Ren Altını / Rheingold

Sokaklardan yükselen SES!

Yine çok ses getirecek bir Fatih Akın filmi. Hem de ertelene ertelene yazın ortasında gösterime giriyor. Yazın sıcağında serin bir salonda film izlemek, denize gidemeyenler için en iyi seçenek olabilir.

OrtaKoltuk Puanı:

 

Almanya’nın en ünlü rap şarkıcısı

Fatih Akın filmi dediğimiz zaman sıra dışı bir konu, sıra dışı bir anlatım, çarpıcı bir drama izleyeceğimizin garantisi vardır. Bazen tatlı sert, bazen acı sert. Bu kez, bayağı acı sert! Pek çok sekansı oflaya puflaya, tahammül sınırlarımı zorlayarak parmaklarım arasından izledim. İnsanların başına bunların geldiğini bildiğim için izlemesi daha da zor oldu. Aslında film sadece siyasi değil, bir yandan da Fatih’in çok sevdiği gibi müzik dolu bir film. Klasik müzikle başlıyor, en ağır argoyla döşeli raple devam ediyor.

Fatih Akın’ın son filmi, Kürt asıllı Alman rapçi Xatar’ın hayatını anlatıyor.  Hayatımın en zor filmi diye tanımladığı yapıtı için Fatih Akın, çeşitli ülkelerde büyük zorlukla izin alarak çekim yapmış. Kim bu Xatar? Giwar Hajabi’nin sahne adı. Babasından klasik müzik eğitimi alarak hayata başlayan Giwar, sokakta büyümüş, sokak kültürüyle yoğrulmuş, müzik yeteneğini sokak kültürüyle buluşturarak çıkışını rap müzikle yapmış ve Almanya’nın en ünlü rap şarkıcısı olmuş. ”Rheingold / Ren Altını” adını verdiği filmin senaryosunu da kendi yazan Fatih Akın, burada Xatar’ın aynı adla 2015 yılında yayınlanan hayat öyküsünden yararlanmış.

Filmin Türkiye’de gösterime giriş haftası, Fransa’daki mülteci olaylarıyla çakıştığı için bizi bu konuda da hem aydınlatıyor, hem düşündürüyor. İran, Irak, Suriye, Afganistan, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkelerinden siyasi İslamın baskısı ve hayatlarını yaşanmaz kılması üzerine ülkelerinden kaçan insanların mülteci olarak yaşamaya çalıştığı Avrupa ülkelerinde başlarına gelenler nedir ve o insanlar kaybettikleri her şey karşısında hayata tutunmak için hangi yollara başvururlar? Tabii buradan başlayıp Avrupa’ya geçiş yolu olarak Türkiye’ye gelip burada bir kısmı yerleşen, bir kısmı Akdeniz’i cehennem yoluna dönüştüren mültecilerin yarattığı sorunlar ve dramları da düşünmek mümkün. Neyse sinemaya dönelim.

Avrupa’da yaşam

Giwar’ın anne ve babası Kürt asıllı İranlı. Babası kompozitör ve orkestra şefi, annesi aynı orkestrada flüt çalıyor. Film, babanın yönettiği ve tuvaletli kadınlarla smokinli erkeklerin bir balo salonunda izlediği klasik müzik konserini silahlı Mollaların basması ve insanları kafirlikle suçlayarak öldürmesiyle başlıyor. İran Şah döneminde laik bir monarşiyle yönetiliyordu, her “İran gibi mi olacağız?” dediğimizde koşullar farklı olmayız cevabını aldığımızı hatırlatıyor bu görüntüler. Olur muyuz? Hızlı değilse de yavaş yavaş o yoldayız!

