Mavi Dalga / Nouvelle Vague
Sanatsal yaratının geri planı ve tarihi bir çekimin anekdotları
Gerçek bir sinefilin bir diğer sinefile saygı duruşu olarak gelişen “Nouvelle Vague” elbette ki öncelikle sinemaseverlere yönelik bir film. Truffaut’nun “La Nuit Américaine”indeki gibi hem sanatsal yaratının geri planını ele alıyor hem tarihi bir çekimin anekdotlarını doğru ve ayrıntılı şekilde aktarıyor.
FİLMEKİMİ 2025 GÜNLÜKLERİ 12
“Bir kitabı asla sinemaya uyarlamamalısın, sinemayı bir kitaba uyarlamalısın”
“Bir filmci ya intihalcidir ya da devrimci”
Bağımsız “auteur” Richard Linklater‘ın bu yıl “Mavi Ay” ile birlikte film festivallerinde prömiyer yapan, “bir adam ile etrafındakilerin önderlik ettiği kişisel bir sinema devriminin hikâyesi” olarak nitelediği ikinci filmi “Nouvelle Vague / Yeni Dalga”, adının çağrıştırdığı gibi, Fransız Yeni Dalga’sının en ünlü yapımlarından, bizde “Serseri Aşıklar” adıyla vizyona girmiş olan Jean-Luc Godard‘ ın “À Bout de Souffle / Nefes Nefese” filminim tasarlanma ve yapım sürecini, zamanında devrim yaratan aynı tarz ve teknikleri kullanarak anlatıyor.
Senaryosu Holly Gent, Vincent Palmo Jr. Michèle Pétin ve Laetitia Masson’a ait olan film seyircileri 29 yaşındaki Jean-Luc Godard (Guillaume Marbeck) ve Fransız Yeni Dalgasının diğer üyeleriyle tanıştıran bir sahneyle açılıyor. Baykuş Chabrol “Le Beau Serge”i, Varda “La Pointe Courte”u çekmiş, zarif Truffaut “Les quatre cents coups / 400 Darb”yi tamamlamıştır ve Cahiers du Cinéma‘daki eleştirmen meslektaşları gibi film çekmeye yemin etmiş olan Godard artık ilk filmini yönetmek zorunda olduğunu düşünmektedir. Sinemasal vizyonunu beyazperdeye aktarma amacıyla, Truffaut (Adrien Rouyard) ile Chabrol’ün (Antoine Besson) bir gazete haberinden esinlenerek uyarladıkları senaryodan yapacağı bir gangsterle bir kıza ait filmi 20 günde tamamlayacağını söyleyerek yapımcı Georges de Beauregard’ı (Bruno Dreyfurst) ilk uzun metrajlı filmini finanse etmeye ikna ediyor.
Ufak çaplı bir haydut anti-kahramanı canlandırması için, daha önce bir kısa filminde oynatmış olduğu, bükük dudaklı yakışıklı genç boksör Jean-Paul Belmondo‘yu (Aubry Dullin) seçiyor. “Bonjour Tristesse”de Otto Preminger ile çalışmış olan Amerikalı film yıldızı Jean Seberg‘e (Zoey Deutch), haydutla ilişki yaşayan Amerikalı kızı canlandırması için teklif götürüyor. “Nefes Nefese”nin belgesel gibi görünmesini ve hissettirmesini istediğinden Fransız Hindiçini Savaşı’nın belgesel görüntülerini çeken uzun boylu yakışıklı Raoul Coutard‘ı (Matthieu Penchinat) kameraman olarak işe alıyor.
Linklater, çekimler başladıktan sonra filmin geri kalanında çekim sürecinde yaşananlara gün be gün odaklanıyor. Aslında Godard‘ın belirli bir şekilde yapmayı tasarladığı film ile kamera arkasında yaşananlar arasında neredeyse hiçbir ayrım yoktur. Filmin mekânları kostümleri ve de bir “senaryosu” vardır ama, Godard “Nefes Nefese”yi anlık ilhamına göre, oyunculara yapacaklarını ve repliklerini çekim sabahları vererek, neredeyse doğaçlama olarak var etmeye niyetlidir. Çekimlerde görülen sadece sıradan bir grup insandır. Işık ekipmanı yoktur çünkü film doğal ışıkla çekilmektedir Her şey sonradan senkronize edileceğinden ses yoktur; daha doğrusu yönetmenle oyuncularının gevezeliği vardır. Filmi tanımlayan atlamalı kurgusu bile lojistik nedenden dolayı yapılıyor. Çok fazla çekim var ve bu yüzden Godard kurgucularına “Hiçbir sahneyi kesmeyin; sadece her sahneyi en önemli anlarına indirgeyecek kadar kesin.” diyor.
