Nosferatu

Tutku öldürür

Yönetmenin bilerek, isteyerek yaptığı saçmalıkların dışında her gotik korku tutkusunun hayali olan Nosferatu’da her ayrıntı düşünülmüş. Oyunculuklar üst düzeyde. Bu filmi izledikten sonra içinizden yenisi gelsin diyorsunuz. Türü sevenler kaçırmasın.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Nosferatu, 1922 Yılında sinemalarda gösterime giren “Nosferatu : Bir Dehşet Senfonisi” filminin gelişmiş teknolojiden faydalanarak modern tarzda yeniden çekimi. 1979 Yılında ise “Vampir Nosferatu” film vizyona sokuldu. Veba taşıyıcısı anlamına gelen Nosferatu, doğuştan vampir olanlara verilen bir isim. Anlatılan hikaye 1828 Yılının Almanya’sında geçiyor. Emlakçı Thomas (Nicholas Hoult) ve eşi Ellen (Lily-Rose Deep) yeni evlenmiştir. Thomas, tam zamanlı bir iş aramaktadır. Emlakçı patronu onu, yaşadığı kasabada eski bir evi satın alan, yaşlılığı nedeniyle şatış işlemleri için gelemeyen uzak bir yerde şatoda yaşayan yaşlı bir adamın yanına giderek tapu satışı yapmasını ister. Acaip rüyalar gören “perili” diye isimlendirebileceğimiz eşi ise rüyasında uyandırdığı birisine kendisine sadık kalacağına dair söz verir. Thomas, atı ile 1 haftalık yolculuğuna çıkar ve yolculuk esnasında yaşadığı tuhaf olaylardan sonra şatoya ulaşır…

Genel yapısı hemen hemen tüm Drakula filmleri ile aynı olan, Gotik estetiği eğlenceli hale getirmek için çeşitli saçmalıkları bir potada eritmeyi ve birleştirmeyi başaran Nosferatu‘nun, tarihte kendine iyi bir yer edinerek sosyal medyada sürekli paylaşılan filmlerden biri olabileceğini düşünüyorum. Birbirine tutku ile bağlı iki genç sevgili, korku objeleri ile dolu bir şato, vampirin uyuduğu sanduka ve vampirin genç kadına tutkusu. Genç adamın şatoda saldırıya uğraması, Nosferatu’nun karısını sürekli takip etmesi. Buraya kadar vampir filmleri ile ilgili her şey aynı. Bundan sonra Nosferatu ile Drakula filmlerinin hikayesi ayrılıyor. Nosferatu filmine yapılan ufak dokunuşları rahatlıkla görebiliyoruz. Örnek verecek olursak : Thomas’ın patronunun sinir bozucu kahkahası, genç kadının kesme çiçeklere olan şaşkınlığı, yeni çevrilen vampir filmlerinde kullanılmayan “orlok” isminin kullanılması gibi.

Bu filmde drakula’nın kendine hizmet eden bir kölesi yok. Kendisine hizmet etmeye can atan emlak patronunu bile reddediyor. Drakulanın girebileceği boş bir sandık varken neden kendisine bir köle edinsin soruları da bu filmle açıklığa kavuşuyor. Bu eklemeleriyle filme başka bir boyut katan yönetmen Eggers, genellikle tüm eserlerini karakterize eden dikkatlice hazırlanmış sinematografi, olay örgüsünü daha da mantıklı hale getiren küçük eklemeler ve yaptığı dokunuşlarla bu film bana ait diyor.

Yönetmenin kendine has eklemelerini olumlu bulurken anlatımının kusurlu olduğunu da belirtmemiz gerek. O kadar çok gereksiz saçma sahneler var ki.. Sanırım yönetmen bunları bilerek yapıyor. Drakula’nın sizi ziyaret edeceğini bile bile en yakın arkadaşınızla gece beraber yatmayı istemek ve insanlara saldırmayı, kötülük yapmayı seven adamı konuşarak ikna etmeye çalışması gibi. Yönetmenin daha önce çektiği filmlere baktığımızda bu tür saçmalıklara o filmlerde de şahit oluyoruz.

Seyirciyi rahatsız edecek kadar çıplaklık ve iğrençlik bu tür yapımlarda olmalı, ancak filmi suçlamamıza neden olacak kadar da olmamalı. Filmin böyle sahnelerinden iğrenip hoş olmadığını düşünerek bu tür sahneleri kabul etmek istemiyor olabilirsiniz ama ne yazık ki bu bir Eggers filmi. Dğer drakula filmlerinde genellikle bakire genç bir kız kullanılırdı. Bu filmde bakire genç bir kız yok. Filmin baş karakteri Nosferatu’nun tutkuyla bağlı olduğu kadın evli ve nosferatu’nun sonunu hazırlayan, kendini rüyasında yanlışlıkla iblise teslim etmiş olmanın suçluluğuyla boğuşan bir kahraman. Kadın kahramanımız, bu bilinmeyen kötü varlıkla rüyalarında defalarca sevişiyor. Bir karakteri, saflığın sembolünden kötü adamın seks oyuncağına dönüştürmek cesur bir harekettir. Bu saçma bulduğum sevişme sahnelerini Lily-Rose Depp başarıyla canlandırıyor. Depp, tamamen ilişki kurulamaz olmasına rağmen seyirciye oldukça ikna edici bir karakter sunmayı başararak verilen fırsatı iyi değerlendiriyor.