Bu gerginlikle filmi izlemeye devam ediyoruz. Müzisyenlerin enstrümanları kırılmış, bir kısmı öldürülmüş, Mollaların rejimi ülkeye hakim olmuş ve Kürtlere de ölüm kusuyor. Aile diğer Kürtlerle birlikte dağlara kaçarak kendilerine yaşayabilecekleri bir alan yaratmaya çalışıyor. Givar’ın kız kardeşini annesi, bir silahlı baskın sırasında mağarada saklanarak tek başına doğuruyor! Sıra dışı vahşet görüntüleri bununla kalmıyor. Çeşitli zorluklardan sonra aile mülteci olarak Avrupa’ya sığınmayı başarıyor. Baba oğluna piyano çalmayı öğretirken nasıl da sabır ve şefkatten uzak. Nitekim evi terk edip karısını iki çocukla baş başa bırakıyor. Giwar için artık hayat dersleri sokaktadır.

Anne çocuklarını okutabilmek için evlere temizliğe giderken Giwar, sokak çeteleriyle didişiyor, para kazanmak için ufak ufak uyuşturucu satmaya başlıyor. Dayak yiyip dayak atmayı öğreniyor. Sonrası giderek büyüyen mafyozi işleri. Gece klüplerinde kapı tutmalar, esrardan eroin satışına geçişler, başlarına gelen traji komik hikayeler ve sonunda büyük bir soygun yapıp kilolarca altını çaldıktan sonra Irak’ta hapse düşmek! 7 ay süren işkence ve insanlık dışı koşullara rağmen altının yerini söylemeyen Givar ve arkadaşlarını Alman pasaportları ve Almanların altını kendileri bulmak istemeleri, ülkemizde alıştığımız biçimde kurtarıyor, özel bir uçakla Almanya’ya dönüyorlar ve Alman mahkemelerinde de yargılanıp ağır cezalarla yeniden hapse giriyorlar. Giwar, hapisane yıllarında müziğe yönelerek öfkesini raple seslendiriyor! Hem de olağanüstü koşullarda her zorluğu yenerek gerçekleştiriyor kaydı!

Genelde filmin öyküsünü bu kadar anlatmam ama bu kez anlatmamın nedeni, meraklısının zaten bildiği bir yaşam öyküsü olması. Çarpıcı sahneleri zaten sizin seyir zevkinize bıraktım.

Oyuncular muhteşem

Filmde çok büyük bir cast çalışması var. Giwar’ın çocukluğundan filmin sonuna kadar o kadar çok oyuncu onu canlandırıyor ki! Annesi ve babası aynı kalıyor, araya Uğur Yücel gibi şahane bir karakter oyuncusu giriyor. Giwar’ın arkadaşlarını canlandıranlar da çok iyi. Oyuncular çok başarılı. Hapisane ve işkence sahneleri keşke gerçek hayatta olmasa dedirtiyor ama ne yazık ki var! Çok dinledik…

   Film iki buçuk saati bulmasına rağmen seyrediliyor. Bunda filmin bir gangster hikayesini andırmasına rağmen zaman zaman komik sahneler içermesi, müzikle ayakta tutması ve aksiyonun sürekli olmasının da payı var. Bütün bunlar fonda da siyasi analizlerle zenginleşiyor. Ancak oyunculukların ve yönetimin başarısını da unutmamak gerek!

Fatih Akın, yine çok konuşulacak ve ilgi çekecek bir film yapmayı başarmış. Özellikle rap müzik severlere, müzisyen biyografilerine ve Fatih Akın filmlerine meraklı olanlara kesinlikle öneriyorum.

Yönetmen / Senaryo : Fatih Akın

Görüntü Yönetmeni : Rainer Klausmann

Müzik : Ralf Kemper, Xatar

Oyuncular : Emillio Sakraya, Mona Pirzad, Hussein Eliraqui, Julia Goldberg, Sogol Faghani, Uğur Yücel, Karim Güneş, Doğa Gürer, Samir Jebrelli, Minú Köchermann, Kazım Demirbaş, Ilyes Moutaoukkil, Uwe Rohde

Almanya / Biyografi-Müzik / Dram / 138 Dk.

CEVAPLA

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz