Romantik Hırsız
ÖYLESİNE YAPILMIŞ BİR FİLM!
Sanat hırsızlığı, Amerikan ve Avrupa sinemalarının konusu. Açıkçası onlar bu gibi konuları iyi işliyorlar. Eğer böyle bir filme soyunuluyorsa özgün ve inandırıcı olması beklenir. Aksi takdirde kötü bir kopyadan ileriye gitmeyecektir. Doğu Avrupa’nın kentlerinde biraz dolaşmak istiyorsanız ve zamanınız varsa izleyin, romantiklik beklemeden…
VASAT FİLMLERİ YAZMAK ZOR OLUYOR
Bu hafta Netflix’te gösterilmeye başlayan “Romantik Hırsız”ın yönetmeni Recai Karagöz daha önce de yine aynı dijital ortamda yayınlanan “Aşk Taktikleri” filmini çekmişti. “Aşk Taktikleri”ni de yayınlandığında izlemiştim ama filmi beğenmediğim için eleştiriye değer görmemiştim. Şimdi de aynı duygular içerisindeyim, yazıp-yazmamakta uzun süre kararsız kaldım, bu hafta Netflix’te filmden çok dizi vardı, dizi izlemeyi göze alamadım dolayısıyla mecburiyetten yazmaya karar verdim. Geçen hafta “Kuvvetli Bir Alkış”ı izler izlemez büyük bir heyecanla hemen yazmaya koyulmuştum. İyi film olunca eleştirmen anında yazmak istiyor, böyle vasat filmlerle karşılaşınca da kendini alabildiğine zorluyor…
Fakat ister inanın ister inanmayın Fransa’da Netflix’te top 10 listesine aynı gün 4. sıradan girdi. Şu anda yine baktım aynı sırada, hafta sonu muhtemel ikinci, üçüncü sıraya yükselecektir. (Fransa’da yaşayan Türk vatandaşlarımızı gözönüne alarak değerlendirmekte yarar var.) “Aşk Taktikleri” de aynı şekilde günlerce top 10 listesinde kalmıştı; hatta birinci sıraya kadar yükselmişti. Sanırım böyle filmlerin çok izlenmesi yönetmeni motive etti, bu tarz filmlere devam etme düşüncesini perçinleştirdi…
Filmin çok izlenmesi onun iyi bir film, az izlenmesi de kötü film olduğu anlamına gelmez. Nitekim geçen hafta yere göğe sığdıramadığım “Kuvvetli bir Alkış” Fransa top 10 listesine girmedi bile….
Recai Karagöz’ün yönetmen koltuğuna oturduğu filmin senaryosunu da Pelin Karaahmetoğlu yazmış. Zayıf ve tutarsız bir senaryo olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Başrolleri Birkan Sokullu ve Esra Bilgiç paylaşıyor. Esra Bilgiç’i tanımıyordum, ilk kez izledim. (Yeni nesil oyunculardan olsa gerek) Oyunculuğu idare eder, iyi filmlerde rol alırsa yol alabilir. Birkan Sokullu iyi oyuncu fakat bu filmde (belki içine sinmediğinden) kendini zorladığı açıkça belli oluyor. Sonradan filme dahil olan Fırat Tanış beklenen performansı gösteriyor. Samimi olmak gerekirse “Ne işi var burada” diye düşünmekten de kendimi alamadım…
SANAT, MÜZE, BUDAPEŞTE, PRAG DÖRTGENİNDE HİÇ OLMAZSA KAFKA MÜZESİNİ GEZDİRSEYDİNİZ!
Evet sahnemiz tam da Budapeşte’de bir müzede sanat hırsızlığı yapan maskeli bir adamın kolayca müzeye girmesi ile başlıyor. O kadar değerli resimler arasından popüler olmayan bir resmi seçiyor ve çerçevesinden çıkararak yuvarlayıp katladıktan sonra rahatça müzeden çıkıyor. Hırsızlığı yapan Güney adında genç oldukça zengin bir iş adamıdır. Daha ilk sahnede mantık kayboluyor. Olağanüstü güvenlikli bir müzede bir çete işi olsa da tereyağından kıl çeker gibi hırsızlık yapılabiliyor mu? Eğer öyle olsaydı bu kadar hırsızın yaşadığı bir dünyada müzelerde eser kalır mıydı? İkincisi özel helikopteri olacak kadar zengin bir iş adamı “kleptomani” hastası değilse niye hırsızlık yapsın? Değeri anlaşılmayan eserleri zaten parasını verip piyasadan daha ucuza satın alır. Böylesine bir adam prestijini niye tehlikeye atsın? Sonraki sahnede “Değeri anlaşılmayan resimlerin değeri anlaşılsın” gibi bir gerekçeyi öne çıkararak eserleri çaldığını söylüyor. Sormazlar mı “Değeri anlaşılmayan bir resmin dünyanın en ünlü müzelerinde ne işi var?” diye…
Gelelim güzel kadın kahramanımıza Alin’e; kendisi genç ve oldukça güzel, İnterpol’ün sanat suçları biriminde polis. İnterpolün İstanbul şubesinde çalışan genç kadın, meslektaşı ve görev arkadaşı Ozan (Ushan Çakır) ile Budapeşte, Prag ve İstanbul üçgeninde bu hırsızın peşine düşerler. Spoiler vermeyeyim ama meşhur zengin hırsız Alin’in hiç yabancısı değildir. Geçmişten terkedilmiş ve gönül kırgınlığı yaşamış olsa da Alin görevi ve kalbi arasında bir seçim yapmak zorundadır… Tabii karşılaşmaları ve görevi Alin’in üstlenmesi de bir tesadüf müdür! Eh o kadarı da düşünülsün…
Doğrusu filmin sonuna kadar izlememin sebebi Prag’da bulunan Kafka Müzesini belki gösterirler ve içini gezdirirler diye bekledim. Her ne kadar resim müzesi olmasa da Güney sevgilisiyle gezerken en azından filmin adına yakışır romantiklik adına Kafka’nın Milena’ya yazdığı o derin mektupları da göz önüne alınarak o kadar yapaylık ve yüzeylik arasında seyirciye hiç olmazsa bu güzelliği yapsalardı…
Sanat hırsızlığı Amerikan ve Avrupa sinemalarının konusu daha ziyade. Açıkçası onlar bu gibi konuları iyi işliyorlar. Eğer böyle bir filme soyunuluyorsa özgün ve inandırıcı olması beklenir. Aksi takdirde kötü bir kopyadan ileriye gitmeyecektir. Doğu Avrupa’nın kentlerinde biraz dolaşmak istiyorsanız ve zamanınız varsa izleyin, romantiklik beklemeden…
Yönetmen : Recai Karagöz
Senaryo : Pelin Karamehmetoğlu
Görüntü Yönetmeni : Olcay Oğuz
Kurgu : Zeki Öztürk
Oyuncular : Birkan Sokullu, Esra Bilgiç, Fırat Tanış, Ushan Çakır, Hakan Ummak
Türkiye / Romantik-Gerilim-Dram / 98 Dk.