Linklater, Godard‘ın tekniğinin ardında yatan konsepti açıkça dile getiriyor : “Diyalogları bir kenara bırakın, asla bir veya iki çekimden fazlasını yapmayın, sadece canınız istediğinde çekim yapın, görsel şiiri gerçek mekânlarda bulun”. Alaycı entelektüel tüm bunları bir arada tutmayı becerirse, gerçekliğin şimşeği sinemanın olabileceği her şeyi kökten değiştirecektir.
Richard Linklater’in ilk Fransızca filmi “Yeni Dalga” izleyiciyi bir zaman makinesiyle oraya düşmüşçesine mucizevi şekilde, David Chambille’in 4/3 formatında çekilmiş parlak, yüksek kontrastlı siyah-beyaz sinematografisinin desteğiyle var edilmiş 1959 Paris’ine, “Nefes Nefese” nin çekildiği o günlere, aynı sokaklara, bulvarlara, kafelere ve otel odalarına götürür.
Linklater’ın muzip ve sinsi bir diktatör olarak karşımıza çıkardığı Jean-Luc Godard ile ne kadar derin bir özdeşleşme içinde olduğu açıktır. Godard’ın cazibesinin bir kısmı, öncelikle “iyi arkadaş” olmasında. Ne gerekiyorsa yapacak, yıldızlarının egosunu tatmin edecek, Belmondo ile ip atlayacak, amuda kalkacak, Seberg‘i yaptığının kariyer intiharı olmadığına ikna edecek, yapımcısını yaptığı şeyin gerçek bir film olduğuna inandıracaktır. Asıl kozu ise her zaman odadaki en zeki kişi olması ve bunu alaycı bir zekâyla yaparak etrafındaki herkesi zevkli bir sersemlik içinde bırakmasıdır.
Sürekliliği bozsa bile bir fincanın çekimde kalması konusunda ısrarcı olan, kamerayı bir arabanın üzerine monte ederek doğaçlama bir takip çekimi yapan veya Coutard’ın içine sıkıştığı bir arabanın içine yerleştirerek görünmez kılan ve Paris yayalarını ücretsiz figüran olarak kullanan Godard’ın tek saygılı olduğu anlar ünlü, yaşlı yönetmenlerle karşılaştığı zamanlardır. Cahiers du Cinéma ofisine gelen Roberto Rossellini (Laurent Mothe), filminde küçük bir rol alan Jean-Pierre Melville (Tom Novembre); ya da metroda “Yankesici”yi çekerken karşılaştığı Robert Bresson (Aurélien Lorgnier) onunla sırlarını paylaşıyorlar, ona ipuçları veriyorlar.
Linklater’in, esprili küfürler eden, vurucu bir hamle yaptığında “Dokunaklı!” diye bağıran, harika bir Jean Seberg yorumlayan Zoey Deutch dışında, tamamı az bilinen ya da hiç bilinmeyen Fransızlardan oluşturduğu inanılmaz bir oyuncu kadrosu hem müthiş başarılı, hem de canlandırdıkları karakterlere aşırı benzerlikleriyle çok inandırıcı. Özellikle az bilinen Fransız aktör Guillaume Marbeck, çalı gibi saçları ve keskin poker yüzüyle Godard‘a inanılmaz derecede benziyor ve Godard güneş gözlüklerini sette, ofiste, restoranlarda hatta sinemada hiç çıkarmadığı için, farklılığı ele verecek gözleri de görülmediğinden bu benzerlik neredeyse kusursuz.
Amerikalı Richard Linklater “Nefes Nefese” nin doğuşunu ve Godard’ın sinemasal devrimini, hiçbir gereksiz kurgusal bağlantıya yer vermeden, özdeyişler ve kusursuz şekilde belgelenmiş doğaçlamalar yardımıyla yeniden ele alarak Yeni Dalga döneminin Fransız sinemasına ve yaratıcı özgürlüğe bir aşk mektubu yazıyor.
Gerçek bir sinefilin bir diğer sinefile saygı duruşu olarak gelişen “Nouvelle Vague” elbette ki öncelikle sinemaseverlere yönelik bir film. Truffaut’nun “La Nuit Américaine”indeki gibi hem sanatsal yaratının geri planını ele alıyor hem tarihi bir çekimin anekdotlarını doğru ve ayrıntılı şekilde aktarıyor. Küstah ve endişeli yaratıcısını da idealize etmeyen Linklater, iki kadının Godard hakkındaki konuşmasına mükemmel bir mizah katıyor : “Bu Godard, o bir dahi. Her neyse, size bunu söyleyecek.”
Yönetmen : Richard Linklater
Senaryo : Holy Gent, Laetitia Masson, Vincent Palmo Jr.
Görüntü Yönetmeni : David Chambille
Kurgu : Catherine Schwartz
Oynayanlar : Zoey Deutch, Guillaume Marbeck, Aubry Dullin, Adrien Rouyard, Matthieu Penchinat, Aliz Bénézech, Paolo Luka Noé, Jonas Marmyk
Fransa / Komedi / 105 Dk.