Film özellikle tıp alanında, Ellen Hunter karakteri ile dönem cinsiyetçiliğine mükemmel bir gönderme yapıyor. O dönemde tıp, sadece erkeklerin iyileşmesine odaklandığı ve kadın sağlığını göz ardı ettiği için oldukça fazla eleştiriye maruz kalmıştı. O dönemde dünya nufusunun yarısını oluşturan erkeklerin tıbbi sorunları olmadığı kanısına ulaşılınca kadınların tıbbi sorunları yok sayılmıştı. Tamponlarda bulunan ağır metaller, endometriozisin ihmal edilmesi ve erektil disfonksiyon için yapılan çalışmaların miktarı ve diğer akıl almaz tarihi gerçekler gibi konular, filmde yer alan küçük yorumu özellikle alakalı hale getiriyor. Genç kadını, “duruşunu iyileştireceği” düşünülerek acınası durumuna rağmen korse giymeye zorlamak veya nefes alamadığı için aleti daha da sıkılaştırmak, zamanın başlangıcından beri kadın sağlığı konusunda tıbbi sistemi rahatsız eden karşı sezgisel eylemlerdir.

Yazımızı filmin baş kahramanı Nosferatu’dan kısaca bahsedelim. Kont Orlok : Atalarının hiçbirine benzemeyen kötü adam. Orlok, bir kadının resmine aşık olan ve onu yemek için dünyayı dolaşan kötü bir varlık değil. Mücadele başlamadan önce kadın kahramanla gerçekten bağlantı kuran kötü bir varlık. Bu durum, anlatıyı daha makul hale getiriyor ve kötü adamı basit bir canavardan daha fazlası yapıyor. Skarsgård, Orlok’un içinde tamamen kaybolarak kan donduran bir performans sergiliyor. Taktiri hakeden, yetenekli bir makyaj ekibinin dokunuşu ile fiziksel görünümü ve makyajın etkisiyle değişmiş sesini duydukça kendisini tanımakta güçlük çekiyorsunuz. Orlok’un diğer filmlerle tek bağlantısı genç kadınla ilk buluşmasında giydiği tuhaf derecede sevimli şapkası. Orijinaliyle aynı olmayan bu şapka, hikayeye oldukça iyi uyan bir aksesuar olmuş.

Ana kurban Thomas (Nicholas Hault), filmin en iyi çıplak yüzlü performansını sergiliyor. Rekabetin sert olduğu bir filmde bu büyük bir başarı. Yaşadığı dehşeti büyük bir gerçeklikle seyirciye yansıtmayı başarıyor. Özellikle Orlok’un saldırılarından birisinde Thomas’ın yüzünün yakın çekim sahnesi, yılın korku türündeki en iyi kurban performansı olabilir. Bu yapımdan sonra, Hault‘un korku filmlerinde daha fazla rol alması gerektiğini düşünüyorum.

Film, son yılların en iyi kış gotik estetiğini sunmak için doğal unsurlar, ışıklar, gölgeler ve dokularla oynuyor. Görsel Karlı manzaralardan ve daha iyi düşünülmüş lüks mimariden hoşlanıyorsanız şanslısınız. O döneme ait kurulan platoda ki yapılar, giyimler, aksesuarlar ince ince düşünülmüş. Tam bir usta işi. Müzik kutusu sesleri ve aniden çıkan yüksek sesler korku filmlerinde çok etkilidir ama diğer tüm yönlerden çok iyi düşünülmüş bir özelliği ucuzlatır. O nedenle filmin müziği biraz zayıf kalmış.

Sonuç olarak; bilerek, isteyerek yapılan saçmalıkların dışında her gotik korku tutkusunun hayali olan Nosferatu’da her ayrıntı düşünülmüş. Oyunculuklar üst düzeyde. Bu filmi izledikten sonra içinizden yenisi gelsin diyorsunuz. Türü sevenler kaçırmasın.

Yönetmen / Senaryo : Robert Eggers

Görüntü Yönetmeni : Jarin Blaschke

Kurgu : Louise Ford

Müzik : Robin Carolan

Oyuncular : Lily-Rose Deep, Nicholas Hoult, Bill Skarsgård, Aaron Taylor-Johnson, Willem Dafoe, Emma Corrin, Ralph Ineson, Simon McBurney

ABD / Korku-Gerilim / 132 Dk.

 

 

 

 

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz