle romanın okuyucularını tatmin edecek gibi görünüyor.
Film aslında eskilerin tabiri ile “cinai bir şüphe” ile açılışını yapıyor. Bir kişi kuleden düşmüş ve onun ardı sıra polis tarafından genç bir şüpheli kızın peşine düşülmüştür. Sonrasında öğreniyoruz ki Kuzey Carolina’nın küçük bir kasabası olan Barkley Cove’da “bataklık kızı” olarak adlandırılan Kya Clark bu cinayetin baş şüphelisidir. Ve henüz mahkeme safhası başlamadan biz Kya’nın geçmişine yol alıyoruz.
Öncelikle şunu belirtelim; Kya’nın uzun hayat diliminde yer alan çocukluk, gençlik, orta yaş ve yaşlılık dönemleri kısa ya da uzun dilimler halinde filme yansıtılmış ve tüm bu ara yaşam durakları farklı oyuncular eşliğinde canlandırılmış. Benim oldukça başarılı bulduğum çocuk Kya’da (Jojo Regina) acılı bir hikâye başlangıcıyla filme seyirciyi drama hazırlıyor. Kya’nın annesi, sürekli kocasından eziyet çekmektedir. Bu nedenle önce Kya’nın annesi sonra da kardeşleri bir bir evi terk edecektir. Bir süre sonra Kya, acımasız babası ile yalnız kalır. İşte filmin tam da ilk olumsuz halleri bu sırada çıkmakta.
Aşamalı bu terk edişlerde kimsenin aklına küçük kızı da yanlarına almak gelmiyor nedense. Neyse, bunu romanda da geçtiği için roman yazarının kusuru olarak görelim ve filmimize geri dönelim. Bir süre sonra babası da bir bilinmezliğe yol alacaktır. Sahi bunca insan acaba bir kara deliğe düşmüşler gibi nereye gitmektedirler? Kya’nın bu yalnız anlarında destekçisi aslında o dönem merkez çoğunluğun gadrine uğrayan iki siyahi çift olur. Onlara midye satarak geçimini sağlayan Kya’ya bu çift dışında koskoca kasabada bir Allah’ın kulu bile yardımcı olmamaktadır.
Örneğin çıplak ayakla okula gider ama orada yaşadığı bir dışlanma etkisi ile hemen okulu bırakır ve kendisini yeniden doğanın kollarına atar. Sonra ilk gençlik dönemleri ve burada yine iyi bir oyunculukla karşımıza çıkan (Daisy Edgar-Jones) İlk aşklar ve yeni terk edilişler. Önce çocukluktan beridir tanıdığı biricik aşkı Tate (Taylor John Smith) ve sonrasında gittikçe kişiliği bozulan ve onu öldürmekle suçlandığı Chase (Harris Dickinson) Sanki bir iki kişi dışında herkes Kya’yı terk etmeyi misyon edinmiş gibidir. Ve tüm bunlarla doğaya, kuşlara, diğer türlere kendisini adama ve kendine ad konulan bataklık çiçeği olmaya yol alma. Hatta Tate’dan öğrendiği okuma yazma ile ilk kitaplarını yayınlama… Ancak tüm bu safhalar Kya için kolay geçmez.
Özellikle o ilk başa geri dönülür. Duruşmalar ve jüri önünde geçen o savunmalar… Bizdeki “Aysel Bataklı Damın Kızı” filmindeki konu gibi, acılı bir yaşam ve yine bir cinayet… Yıllar sonra karşımızda bu kez bataklık kızı olarak Kya çıkmakta…
Doğaya Sığınma…
“Kya’nın Şarkı Söylediği Yer”, her ne kadar bir cinayet ile başlasa da, film bu konuya saplanmıyor. Yapım bu nedenle klişe bir polisiye yapımın ötesinde Kya’nın yaşanan o büyük terk edilişleri nasıl atlattığını ve travmalarının üstesinden nasıl geldiğini, dönüşümleriyle birlikte bize anlatıyor. Bu nedenle mahkeme sahneleri bıktırıcı şekilde uzun değil. Çok kısa savunma ya da iddialar ile sonrasında hemen geriye dönüşlerle uzun sekanslar eşliğinde Kya’nın şarkı söylediği doğaya geri dönüyoruz. Ve bu yönetmenin özellikli tercihi ile dramatik yoğunlukla buluşuyor. Ancak film hakkında olumsuzluklardan birisi de tam da bu arada çıkıyor.
Filmde sürekli tekrarları görüyoruz. İnandırıcı olmayan aile fertlerinin kendisini yalnız bırakması gibi, peşi sıra Tate ve Chase’nin kimi tesadüflerle örülü ayrılıkları da sürekli bir kader döngüsüne ve bıkkınlığına bizi uğratıyor. Ve de erotizm… Uzun uzun sahnelerle Kya’nın tutkusunu bu denli erotik sahnelerle aktarma çabası da doğrusu yadırgatıcı. Filmin ayrıca romana sadık kalma pahasına av ve avcı hikâyesi ile sona bıraktığı bir de gerçeklik var. Bu nedenle finali biraz daha iyi bir gözle izlemek gerekiyor. Ama bu sahnelerde o kadar hızlı ve anlamlandırmaya muhtaç ki. Ve de Kya’nın kısa zamanda okuma yazmayı öğrenip bir yazar olarak evrilmesi de doğrusu inandırıcılıktan yoksun.
Tüm bu sorunlar bir bakıma filmin dengelenemeyen hızından kaynaklanıyor. Yine de genel olarak oyunculuklar itibariyle ve yapımın dönemin ruhunu vermede- her ne kadar küçük, muhafazakâr bir kasabada siyahilere baskının yer almaması gibi kimi eksikleri olsa da- vasat üstü olduğunu belirtelim. Yapımın özellikle kimi sahnelerde kasaba kasvetini yansıtan pastel renk kullanımları da belirli oranda dönem ruhunu yansıtmada fena değil…
Kya’nın çocukluktan ölümüne kadar uzun yaşam sürecini, ellilerden başlayarak aktaran filmin yer yer içine düştüğü tekrarlar ve bazı mantık hataları dışında bazı Hollywood ve hatta Hint Bollywood filmlerindeki drama etkisini izleyene verdiğini belirtmemiz gerekir.
Terk edilmeleri, aşkları, cinayeti, ezcümle tüm insani kimi halleri bir bütün halinde ama yine de her türlü eleştiriye rağmen izletebilme becerisi ile bu haftanın izlenebilir yapımlarından. Yazın bittiği bu günlerde pastoral görüntüler eşliğinde doğayı ve hayvanları güzel kadrajlarda izlemek kimi yönlerden iç açıcı da olabilir. Zaten sinema salonlarında izlenebilir film sayısı bir elin beş parmağını geçmezken, nitelikli film sayısı itibariyle kısırlık devam ederken, hafta sonu için tercih edilebilir bir yapım “Kya’nın Şarkı Söylediği Yer” … İyi seyirler…
Yönetmen : Olivia Newman
Senaryo : Delia Owens, Lucy Alibar
Görüntü Yönetmeni : Polly Morgan
Kurgu : Alan Edward Bell
Müzik : Taylor Swift
Oyuncular : Daisy Edgar-Jones, Taylor John Smith, Harris Dickinson, Sterling Macer Jr, Michael Hyatt, David Strathairn, Garret Dillahunt, Jayson Warner Smith, Bill Kelly, Ahna O’Reilly, Jojo Regina, Joe Chrest, Charlie Talbert
ABD / Gerilim-Dram / 125 Dk.